Vücudumuzda tutkal görevi gören kolajenin yaklaşık 30 tipi bulunmaktadır. Bu tiplerden vücudumuzda en çok tip 1, 2, 3 ve 4 bulunur.
Yaş alma, sigara, alkol, stres, hava kirliliği, düzensiz beslenme, sağlıksız diyetler ve egzersiz yapmama vücuttaki kolajenin azalmasına yol açarak başta cilt, kas iskelet sistemi, kalp-damar ve bağırsak sistemi olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
Kolajenin faydaları nedir?
Sağlıklı, sıkı, pürüzsüz bir cildin sağlanması ve korunmasında kolajenin büyük önemi mevcuttur. Bu nedenlerle ciltte kuruluk, sivilce, çökme, esneklik kaybı, lekelenme, kırışıklıklar, çizgilenme, doğum sonrası çatlaklar, kilo alıp verme sonrası oluşan çatlaklar, selülit, cilt kesileri ve yaraların tedavisinde kolajen takviyelerinin faydaları gösterilmiştir. Kolajen takviyeleri ayrıca yara iyileşmesi sürecinin sağlıklı ve hızlı olmasını sağlar.
Sağlıklı, parlak ve gür saçlar, sağlıklı tırnaklar için bu dokularda bol miktarda bulunan kolajen saç ve tırnak sağlığı için büyük önem arz etmektedir. Saç ekiminde kolajen takviyeleri işlemin başarısını artırır.
Kolajen bağ dokusunun en önemli yapısal proteini olduğu için uygun kişilerde dolaşım sistemi için faydaları bulunmaktadır.
Çinko; hücrelerin bölünmesi, çoğalması, yenilenmesi ve fonksiyonlarını yerine getirmesinde çok önemli görevler üstlenirken birçok metabolik süreçte rol oynayan 100'den fazla enzimin yardımcısıdır. Bu üstlendiği görevler aracılığıyla çinko bağışıklık sisteminin çalışması ve korunması, saç ve tırnak sağlığı , koku ve tat alma duyularının korunması, yara iyileşmesi, cinsel fonksiyonların yerine getirilmesi, üremenin sağlanması ve çocuklarda sağlıklı büyümenin sağlanması adına çok önemli fonksiyonları yerine getirmektedir.
Çinko eksikliği belirtileri neler?
Bağışıklık sisteminin yetersizliğini gösteren sık enfeksiyon geçirme ve hastalıkların ağır geçirilmesi durumlarında çinko eksikliği mutlaka akla gelmelidir. Bağışıklık sistemi üzerindeki önemli etkileri nedeniyle koronavirüs döneminde çinko eksikliği daha büyük önem arz etmektedir.
Öte yandan çinko eksikliğinde bir çok şikayet ve hastalık olabilmektedir.
Çinko eksikliğinde tedavi ve beslenme
Çinko eksikliği düşünülen durumlarda mutlaka tetkiklerin yapılarak doktor kontrolünde ilaç kullanılması gerekir çünkü gereğinden fazla çinko kullanımı sağlığa zararlıdır.
Yediğimiz besinler yemek borusu aracılığıyla midemize taşınır . Yemek borusunun mideyle birleştiği bölgede kıskaç görevi gören sfinkter dediğimiz kaslardan oluşan ve mide içeriğimin yemek borusuna kaçışına engel olan bir mekanizma mevcuttur. Sfinkterin görevi yemek borusundan mideye besinlerin geçişi sırasında gevşemektir ancak bazı nedenlerle uygunsuz şekilde sfinkterin gevşemesi sonucu midede ki içerik yemek borusuna kaçar ve reflü hastalığı meydana gelir
Gastroözofageal reflü hastalığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıkça rastlanan bir hastalıktır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda toplumdaki sıklığı %20 civarındadır.
Gastroözofageal reflü hastaların yaşam kalitesini ciddi anlamda bozan ve aynı zamanda ciddi sağlık sorunlarına yol açan önemli bir hastalıktır bu nedenle mutlaka tedavi edilmelidir.
Reflü belirtileri
Reflü belirtileri daha çok salçalı, baharatlı, yağlı gıdalar, çikolata ve alkol tüketildiğinde artan şikayetlerdir. Mideden boğaza doğru yayılan ve daha ziyade yemekten sonra oluşan göğüs ortasında ki yanma en sık görülen reflü belirtisidir. Yemeklerin ağza gelmesi yada ağza acı su gelmesi, yutma güçlüğü, görülen diğer önemli reflü belirtileri sayılır. Reflüye, midede yanma, ekşime ve ağrı sıklıkla eşlik eder. Ağrılı yutkunma, geğirti, hıçkırık, bulantı ve kusma ise daha ender ortaya çıkar. Reflü ayrıca öksürüğe, ses kısıklığına, diş çürüklerine ve boğaz ağrısına neden olabilir.
Reflü için kimler risk altında?
Obez veya fazla kilolu kişilerde reflü riski artmıştır. Bunun nedenleri tam olarak bilinmese de karın bölgesindeki artan basınç ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Mide fıtığı (Hiatus hernisi), midenin bir kısmının diyaframdan yukarı doğru geçmesi şeklinde oluşur ve reflüye sebep olur.
Kas ve sinir sisteminde kalsiyum minerali ile birlikte çalışır, kalsiyum kasın kasılmasını sağlarken magnezyum ise gevşemesinden sorumludur. Damar elastikiyetinde ve kan basıncının düzenlenmesinde etkindir. Magnezyum ayrıca hücre büyümesi ve yenilenmesinde görev alır. Kemik ve dişlerin yapısında kalsiyum ve fosforla birlikte bulunur. Başta insülin direnci olmak üzere hormonların metabolik etkilerini göstermede çok önemli işlevleri vardır. Ayrıca magnezyum eksikliğinde vücutta inflamasyonun(iltihap) arttığına dair bulgular saptanmıştır. İnflamasyon diyabet, kalp hastalığı ve kanser gibi bir çok kronik hastalığın altına yatan mekanizmadır. Son yapılan çalışmalar magnezyum eksikliğinin şeker hastalığının gelişimindeki etkilerinin bilinenden daha fazla olduğu ve diyabette kan şekerinin ayarlanmasında çok önemli rolü olduğunu göstermektedir.
Magnezyum Eksikliğinde Kimler Risk Altında
Günümüzde tüketimi artan işlenmiş gıdalarla birlikte magnezyum eksikliği daha sık görülmektedir. Yanlış yada uzun süre pişirilme sebzelerde magnezyum oranında düşmeye yol açmaktadır. Bazı ilaçlar özellikle antibiyotikler, idrar söktürücüler ve mide ilaçları magnezyum eksikliğine yol açabilir. Bazı durumlarda örneğin hamilelik döneminde magnezyum ihtiyacının arttığını biliyoruz. Son dönemde özellikle obezite nedeniyle artmış olan mide-bağırsak ameliyatları, çölyak ve crohn gibi bağırsak hastalıkları emilim bozukluğuna yol açarak magnezyum eksikliğine yol açabilir. Sağlıksız beslenme ve alkol önemli magnezyum eksikliği nedenlerindendir. Böbrek ve karaciğer yetmezliği olan kişilerde magnezyum eksikliği daha sık görülmektedir.
Magnezyum Eksikliği Belirtileri
Magnezyum eksikliğinde kas ağrısı, kramplar , halsizlik, yorgunluk, saç dökülmesi , tırnaklarda kırılma , iştahsızlık, mide krampları, kabızlık, baş ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı, göğüste sıkışma, uyku sorunları, unutkanlık , zihin karışıklığı, dikkat eksikliği, konsantre olamama, depresyon, tansiyon yüksekliği, tuzlu gıdaları tüketme isteği gibi yakınmalar olabilir ayrıca kalsiyum eksikliğiniz veya huzursuz bacak sendromunuz varsa magnezyum eksikliği yaşıyor olabilirsiniz.
Magnezyum Eksikliğinde Sıklığı ve Şiddeti Artan Hastalıklar
Magneyzum vücudumuzda bir çok işlevde görev aldığı için osteoporoz(kemik erimesi) ve fibromiyalji başta olmak üzere kas iskelet sistemi hastalıklarında, hormonların işlevlerindeki etkileri nedeniyle insülin direnci, tip 2 diyabet ve hipoglisemi magnezyum eksikliği yaşayan kişilerde daha sık görülür ve kan şekeri regülasyonunun sağlanması bu kişilerde zorlaşır. Astım ve solunum rahatsızlıkları olan kişilerde magnezyum eksikliği şikayetlerin artmasına yol açabilir. Hipertansiyon, ritim bozukluğu ve kalp rahatsızlıkları durumunda magnezyum önem taşımaktadır. Huzursuz bacak sendromu, depresyon, ve migren başta olmak üzere magnezyumun bir çok nörolojik hastalıkta rol oynadığını biliyoruz.
Magnezyumdan Zengin Gıdalar
Kimler risk altında?
Ailesinde alerji öyküsü olan kişiler, sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlar, hava kirliliği olan bölgede yaşayanlar, ev içinde hayvan besleyenler, evde sigara içilmesi, yapay mamalar ile beslenen kişiler bahar alerjisi için daha fazla risk altındadır
Bahar alerjisinin belirtileri
Ayrıca pandemi döneminde olduğumuz bugünlerde bazı yakınmaların enfeksiyon hastalıklarıyla, özellikle Covid-19 ile karışma ihtimali sıklıkla yaşanmaktadır bu nedenle böyle bir durumda enfeksiyonların kişide yapabileceği sağlık sorunları ve etrafındaki kişilere bulaşma riski nedeniyle doktor muayenesi çok önem arz etmektedir.
Bahar alerjisi için hangi önlemler alınabilir?
Son yıllarda özellikle sanayileşme, hava kirliliği, beslenme alışkanlıklarındaki değişme, küresel ısınma vb. nedenlerden kaynaklı olarak sıklığı giderek artmaktadır. Bahar mevsimi ile birlikte havadaki elektrik yükünde değişimler yani pozitif ve negatif iyon dengesi değişir. Bu iyon dengesine adapta olamama durumunda bahar yorgunluğunu daha fazla hissetmekteyiz. Aynı zamanda mevsim geçişlerinde vücudumuzda hormonal değişiklikler yaşanmaktadır, bu durumda yorgunluğun sebepleri arasında sayılmaktadır.
Bahar yorgunluğu mevsim geçişlerinde doğanın yeniden canlanmasına rağmen insanlarda enerji yoksunluğu, bitkinlik, isteksizlik, uyku sorunları, sabah uyanamama, kas, eklem ağrıları, baş ağrısı, dikkat eksikliği gibi belirtilerle kendini gösterir. Bahar yorgunluğu bir hastalık olarak kabul edilmemekle birlikte bir çok sağlık sorunu aynı yakınmalara yol açabildiği için doktorunuz tarafından mutlaka değerlendirilmelidir.
Bahar yorgunluğu belirtileri nelerdir?
Bahar yorgunluğu kişiden kişiye farklılık gösterebilmekle birlikte yorgunluk, enerji eksikliği, halsizlik, kas ve eklem ağrıları bütün kişilerde ortak belirtidir.
Öte yandan gastrit başta olmak üzere bir çok kişide mideye bağlı rahatsızlıklar gözlenebilir.
Bahar yorgunluğunda başta depresyon, uyku sorunları, sinirlilik ve anksiyete olmak üzere duygu durum değişiklikleri görülmektedir. Ayrıca baş dönmesi ve dengesizlik sıklıkla görülür.
Bahar yorgunluğunda görülen önemli rahatsızlıkların başında kalp damar hastalıklarında artış ve tansiyon düzensizliğidir. Isı ve nem değişimleri ile birlikte nefes darlığı ve akciğer hastalığı olan kişilerde yakınmalarının arttığını görebiliriz.
Saçlarda dökülme ve kopmalar ayrıca başta cilt kuruluğu olmak üzere cilt sağlığı ile ilgili bir çok hastalık mevsim geçişlerinde bahar yorgunluğuna eşlik edebiliyor. Bahar yorgunluğu yakınmaları hipotiroidi ile yani tiroid bezinin az çalışmasıyla çok benzerlik gösterir ayrıca tiroid hastalıklarının bu dönemde arttığını biliyoruz bu nedenle tiroid tetkiklerinin yapılması çok önem arz etmektedir.
Günümüzde değişen beslenme alışkanlıkları ile artan birçok sağlık sorunu gibi cilt ile ilgili sağlık sorunlarında da ciddi artışlar görülmektedir. Gıda endüstrisinin geliştirdiği birçok rafine ve paketlenmiş ürün sağlığımızı ciddi anlamda bozmaktadır. Cilt sağlığınızı 10 basit beslenme önerisi ile sağlayabilirsiniz.
1. Hangi besinleri tüketmeyelim
- Rafine şekerlerden uzaklaşın: Öncelikle sağlıklı bir cilt için beslenmenizde cildinize zarar veren bazı gıdaları elimine etmeniz gerekir. Rafine şeker içeren özellikle paketlenmiş gıdalardan uzak durmak gerekiyor. Günümüzde atıştırmalık olarak çikolatalar, şekerlemeler, bisküviler, dondurmalar, kekler sıklıkla tüketilen gıdalar olmuş durumdalar. Şeker oranı yüksek ve birçok katkı maddesi içeren bu gıdalar glikasyon dediğimiz süreç ile vücutta iltihaba yol açarak birçok sağlık sorununa yol açtığı gibi cilt sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Glikasyon kollajen ve elastin gibi cildimiz için çok önemli yapılara zarar vermektedir. Ayrıca beyaz undan yapılmış rafine nişastalar da tıpkı rafine şeker gibi kan şekerini yükselterek vücutta benzer etkilere neden olur. Bu gıdaların fazla tüketilmesi uzun vadede cildin kırışmasına ve sarkmasına neden olur. Araştırmalar yüksek glisemik indeksli yiyeceklerin tam tahıllar ve baklagiller gibi düşük glisemik indeksli besinlerle değiştirilmesi gerektiğini söylüyor.
- Fast-food tarzı gıdalar içerdikleri sağlıksız trans yağlar, katkı ve koruyucu maddeler nedeniyle cildimize birçok zarar verdiklerinden tüketilmemeleri gerekmektedir.
- İçecekler masum değil: Hazır meyve suları, gazlı ve asitli içecekler yüksek oranda şeker, glukoz ve fruktoz şurubu barındırdıkları için tıpkı rafine şekerlerde olduğu gibi bu içeceklerde glikasyon yoluyla cildimize zarar vermektedir. Cildin yenilenme ve tamir süreçlerine zarar vererek erken yaşlanma belirtilerine yol açmaktadır. Alkol ve sigara cilde zarar veren zararlı alışkanlıklar olup bırakılması ve tüketilmemesi cilt sağlığına olumlu etkilerde bulunur.
- Kuruyemiş tercihlerinde ise dikkatli olmak gerekiyor, mümkün olduğunca ölçülü miktarda tüketmek ve çiğ formların tüketilmesi faydalı olacaktır. Kavrulmuş ve yüksek oranda tuz ile işlem görmüş kuruyemişler faydadan çok zarar verebilir.
2. Yeterli su içmeyi unutmayın
Ülkemizde yapılan araştırmalarda ortalama günlük su tüketiminin maalesef istenen düzeyde olmadığı saptanmıştır. Yeterli su tüketmeyen kişilerde ciltte başta kuruluk olmak üzere birçok sağlık sorunu ortaya çıkmaktadır. Işıl ışıl parlayan sağlıklı bir cilt için mutlaka yeterli su tüketmeyi unutmayın.
Tiroid nodülü, tiroid bezi içinde oluşan farklı yapıda ve büyüklüklerde olabilen anormal kitleler yani yumrulardır. Tiroid nodüllerinin %90'nından fazlası iyi huylu olup zararsızdır. Bu nodüllerin %5-10'luk kısmı kanser riski taşırlar.
Tiroid nodüllerinin taşıdığı riskler
Bu nedenlerle tiroid nodülleri genel olarak iyi huylu olsa da hekim tarafında takip edilmeleri gerekmektedir.
Tiroid nodülleri için risk altında olanlar
Ülkemizde tiroid nodülleri 40 yaş üstünde %25 oranında görülmektedir. Tiroid bezinde nodül gelişimi ile ilgili çeşitli risk faktörleri mevcuttur;
Tiroid bezinde nodül şüphesi olan veya saptanan kişilerde öncelikle tiroid hormonları için kan tetkikleri ve ultrason yapılır sonrasında çıkan sonuçlara göre ileri tetkik yapılabilir.
Tiroid nodüllerinin takibi ve tedavi yöntemleri