Virüsle yaşamaya alışmak

Bu bahar leyleği havada gördüm, uçaktan uçağa transfer hali son sürat devam ediyor. Pazartesi günü bu kez Küresel Gazeteciler Konseyi’nin (KGK) gerçekleştirdiği Türk-Alman Medya Buluşması’na katılmak üzere THY ile Berlin’e uçtum.

Haberin Devamı

İstanbul Havalimanı’nda dikkatimi çeken ilk şey, Uzak Doğulular ile Arapların hemen hepsi koruyucu maske takarken Türklerin alabildiğine rahat görünmesiydi. Neredeyse maske takan tek Türk bendim.
Virüsle yaşamaya alışmak

Uçakta maske takan benden başka sadece bir kişi vardı. Ama onunki de gaz maskesine yakındı ki kimse gözünü alamadı.
Koronavirüs dünyayı durdurmuş, onu net bir şekilde anladım. İstanbul-Berlin uçuşunda koltukların çoğu boştu. Berlin’den bir başka toplantı için günübirlik geçtiğim Viyana uçağında da durum değişmedi. Avusturya Havayolları ile yaptığım Berlin-Viyana ve Viyana-Berlin seyahatlerinde hayatımın en boş uçaklarını görmüş oldum.
Virüs salgını nedeniyle tüm ülkelerde turizm de ticaret de ciddi yara almış, orası kesin. İnsanlar evlerine kapanmış, mecbur kalmadıkça bırakın bir ülkeden diğerine yolculuk etmeyi, bir şehirden diğerine gitmiyorlar.
Turizmin bu kadar yara aldığı bir dönemde ülkemiz hâlâ “güvenli liman” olarak gözükse bile, virüs kontrol altına alınamadığı takdirde bu krizden etkilenmemiz ne yazık ki kaçınılmaz.
Son bir detay... Berlin ve Viyana havalimanlarında, virüse karşı önlem yok denecek kadar azdı. İstanbul Havalimanı’ndaki önlemlerin oralardan katbekat fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yani, sosyal medyada rastladığım “yetersiz önlem” söylemlerine itibar etmemek gerektiğini düşünüyorum.
Yeşilay ile Viyana’da bir gün
Birleşmiş Milletler Bağımlılıkla Mücadele Konferansı hafta başı Viyana’da düzenlendi. Ben de Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin davetlisi olarak oradaydım.
Madde bağımlılığına karşı çok ciddi mücadeleler veren, ancak hayati önem taşıyan çalışmalarına rağmen adı yeterince öne çıkmayan Yeşilay, belli ki yurtdışında çok daha fazla itibar görüyor!
Derin tarihi ve rol model olacak uygulamalarıyla, BM nezdinde çok ciddi bir prestije sahip olduğunu görme fırsatı buldum. Hem mutluluk hem de gurur duydum.
Can Yaman’ın hiç mi suçu yok!
Can Yaman, bir kez daha “hayran şikayeti” yüzünden karakolluk olmuş...
İlk tatsız olay Bebek Lucca’da yaşanmıştı. İddiaya göre bir hayranı ısrarla Yaman ile sohbet etmeye çalışmış, bu yüzden sinirler gerilmiş, kadının eli ünlü oyuncunun bardağını almaya çalışırken kesilince de olay karakolda son bulmuştu.
Benzer bir olay Ortaköy Ruby’de yaşanmış. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen bir hayranına önce “evet” diyen Yaman, daha sonra video görüntülerinin çekildiğini ileri sürerek hayranına önce sözlü sonra fiziki şiddet uygulamış.
Ve kadın, sözlü tartışma sonunda Can Yaman tarafından önce kolunun kıvrılıp canının yakıldığı, ardından da mekandan attırıldığını söyleyerek şikayetçi olmuş.
Açıkçası Can Yaman’ın bu hayran ilgisini bilerek ve isteyerek köpürttüğünü düşünüyorum. Yaman nedense her fırsatta fiziksel avantajlarının altını çizme gereği duyuyor.
Röportajlarında, oyunculuktan söz ederken bile konuyu yüksek libidosuna getiriveriyor.
Yabancı bir televizyon programında yaptığı “Arka odaya geçelim” gafı zaten akıllardan silinecek gibi değil.
Hayranlarının ilgisinden bunalmış da olsa çuvaldızı başkalarına batırmadan önce iğneyi kendisine dokundurmalı. “Bu neden hep benim başıma geliyor?” diye düşünmesinin zamanı geldi de geçiyor.
Aksi halde, kendi kariyerini kendi eliyle bitirecek, işleri yerine karakol haberleriyle gündeme gelmeye devam edecek.
KISA METRAJ
Alkışlar Ebru Gündeş’e
Ebru Gündeş, kullanmadığı günlük kıyafet ve sahne kostümlerini, uzun zamandır ebrugundes.com.tr adresi üzerinden satışa sunuyor. Geliriyle de dernek ve vakıflara yardımda bulunuyor.
Ünlü sanatçı, geçen hafta yaşadığımız büyük acıdan sonra bir karar aldı, satılan son kıyafetlerinden elde edilen geliri Mehmetçik Vakfı’na bağışladı.
Bu duyarlılığının tüm sanatçılara örnek olmasını umut ediyorum.
Her şey
oğlum için
Hüsniye Kaya, bir konser sırasında Safiye Soyman ile MS hastası oğlu Harun arasındaki güçlü bağa tanık olmuş, sonra da anne-oğlu anlatan bir şarkı kaleme almıştı. Soyman işte o şarkıyı geçtiğimiz günlerde single olarak piyasaya sürdü.
Bestesi yine Kaya’ya ait “Merhem”in klibi de sözleri kadar etkiledi beni.
Hem sanatını hem de anneliğini ayakta alkışlıyorum Soyman’ın... Serdar Ortaç destekli yeni albümünü de dört gözle bekliyorum.


Yazarın Tüm Yazıları