Dağınık beyin sendromuna paçanızı kaptırmayın

Aynı anda pek çok işi yapmaya kalkanlarda “dağınık beyin sendromu” olarak tanımlanan ve beyinsel performansı düşüren tatsız bir tablo gelişir. Daha az hatalı bir beyin istiyorsanız bu hataya düşmeyin.

Haberin Devamı

Bazen biraz daha fazla kazanç, bazen de daha çok başarı derken farkında bile olmadan “Bir koltukta iki bile değil neredeyse beş karpuz taşıyan biri” olmaya hepimiz pek hevesleniriz.
Ne var ki koltuğumuzun altına sıkıştırdığımız o karpuzların sayısı arttıkça beynimizin sıradan ve bildik basit bazı işlevleri bile aksamaya başlar.
Doğrusu şudur: Aynı anda pek çok işi yapmaya kalkanlarda “dağınık beyin sendromu” olarak tanımlanan ve beyinsel performansı düşüren tatsız bir tablo gelişir.
Dikkat dağınıklığı, unutkanlık, yorgunluk, iş verimi ve kalitesinde azalma gibi sorunlar devreye girer.
Uzmanlara göre bunun nedeni de çok açık ve net: Beynimiz belirli bir anda belirli bir işi yapacak şekilde donanıma sahip. Farklı işler aynı anda gündemde olduğunda beyin çok daha kısa sürede yorulmakta, verimini düşürmekte ve hataya sürüklenmekte.
“Çok işlemci beyin” günümüzün en mühim tehditlerinden biri. Daha fazla bilişsel performans ve daha az hatalı bir beyin istiyorsanız bu hataya düşmeyin.

Haberin Devamı

Dağınık beyin sendromuna paçanızı kaptırmayın

Birleştirici bir tıp yaklaşımına şimdi ihtiyacımız var

Şu cümleleri Dr. Mustafa Atasoy’un “Fonksiyonel Tıp” isimli eserinden aktarıyorum: “Doktorlar, hakkında az şey bildikleri ilaçları, hakkında daha az şey bildikleri hastalıklar için hakkında hiçbir şey bilmedikleri hastalara yazıyorlar.”
Voltaire’den alınan bu cümleler bugün de geçerli, altına ben de imzamı atarım. Çünkü hâlâ eminim ki hastalarımıza önerdiğimiz ilaçların çoğunun sonuçları hakkında yeteri kadar bilgi sahibi değiliz. O ilaçları reçete ederken ilaç firmalarının bize aktardığı bilgilere inanıyor, “bilimsel” olduğuna inandığımız ama sonradan üzülerek bazen bir dezenformasyon aracı olarak da kullandığını öğrendiğimiz tıbbi dergilerden öğrendiğimiz bilgilere itibar ediyoruz.
Netice mi? Çok değil 20-30 yıl sonra o ilaçların çoğu verdikleri zararlar ya da faydasız oldukları gerekçesiyle kullanımdan kaldırılıyor. Bunun son örneğini her yıl bizde de binlerce defa reçete edilen ve sanırım on binlerce kişinin kullandığı bir “mide ilacı” hakkında yaşadık. İçinde “donperidon” bulunan bir sürü ilaç bu maddenin oluşturduğu ölümcül yan etkileri nedeniyle yasaklandı. Bunları çok iyi bilmemize rağmen hâlâ birileri bilimsel tıp yanında doğal tıptan da faydalanmamıza engel olmaya çalışıyor. Tedavide kullandığımız ilaçlar kadar hastalıkları önlemede işe yaradıkları kesin ve net olarak gösterilmiş doğal moleküllerden istifade etmemize engel olmanın yollarını arıyor.
Oysa doğru olanı her iki gruptan da aklın ve bilimin onayladığı şekilde faydalanmak. Geleneksel tıbbı bir şarlatanlık aracı olmaktan çıkarmak ama modern tıbbı da “verdiği her karar tartışılamaz” bir sistem olarak algılamamak. Kısacası iki tıp yaklaşımını doğru bir şekilde kullanmak yani integratif/birleştirici bir tıp yaklaşımını devreye sokmak.
Yeni bir yıla yaklaşırken bu tavsiyeyi gündemde tutmakta fayda olabilir.

Haberin Devamı

Dağınık beyin sendromuna paçanızı kaptırmayın

Bu rakamlara dikkat

◊ Günümüzde kabul edilen açlık kan şekeri üst sınırı 100 mg’dır. Rakamın güvenlik değerleri ise 85-95 aralığıdır. 95’in üzerine çıktıkça özellikle de 100 rakamını aştıkça o kişinin insülin direnci veya gizli şeker bakımından kontrol edilmesi gerekir.
◊ HbA1c son 3 aydaki kan şekeri düzeylerinin ortalama değerini gösteren güvenli bir parametredir. Kanınızda oksijeni taşımakla görevli olan hemoglobinin “şekerlenmiş” bölümünü gösterir.
Hemoglobin de bir proteindir ve şekerlendiği, “glikasyona uğradığı”, yani glikozile olduğu zaman HbA1c haline gelmektedir. Yeni yaklaşım HbA1c değerini 5.7’nin altında tutmak üzerine kurulmuş koruyucu stratejidir. Rakamın 6 mg’ı geçmesi istenmez. Önceden şeker hastalığı olan birinde ise 6.5 mg ve üzerindeki değerler kötü diyabet ayarı olarak kabul edilir.

Haberin Devamı

Beyni güçlendiren doğal destekler neler?

Beyin hücrelerinin yeteneklerini güçlendirdiği, unutkanlığı önlediği, zekâ keskinliğini ve problem çözme kabiliyetini desteklediği ileri sürülen pek çok doğal ürün var. Bunların bazıları hakkında da yine bazı bilimsel dergilerde yayınlanmış çalışmalar söz konusu. Ama bu çalışmaların hepsi doğrulanmamış. Genel olarak üzerinde fikir birliği olanlarsa şunlar:
Bitkisel desteklerin en başında zerdeçal var. Onu adaptojen bitkisel destekler olarak da bilinen rhodiola ve ginseng özleri izliyor. Ancak ginsengin özellikle genç ve çocuklarda kullanımının riskli olabileceği belirtiliyor.
Ayrıca yaşlılarda kanı incelttiği için diğer kan inceltici reçeteli ilaçları kullananlara pek tavsiye edilmiyor.
Ginkgo biloba özleri de aynı grupta ama onların da ginseng gibi kanı incelten ve kanama riskini artırabilen sorunlar yaratabileceği unutulmamalı. Çayda bulunan L-theanine de son yılların sık konuşulan beyin desteklerinden biri. Bununla birlikte Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) bu molekülün odaklanmayı artırdığı üzerindeki iddiayı kabul etmiyor.
Resveratrol de özellikle yaşlı yetişkinlerde hafıza performansını iyileştirdiği iddia edilen doğal desteklerden biri. Almanya’daki Maxx Planck Enstitüsü 26 hafta boyunca her gün tek doz 200 mg resveratrol takviyesi kullanımının işe yarayabileceğini raporlamış.
Mor mucizeler olarak da bilinen antosiyaninlerin de özellikle yaşlı kişilerde beyin desteği olarak işe yarayabileceği belirtiliyor. Antisiyaninden destek olarak yararlanmak yerine mor zengini sebze ve meyveleri tüketmenin (mor lahana, yaban mersini, patlıcan, mor erik ve benzerleri) daha doğru olacağı düşünülüyor.
Omega-3’ün özellikle DHA’nın bellek desteği olarak işe yaradığı konusunda son derece güvenilir bilimsel yayınlar var. Son yıllarda çok konuşulan ve bilimsel yayınlarla da etkin olabileceği anlaşılan ürünlerden biri de sitikolin.
Yakın bir tarihte (2015) Utah Üniversitesi’nden bilim insanları günde 500 mg sitikolin kullananlarda beynin motor hızında ve problem çözme yeteneğinde iyileşmeler olduğunu raporladılar. Sitikolinin ana maddesi kolin.
Etkinliği de esasen ve muhtemelen kolinle ilişkili. Kolin beyni güçlendiren nootropik etkili bir aminoasit. Glutation üretiminde de ciddi katkıları olduğu biliniyor. Beyinde asetil kolin seviyelerini artırıyor. Artmış asetil kolin seviyeleri ise demans/bunama/bellek kaybı üzerinde olumlu etkiler yapabiliyor.
Kolini “Fosfatidilkolin” şeklinde kazanmak da mümkün. Sitikolin ve fosfatidil kolin destekleri bizde yok ama bazı ülkelerde bulunabiliyor. Önerim bu ürünlerden faydalanırken de mutlaka hekiminizden yardım istemenizdir.

Haberin Devamı

“Basit ve sade” herkes için daha iyi

Hayat her geçen gün biraz daha karmaşıklaşıyor. Hedefler de, beklentiler de, pişmanlıklar da çoğalıyor. Bunun önemli bir nedeni de sadelikten ve sıradanlıktan uzaklaşmak. Oysa “aydınlanmanın sadelik, sıradanlığın hikmet” olduğunu hiç kimsenin aklından çıkarmaması gerekiyor.
Ve bakın Dr. Toksöz Karasu Hoca ne diyor: “Vücut fonksiyonlarımızı araştırmak ve onlara -gereksiz- manalar yüklemekten vazgeçmediğimiz takdirde hiçbir tedavi, terapi ya da meditasyon bizi -tekrardan- doğal halimize geri döndüremez. Çünkü iç organlarımızın tüm fonksiyonları beynin subkortikal sistemi yani ‘eski kısmı’ tarafından idare edilir. Kortikal sisteme müdahale ise aydınlanma değil, karmaşa getirir.”
Özeti şudur: Sadelik ve sıradanlıktan vazgeçmemekte fayda var.

Haberin Devamı

Dağınık beyin sendromuna paçanızı kaptırmayın

Yazarın Tüm Yazıları