Yitip gidiyorsunuz ya…

Bir eğitim gününün sonunda, Bursa’dan dönüş yolundayım feribotta.

Haberin Devamı

Kucağımda Donna Tart’ın The Goldfinch’i, biraz yorulmuşum, kah Theo’nun dünyasında kayboluyor, kah defterime notlar alıyorum.

 

İyice dikkatim dağılınca bari telefondaki fotoğraflarımı biraz sileyim diyorum. Karşıma hep tanıdık yüzler çıkıyor, eskiler, dostlar, aile, esnaf, dükkanlar…

 

Hayri Bey’i görüyorum o an, tarih 22 Eylül 2016’yı gösteriyor.

 

O nefis Trakya kaşarını kesiyor tezgahın üzerinde. Briyantinli saçları, sigaradan sararmış bıyıkları ile pembe yanakları tezat oluşturuyor, derin mavi gözleri, üzerinde bej üniforması, üniformasının cebinde sigara paketi… 80lik delikanlılardan o!

 

Haberin Devamı

Kaşarın kenarlarını kesiyor -ki o kenarları ufak torbalar halinde alıp, tereyağında hafif eritip üzerlerine yumurta kırardım, ne de leziz olurdu- sonra yanımdaki misafirlerime tattıracağım o kaşarı.

 

Arkasındaki lambri duvarları, eski gazete küpürleri, sarı sardalye kutuları süslüyor, yan tarafta da zeytinyağı şişeleri var birkaç tane o minicik köşe dükkanında.

 

Fotoğrafta görünmese de biliyorum dükkanın önünde duran fasülye, nohut, zeytin dolu kapları, yanlarındaki tabureyi.

 

Fotoğraf canlanıyor sanki, kaşarı kestikten sonra Hayri Bey kaşarın üzerini nemli bir tülbent ile örtüyor, kurumasın diye. Beyaz peynir de tattıracak mısın diye soruyor, benim nasıl sevdiğimi biliyor o sert yağlı koyun peynirini.

 

Ettiğimiz sohbetler, eşe dosta söylenen selamlar, uzaktan beni gördüğündeki gülümsemesi, hele de o dört yol ağzında ortada sıkışmış da ona doğru ilerleyemiyorsam,  o hınzır tebessümü, hepsi aklımdan geçiyor o birkaç saniyede.

 

Temiz Peynirci yok uzundur. Bu yılın başıydı, kapandı haberi geldi Temiz Peynirci’nin, Hayri Bey yorulmuştu artık.

 

Haberin Devamı

Şimdi o minik köşe dükkan telefon parçası satan bir yer, herhangi bir yer, sanki yeteri kadar yok onlardan!

 

Hunharca yerini dolduruyor bu şehir o minik dükkanın. Geriye anılarımız, burnumda tüten tatlar kalıyor. Fotoğraflar kalıyor, zaten şehir artık hep eski fotoğraflardan ibaret.

 

Bu şehir, hafızaları siliyor.

 

Bu şehir, hep yeni istiyor, bu şehir kıymet bilmiyor, bu şehir kendi hafızasını da yavaş yavaş kaybediyor.

 

Yani bu şehirdeki insanlar. Biz, siz, hepiniz, hepimiz. Ben değil, sen değil belki, ama çoğu!

 

İyi iş yapmak, bir işi layığıyla yapmak hep küçük kalıyor. Eksik ediyor.

 

Emek ve değer değil, o tekrar, o aynılık, tekdüzelik yalayıp yutuyor şehri ve insanını.

 

Haberin Devamı

Her yer yeni olsun, aynı olsun, birbirini tekrar etsin, nerede olduğumuz farketmesin!

 

Temiz Peynirci gibi yerler de yerini aynı kişiliksiz dükkanlara bırakıyor…

 

Ve nedense müşteri onu seviyor, çok kalabalığı, aynı ürünü, tekrarı, aynı rengi, cafcafı, karışık olanını…

 

Ne Hayri Bey var etrafta, ne Pando Amca… Neyse ki ikisi de  sağlıklı ve iyiler, haberlerini alıyorum…

 

Sahip çıkamıyoruz onlara. Kim kaldıysa artık bilin ki onlar da son, devamları yok. Gözünüz gibi bakın onlara.

 

Yazmaktan bıkmayacağım, siz de onları ziyaret etmekten bıkmayın, yorulmayın, unutmayın şehri şehir yapanları…

 

İLLA Kİ!

 

Bayram demek beraber olmak demek, ağız tadı demek, bence şeker, lokum, çikolata demek, likör demek, kahve demek!

 

Haberin Devamı

Hadi o zaman, dökülün yollara! Markete gidip kapalı kutu şeker almayın hadi!

 

Ustasına gidin alın şekerinizi, lokumunuzu…

 

Üç Yıldız’a uğrayın sakızlı lokum alın, beyaz çevirme tatlısı alın kahve yanına, gül reçeli alın kahvaltıya…

 

Cemilzade’ye veya, kaymaklı lokumunun tadını unutanlara, çifte kavrulmuş da, fıstıklı da olur tabii, Altan Şekerleme’ye veyahut, tarçınlı akide şekerine, meyveli lokumlarına, Bebek Badem Ezmecisi’ne badem ezmesine, Ali Muhiddin HAcı Bekir’den de şeker kaplanmış kişnişe!

 

Barbaros Yoğurt’tan manda kaymağı ve Karaköy Güllüoğlu’ndan da baklavayı unutmayın.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları