Maskeli ilk yolculuğum nasıldı

Koronavirüs ortaya çıktıktan sonra yurtdışına ilk seyahatim.

Haberin Devamı

Nereye gidiyor olursa olsun, herkesin artık uçakta maske taktığını görmüşüm bir kere.

Gayet son dakikacı bir Türk olarak hemen edindim bir tane maske ve havalimanının yolunu tuttum.

Sabahın körü, İstanbul Havalimanı’na vardığımda kendi kendime ilk sorum: “Ee havalimanı içinde de takacak mıyım maske?”

İçeri giriyorum, güvenlikten geçiyorum, check-in yapıyorum ve o ana kadar ne yolcularda ne de çalışanlarda maske filan görmeyince ben de takmıyorum.

Pasaporttan geçtikten sonra ortalıkta dolanıyorum.

Maske takanlar her zamanki gibi sadece Uzakdoğulular...

Ve artık uçağın içindeyim.

Uçağın içinde kesinlikle maske takacağım. Kimse takmıyor olsa dahi.

Koltuğa yerleşir yerleşmez maskemi takıyorum ama söyleyeyim, koca Airbus’ın içinde pek az yolcunun maskeli olduğunu görüyorum.

Haberin Devamı

Uçak içinde tanıdıklara rastlıyorum.

Bir tanesi, “Ben geçen haftaki yolculuğumda da taktım maske. Ve düşün, o uçağın yüzde 50’si Çinliydi” diyor.

İlerleyen saatlerde onun oturduğu koltuğa bakıyorum. Yanındaki yolcu bir Çinli!

Enerjiyi çekmek böyle bir şey olsa gerek...

NASIL GEÇTİ?

Peki maskeli üç saatim nasıl geçti?

Hemen söylüyorum:

Maske benim daha çok uykumu getirdi.

Normalde o kadar uzun uyuyamam uçakta. Oh, bu kez mışıl mışıl...

Sanırım narkoz etkisi yaptı üzerimde!

Söylendiği gibi başımı da ağrıtmadı.

Maskeni nereden aldın

Maskeli yolculuk fotoğrafımı Instagram’da paylaşınca herkesin en çok sorduğu soru buydu: “Nereden aldın?”
Havalı ‘influencer’ takımına “Kıyafetin nereden?” diye sorarlar, benim payıma da bu soru düştü iyi mi...
Neden maskem ilgi gördü?
Çünkü filtreliydi. Hani şu kullanılması en çok salık verilenlerden...
Filtresizleri bir süre sonra kullanamıyormuşsun çünkü.
Zaten bir işe de yaramıyormuş. Neyse, “Nereden?” sorusuna yanıt vereyim. Valla sıradan bir eczanede buldum ben.
Aslında bu maskeden yoktu. Dediler ki, “Bir saate gelecek, tekrar uğrayın.”
Uğradım ve aldım, 60 lira.
Pahalı da yani.

Şefler tartışmaya devam ediyor

Neden restoranlarda hep aynı yemekler var sorusuna yanıt aramaya devam ediyoruz.

Dün Fatih Tutak, Kaya Demirer ve Kadir Aytekin’in görüşleri vardı.

Haberin Devamı

Bugün iki şefin görüşleriyle tartışma sürüyor, buyurunuz...

MÜGE ERGÜL (SANAYİ 313’ÜN ŞEFİ)

Asıl konu cesaret! Mesela bizim menümüz her gün değişiyor. Ama buna rağmen insanlar genelde ilk açıldığımızdan beri menüde yer alan köfteyi seçiyor.

Türk insanı köfteye bayılıyor! Çünkü diğer lezzetlere açık değiliz. İnsanlar daha çok evde yediklerine yakın yiyecekler istiyor.

Farklı bir şey yediklerinde tadı garip geliyor.

Bu çizgi değişir mi? Çok zor. Çünkü buna açık kitle çok az.

MELİH DEMİREL (FRANKIE’NİN ŞEFİ)

Bana göre bu denklemin üç bileşeni var: Yatırımcı, şef ve müşteri.

Yatırımcı uzun vadede geri dönüşünü alacağı, riski büyük işlere girmek istemiyor.

Haberin Devamı

Haliyle, daha az riskli, hali hazırda test edilmiş menü yaklaşımıyla ilerlemek riski azaltıyor. 

Şef yaklaşımı da, istisnai durumlar hariç, yatırımcının beklentilerinden çok uzaklaşamıyor ne yazık ki...

En önemli boyut ise müşteri.

Müşterinin beklentisini, tercihlerini sektör belirliyor aslında...

Arz-talep dengesi burada da geçerli. Yaptığımız iş karın doyurmanın ötesinde bir deneyim yaşatmak üzerine kurulu. Lakin gerçek rutin hayatta öncelikler, bütçeler bunun önüne geçiyor. Çok da normal.

Sosyalleşmek, makul fiyatlarla bir şeyler yemek herkesin ortak isteği, ihtiyacı.

Müşteriyi bilinçlendirmek ve doğru yönlendirmek ise bizlerin ve işletmelerin sorumluluğu.

Haberin Devamı

Tabağına ne geldiğini sorgulamak, kullanılan her bir malzemenin hikayesine, geçmişine ilgi duymak talebin kalitesini artıracak bir süre sonra.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları