‘Acılara yürüyorum!’

‘Back to Black’ 2011’de çok erken bir yaşta aramızdan ayrılan, geride sesi, ruhu ve aykırı duruşuyla derin izler bırakan İngiliz şarkıcı Amy Winehouse’un yaşamöyküsünü perdeye taşıyor. Yönetmenliğini Sam Taylor-Johnson’ın üstlendiği yapım yaralı bir yüreğin, yetenekli bir ‘tutunamayan’ın öyküsü.

Haberin Devamı

‘Acılara yürüyorum’
Filmde Amy Winehouse, bütün arıza yönleriyle magazine de malzeme veren bir profil olarak yansıtılıyor.

BACK TO BLACK

◊ Yönetmen:
Sam Taylor-Johnson
Oyuncular: Marisa Abela, Eddie Marsan, Jack O’Connell, Lesley Manville, Bronson Webb, Therica Wilson-Read, Sam Buchanan, Juliet Cowan, Harley Bird, Spike Fearn
Fransa-İngiltere-ABD ortak yapımı

Eşsiz bir sesi vardı ve kısa süren yaşam serüveninin ardından müzik dünyasında derin izler bırakarak aramızdan ayrıldı. Tam adıyla Amy Jade Winehouse 1983’te doğdu ve 2011’de vefat etti. İngiliz şarkıcı ve söz yazarı alkol zehirlenmesi sonucu hayata veda ederken henüz 27 yaşındaydı. Ve bu durumda bir yanıyla benzer şekilde çok erken bir çağda öyküsü sona eren Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison, Jean Michel-Basquiat ve Kurt Cobain gibi isimlerden oluşan ve ‘27’ler Kulübü’ olarak anılan oluşumun da bir parçası oldu. Sanatçının serüveni bu hafta vizyona giren bir filmle yeniden gündemde. Winehouse’un çok bilinen şarkılarından ‘Back to Black’ adını taşıyan yapımın yönetmenliğini Sam Taylor-Johnson üstlenmiş, senaryo da Matt Greenhalgh’a ait. İkili daha önce de John Lennon’ın hayatının erken dönemlerinde gezinen ‘Nowhere Boy’da (2009) birlikte çalışmıştı.

Haberin Devamı

Malumunuz üzere biyografik çabalar her daim kimi sorunlar içeren adımlar olmuştur. Bütün bir hayatı perdeye taşırsınız, “Niye bu kadar geniş bir zaman diliminde dolaşıyor film” denir; bir kesiti alırsınız, “Bir sürü şey öyküde yok” eleştirisi gelir; ele aldığınız insanın ilişkilerini anlatırsınız, “Siyasi yönüne niye girmemişler” itirazları yapılır ki, bunlardan her birini daha önceki biyografi filmlerine ilişkin eleştirilerde ben de dillendirmişimdir! ‘Back to Black’in ise şöyle bir yanı var; ana karakterinin kısa süren bir öyküye sahip olması nedeniyle hayatının büyük bölümünün yansımasını görüyoruz.

Film her daim huzursuz, uyumsuz, aykırı bir karaktere sahip, Camden Town’dan (Londra’da üne kavuşmuş müzisyenleriyle de tanınan semt) çıkan genç bir kadının zirveye ulaşırken ve sanatını icra ederken kendi duruşu, kimliği, doğruları ve zaaflarıyla şöhret trafiği arasında yolunu kaybetmesini anlatıyor. Anne ve babası ayrı düşmüş, aile içinde en çok ilgiyi babaannesi Cynthia’dan gören, hayatın kendisine yüklediği ağırlıklardan alkol ve uyuşturucu vasıtasıyla kaçabilen, bağımlılık ve bulimiyadan mustarip Amy Winehouse, nihayetinde sırılsıklam âşık olacağı birine rastlıyor. Ama ne yazık ki o kişi (ismi Blake Fielder-Civil) de en az onun kadar ‘arıza’ olunca iki benzer ruh bir süre birbirini besliyor. Ama sonrasında aynı bataklığın içinde debeleniyorlar ve nihayetinde ayrılık kaçınılmaz oluyor (bu arada ikilinin Camden Town’daki ‘The Good Mixer’ adlı, bilinen bir bardaki tanışma sahnesi filmin doruk noktalarındandı).

Haberin Devamı

Doğrusu ben kendi adıma ‘Back to Black’i beğendim, buna tabii ki Amy Winehouse’un hayatına ve müziklerine yeterince hâkim olmamak da neden oldu diyebilirim çünkü kısıtlı bilgimle eksik anlatılmış ya da yanlış aksettirilmiş yönler bulmadım. Yaralı bir yürek ve şarkılarının sözlerini kendi yaşadıklarından alan son derece yetenekli bir ‘tutunamayan’ın öyküsü gibi geldi bana bu film. Tüm arıza yönleriyle de magazin basınına her daim malzeme veren bir profil…‘Acılara yürüyorum’Marisa Abela ve Jack O’Connell başrolde.

Etkileyici bir performans

Amy Winehouse’u canlandıran Marisa Abela’nın performansı etkileyici. Babası Mitch’te izlediğimiz Eddie Marsan’ı ve sevgilisi Black’te karşımıza gelen Jack O’Connell’ı da beğendim. Öte yandan sanatçı hakkında çekilmiş, Asif Kapadia imzalı, 2015 tarihli ‘Amy’yi bu filmden sonra da izledim, söz konusu belgeselin yanında ‘Back to Black’ elbette hafif kalıyor ama böylesi bir kurgusal yapım da doğrusu hoşuma gitti.
Öte yandan kimi yabancı eleştirmenler (çoğunluğu İngiliz tabii ki) Taylor-Johnson’ın yapıtını pek beğenmemişler; mesela babası Mitch’i akladığını yazanlar, Blake’i gerçek kişiliğinden daha sempatik gösterdiğini belirtenler var ama ben tüm bu yanlarına rağmen ‘Back to Black’in ele aldığı karakterin doğasını ve ruhunu iyi yansıttığı kanaatindeyim, dolayısıyla tavsiye ederim.‘Acılara yürüyorum’Tereddüt Çizgisi

Haberin Devamı

◊ Yönetmen: Selman Nacar
◊ Oyuncular: Tülin Özen, Oğulcan Arman Uslu, Erdem Şenocak, Gülçin Kültür Şahin, Vedat Erincin, Mücahit Koçak, Nilüfer Alptekin, İlyas Özçakır, Güliz Gerçoğlu, Okan Avcı, Erol Babaoğlu
Türkiye-Fransa-Romanya-İspanya ortak yapımı

Çatısı çöken bir hukuk sistemine dair...

İlkeli, hukuk adına inatçı bir avukat… Eğitimini İngiltere’de almış, evrensel değerlerin ve adaletin tesisinin her yerde geçerli olması için çabalıyor. Müvekkili Musa eski patronunu öldürmek suçuyla yargılanıyor ve artık karar günü gelip çatmıştır. Öte yandan beyin ölümü gerçekleşen annesinin organlarını bağışlama kararı için de ablası Belgin’le son aşamadadır.

Haberin Devamı

Sinemamızın yeni seslerinden Selman Nacar, ikinci (ilki ‘İki Şafak Arasında’ydı) uzun metrajı ‘Tereddüt Çizgisi’nde genç avukat Canan’ın bir günün içinde yaşadıkları üzerinden memleket profilini ve adalete ilişkin meseleleri, Uşak’ta geçen ve çoğunluğu adliye çatısı altında gövde bulan bir öyküyle perdeye taşıyor. Film ahlak, vicdan, yalanla gerçek arasında gidip gelen anlar, hukukun keyfiliği gibi noktalarda dolaşırken adaletin egemenler eliyle biçimlenen haline ve pratiğine dikkat çekiyor. Filme ait hem kahramanının çıkışsızlığını ve dilemmasını yansıtan hem de sistemin bireyler üzerindeki baskın karakterini hatırlatan ‘puslu manzaraları’ da Rumen görüntü yönetmeni Tudor Vladimir Panduru’nun kadrajları daha da etkileyici kılmış. Tülin Özen’in performansıyla (ki bu rolüyle geçen hafta sona eren İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün sahibi oldu) sürüklediği yapımda Musa’da Oğulcan Arman Uslu’yu, maktulün avukatı rolünde Erdem Şenocak’ı (‘Kuru Otlar Üstüne’den sonra burada da börek yemeye devam ediyor!), Belgin’de Gülçin Kültür Şahin’i, dava hâkiminde de Vedat Erincin’i (kendisi bana tiyatrodan gelen ve az ama öz varlıklarıyla filmlerimizi zenginleştiren eski zamanın sağlam oyuncu profillerini hatırlatıyor) izliyoruz.

Haberin Devamı

Selman Nacar’ı da yine İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen unvanıyla buluşturan bu yapımın bende en heyecan uyandıran sahnesi duruşma sırasında tavanın çökmesiydi; söz konusu bölüm gerilim efekti (!) olarak etkiliydi, ayrıca çatısı çöken bir hukuk sistemine de gönderme vardı (sanki).‘Acılara yürüyorum’
DİĞER SEÇENEKLER...

◊ Arkadaşlarının yaş günü için kiraladıkları evde buldukları tarot kartları başlarına dert açan bir grup gencin yaşadıklarını anlatan ‘Tarot’u Spenser Cohen-Anna Halberg ikilisi çekmiş; oyuncular Harriet Slater, Adain Bradley, Jacob Batalon, Humberly Gonzalez ve Larsen Thompson.
◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle:
‘Grabuna’ (Yön: Tolga Savu), ‘Üç Günlük Dünya’ (Yön:
Caner Erzincan), ‘Şahsi Meselemiz: Merkez Üssü Hatay’ (Yön: Gürsel Ateş), ‘Çocuk Kalbi’ (Yön: Sinan Biçici),
‘Sinemada İtiraz Ediyorum’ (Yön: Müfit Can Saçıntı),
‘Vazgeçme’ (Yön: Mustafa Kemal Kara), ‘Kanlı Gece: Kamp’
(Yön: Mustafa Tilci), ‘Sobe: Sakallı Bebek’ (Yön: Mustafa Miraç Kaya), ‘Bakkal Amca: Mahmut Tuncer’ (Yön: Bilal Kalyoncu), ‘Hanna ve Minik Canavarlar’ (Hanna y los monstruos/Yön: Lorena Ares), ‘Küçük Prens Karlar Ülkesi’ (Suvorov: Velikoe puteshestvie/Yön: Boris Chertkov).

Yazarın Tüm Yazıları