Genç yaşta kaybettiğimiz bir büyük müzisyenin hatırasını anarken... Yavuz Çetin’in ilk albümü ‘İlk’, Prof. Türkan Saylan’ın evinde kaydedildi

'SPOTIFY’ streaming kanalı her yıl sonunda size geride kalan yıl içinde en çok hangi şarkıları dinlediğinizi gösteren bir liste gönderiyor.

Haberin Devamı

Bu listede bir dinleyici olarak bir yıl boyunca Spotify üzerinden çıktığınız müzik yolculuğunuzun bir dökümünü, bir tür haritasını buluyorsunuz.

Geçenlerde 2023 yılının dökümü geldiğinde, en çok dinlediğim müzisyenin Yavuz Çetin olduğunu öğrendim.

En çok dinlediğim ilk 10 parça içinde 6’sı, 2001 yılında aramızdan ayrılmış olan ve Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli gitaristlerinden biri olarak kabul edilen Yavuz Çetin’e aitti. Birinci sırada da onun 1997 yılında çıkmış olan “İlk” albümünden “Kimse Bilemez” şarkısı yer alıyordu.

Genç yaşta kaybettiğimiz bir büyük müzisyenin hatırasını anarken... Yavuz Çetin’in ilk  albümü ‘İlk’, Prof.  Türkan Saylan’ın evinde kaydedildi

Daha önceki yıllarda bu liste farklı müzik türleri arasında az çok eşit bir şekilde dağılırdı. Aslında bu yılın sonucuna çok da şaşırmadım. 2023, müzik dinleme uğraşımda benim için Yavuz Çetin’in müzik dünyasını, şarkılarını, onun ruh dünyasını daha yakından anlamaya çalıştığım bir yıl oldu.

*

Haberin Devamı

Yavuz Çetin’e ilgi duymamın benim açımdan gecikmiş bir çaba olduğunu teslim etmeliyim. Onu geçmişte çok usta bir blues gitarcısı olarak tabii ki biliyordum. Muhtelif zamanlarda dinlemiştim. Ama biraz daha derinlemesine bakınca, bendeki izlenimlerin çok daha üstüne çıkan bir büyük müzisyenle karşılaştığımı fark ettim.

Benim açımdan Yavuz Çetin’e yakınlık duymamın bir yönü daha vardı. Bugün hayatta olmayan bir meslek büyüğümüz, bizden bir önceki kuşağın bilinen usta gazetecilerinden biri olan Erdal Çetin’in de oğluydu. Bu yönüyle, bizim muhitten sayılırdı.

Ben de bu yılın son yazısını genellikle değindiğim konulardan farklı bir alana çıkarak, onun dünyasını, sanatçılığını anlatmaya çalışarak değerlendirmek istiyorum.

*

Yavuz Çetin, 1970 yılında doğmuş, olağanüstü yeteneğinin fark edilmesiyle daha lise yıllarındayken profesyonel müzisyenliğe adım atmış olan bir gitarist. 1990 yılında gitarda Batu Mutlugil, davulda Kerim Çaplı ve basta Zafer Şanlı gibi kalbur üstü müzisyenlerle birlikte kurdukları efsane “Blue Blues Band” ile uzun yıllar İstanbul’un muhtelif mekanlarında sahne almış.

Haberin Devamı

Yavuz Çetin, aynı zamanda çok sayıda ünlü müzisyene albüm çalışmalarında ve sahnede gitarıyla eşlik etmiş bir sanatçı. Örneğin, Mazhar- Fuat- Özkan grubunun uzun yıllar değişmez gitarcısı olarak konserlerinde sahne almış, plaklarında çalmış. Albümlerine eşlik ettiği müzisyenlerin uzun bir listesini çıkarmak mümkün.

Ancak Yavuz Çetin dediğimiz zaman, onu en çok geride bıraktığı iki önemli albümle hatırlıyoruz. Bunlardan birincisi, 1997 yılında yayımlanmış olan “İlk” albümü. İkincisi ise 2001 yılında kendisinin ölümünden kısa bir süre sonra piyasaya çıkan “Satılık” isimli albüm.

Altı çizilmesi gereken üstün bir hasleti, her iki albümdeki şarkıların sözlerinin ve bestelerinin hepsinin kendisine ait olması. Besteciliği, şarkı sözü yazarlığı, gitarist olarak virtüozitesi ve yumuşak, berrak sesiyle komple bir müzisyen Yavuz Çetin.

*

Haberin Devamı

Genç yaşta kaybettiğimiz bir büyük müzisyenin hatırasını anarken... Yavuz Çetin’in ilk  albümü ‘İlk’, Prof.  Türkan Saylan’ın evinde kaydedildi
Yavuz Çetin

Hakkında yazılıp çizilenlere baktığımızda, daha çok rock ve blues tarzına olan açıklığı vurgu alıyor. Enstrümanı üzerinde muazzam bir hâkimiyete sahip olan, başlangıç döneminde Jimi Hendrix tarzından etkilendiği hissedilen olağanüstü bir yetenek. Elektro gitarla çaldığı parçalarda yaptığı soloların her biri gerçekten üstün icralar. Aynı zamanda derinliğine bir blues ruhu da dışa vuruyor.

Ama dinlediklerim içinde akustik tarzda yaptığı ve seslendirdiği şarkılarının nedense beni daha çok etkilediğini belirtmeliyim. Kanımca akustik gitarıyla çalıp okuduğu şarkıların onun iç dünyasının hassaslığını, kırılganlığını yansıtması bakımından biraz daha farklı bir yerde durduğunu düşünüyorum.

Haberin Devamı

Evet, özellikle rock/hard rock tarzında çalıp söylediği parçalarda çaldığı cayır cayır sololarla ortalığı yakıyor. Üstün performansını her seferinde hayranlıkla dinliyor, içinizden “Bu kadar da olur mu” diye geçiriyorsunuz.

Ama o sert tempolu, yüksek sesli elektronik örtüyü kaldırdığımızda, akustik tarzdaki yumuşak, dingin parçalarda bir başka Yavuz Çetin var karşımızda. “İlk” adını taşıyan birinci albümünde, bu dokunun ikinci albümü “Satılık”a kıyasla daha belirgin olduğunu görüyoruz.

Akustik gitarına dokunuşunda tellerden kristal taneleri dökülüyor. Sesinin yumuşak dokusuyla birleştiğinde gerçekten çok özel bir “sound” ortaya çıkıyor. İlk albümündeki “Kimse Bilemez”, keza “Sahil” parçalarını bu grupta görmek mümkün. “Sahil”de, liriklerle bestenin örtüşerek yarattığı duygu bütünlüğü özellikle vurgulanmalı.

Haberin Devamı

Aynı albümde Göksel’le birlikte seslendirdikleri “Onun Şarkısı” da bir düet çalışma olarak çıtayı oldukça yukarılara taşıyor.

Buna karşılık, Yavuz Çetin’in 2001 yılında piyasaya çıkan “Satılık” albümü, rock dokusu çok daha belirgin, daha sert bir çizgiyi yansıtıyor. Böyle de olsa, ikinci albümünde akustik tarzının kendisini yine hissettirdiği “Sadece Senin Olmak”, “Oyuncak Dünya” parçaları, “İlk” albümündeki çizginin uzantısı olarak göründü bana.

Bu arada, Yavuz Çetin’in “Oyuncak Dünya”nın özellikle son bölümünde akustik gitarda sergilediği tekniklerin, yaptığı akor geçişlerinin şapka çıkartılacak bir performans olduğunu belirtmeliyim.

*

İkinci albümünde dikkatime takılan bir nokta da şu oldu: Bu albüm bütününde ilkine kıyasla “rock” tarzında daha kuvvetli bir tempoya yükselse de, şarkı sözlerini araladığımızda Yavuz Çetin’in iç dünyasındaki kırılganlığın aslında daha da belirginleştiğini hissetmemek mümkün değil. Bu yönüyle bir tezat var.

Bu söylediğimizi albümden iki örnekle izah etmeye çalışalım. Birincisi, yine akustik tarzın ağır bastığı “Oyuncak Dünya”. Burada dünyayı, hayatı bir oyuncak olarak görüyor: “Bu oyun çok kolay, sen de oyna/Kır ve dök, yap ve boz/Yeniden başla/Hepimiz çocuklarız aslında”.

Şarkının devamında “Bazı çocukların hiç uslanmadıklarını”, “Onların hep oyun bozan olduklarını” anlatacak, “Durmadan üzdüler diğer çocukları/Hep bozuldu oyunun kuralları” diye şikâyet edecektir.

O, bu durumdan şikâyet eden, kuralların bozulmasına karşı olan, kendini korumasız hisseden çocuktur gerçeklikte.

“Yaşamak İstemem” isimli şarkısı da keza onun ruh halini yansıtması bakımından çarpıcı ve biraz da ürkütücüdür. Yaşadığı dünyayla, toplumla sert bir uyumsuzluğun içindedir.

Yarattığınız sistemler /Yarattığınız yöntemler /Yaşamak istemem aranızda” diye sesleniyor bu şarkısında. Çünkü sonunda, kendisi de olmak istemediği bir başkasına dönüşmüştür: “Benden bir ruhsuz yaratmayı nasıl başardınız/Benden bir hissiz yaratmayı nasıl başardınız/Benden sizden biri olmayı nasıl başardınız”.

*

İkincisinin değerini yadsımamakla birlikte, ilk albümünün benim açımdan ayrı bir yeri var. Burada örneğin bir parçada Erkan Oğur’un “Dünyada” şarkısında perdesiz gitarıyla karşımıza çıkması, ayrıca Yavuz Çetin’in bu yıl kaybettiğimiz Özkan Uğur ile birlikte söylediği komik “Fanki Tonki Zonki” gibi sürprizler de bu albüme ayrı bir renk, çeşitlilik katıyor. Bazı şarkıları yaparken bir hayli eğlendiklerini hissetmek mümkün.

Albümün Ercan Saatçi ile birlikte iki prodüktöründen biri olan müzisyen Aykut Gürel, “İlk”i “Türkiye’de yapılmış en nitelikli, derin albümlerden biri” olarak niteliyor, “Bir mücevherdir” diyor.

Bu arada, yazıyı kaleme alırken ilginç bir bilgiyle karşılaştım. “İlk” albümü, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin o dönemdeki başkanı Prof. Türkan Saylan’ın Arnavutköy’ünde bugün kendi adını taşıyan sokaktaki evinde kaydedilmiş. Evet, 2009 yılında Fetullahçı polislerin kanser tedavisi gördüğü bir sırada Prof. Saylan’a karşı kurdukları kumpasın bir parçası olarak baskın düzenledikleri o ev...

Genç yaşta kaybettiğimiz bir büyük müzisyenin hatırasını anarken... Yavuz Çetin’in ilk  albümü ‘İlk’, Prof.  Türkan Saylan’ın evinde kaydedildi
Prof. Dr Türkan Saylan

Nasıl olduğuna gelince... 1990’lı yıllarda Prof. Saylan’ın aynı zamanda lutiye, yani müzik aleti yapımcısı olan oğlu Çağlayan Örge’nin bu evin ikinci katında atölyesi vardır. Atölyenin yanındaki odada da bir kayıt stüdyosu kurulmuştur. Bir dönem bu evde kalan tanınmış gitarist Serdar Öztop, ikinci kattaki stüdyoda kayıt yapmaktadır. Dışarı ses geçmemesi için odada yalıtım da yapılmıştır. Yavuz Çetin “İlk” albümünü bu evdeki stüdyoda kaydetmiştir.

Kaydı gerçekleştiren Serdar Öztop, dünkü sohbetimizde “Stüdyo dediğimiz herhalde en fazla 8-10 metrekare büyüklüğünde bir odaydı. Davul dahil bütün müzik aletleri oraya geldi ve Yavuz diğer müzisyenlerle albümdeki eserleri burada seslendirdi” diye anlatıyor.

Tabii bütün yalıtıma rağmen mahalleyi sıkça “biraz inlettiklerini” de tebessüm tonları yansıtan bir ifadeyle ekliyor Öztop.

Bu yönüyle bakıldığında Türkiye’de rock müzik tarihinin en dikkate değer eserlerinden birinin Prof. Türkan Saylan’ın evinde kaydedilmiş olması, bu albüme kuşkusuz ayrı bir anlam katıyor.

*

Şöyle renkli bir sonucu da var bu durumun. Albümde her şarkının altında katkıda bulunan müzisyenlerin isimleri sıralanırken, “Ağlamayı Sevmem” parçasında müzisyen listesinde “Hav vokal: Bubu, Miyav vokal: Psiko” yazılı.

Dün Serdar Öztop’a “Kim bu arkadaşlar” diye sorduğumda, “Çağlayan Örge’nin köpeği ve kedisi...” diye gülerek yanıtladı.

Evet, şarkının finalinde onları da geri vokallerde duymak mümkün.

*

Üstün bir müzisyen olmasının yanı sıra insan olarak tanıyan herkesin tevazusu, iyi kalpliliğiyle andığı biri Yavuz Çetin. Onunla uzun yıllar çalışmış olan MFÖ’den Fuat Güner, “Tek söyleyebileceğim şey, onun pırıl pırıl bir insan olduğuydu” diyor.

Güner, Yavuz Çetin’in yeteneğinin boyutlarını göstermek bakımından şu çarpıcı olayı da anlatıyor:

1999 ya da 2000 olmalı. Benim stüdyoda Deniz Arcak’ın ‘Bırakın Beni’ şarkısının kaydını yaptık. Özkan Uğur da vardı. Yavuz, kayıt üzerine gitar partisyonunu çalacaktı. Bu, Firuz İsmailov’un zengin armonisi olan bir parçası. Yavuz stüdyoya geldi, yaptığımız kaydı sadece bir kez dinledi ve ‘Tamam kayıt...’ dedi. Biz biraz daha dinlemesini söylediysek de, ‘Tamam, başlayalım kayda’ dedi. Bir kere dinlemeyle kayda girdi ve öyle bir çaldı ki, bittiğinde biz Özkan’la dehşet içinde kaldık, ‘Sen ne adamsın’ dedik. Ben ‘Helal olsun, ver elini öpeyim’ dedim. ‘Aman abi, olur mu’ dedi, elini vermedi.”

*

Yavuz Çetin’in müzikte kendi alanında Türkiye’ye gelmiş en büyük yeteneklerden biri olduğu konusunda şüphe yok. Henüz 31 yaşındayken, 2001 yılında yaşamdan ayrılmayı tercih etti Yavuz Çetin. İkinci albümü ölümünden sonra piyasaya çıktı.

Yaşasaydı bugün 50’li yaşlarının ortalarına girmekte olacaktı. Bu tür istisnai yeteneklerle donanmış müzisyenlerin, bestecilerin genç ölümlerinden sonra hep aynı düşünceye kendimi kaptırıyorum.

Bugün aramızda olsaydı, kısa ömrüne sığdırdığı zenginliğin çok daha fazlasını yaratacaktı. Bu çaptaki sanatçıların ölümlerinin yaratıcılık anlamında maliyeti de çok yüksek oluyor.

Yeni bir yıla başlamaya hazırlanırken Yavuz Çetin’in hatırasını sevgiyle, özlemle selamlıyoruz. Müziğinin, şarkılarının gelecekte bugünkünden çok daha fazla sahiplenileceğinden ve hakkının daha çok teslim edileceğinden benim kuşkum yok.

Yazarın Tüm Yazıları