Alzhemier, hatıralar ve müzik

Tüm dünyada viral olan ve Tan Sağtürk tarafından paylaşıldıktan sonra bizim haber ve magazin sitelerinde de yer alan Alzheimer’lı balerin videosu, aslında bahsedildiği gibi yeni çekilmiş bir video değil.

Haberin Devamı

Çaykovski’nin “Kuğu Gölü” balesinin müziğini duyar duymaz canlanan ve tekerlekli sandalyesinde dans etmeye başlayan Marta Cinta Gonzales Saldana, bu videonun çekildiği 2019 yılında hayatını kaybetmişti.

Videonun viral olması, müziğin Alzhemier’lı hastalar üzerindeki etkilerini araştıran İspanyol Music to Awaken organizasyonu tarafından paylaşılmasıyla oldu.

Viral videoda dans eden genç balerin ise Manta Cinta değil, Ulyana Lopatkina adlı balerin ve “Kuğu Gölü” değil “Kuğunun Ölümü” ile dans ediyor.
Bu hatalar, viralin anlatmak istediğini anlatmasına engel değil tabii.

Amaç, müziğin insan hayatındaki etkisini vurgulamak.

İşitsel hafıza, anne karnında henüz 18 haftalıkken ilk özellik olarak kazanılıyor ve en son kaybediliyor.

Müzik beynin o kadar farklı bölgelerinde algılanıyor ki
hafıza kaybı ya da beyinde bir hasar olduğu durumlarda bile kendine bir yer buluyor ve tamamen yok olmuyor.

Gençlik yıllarında, ilk aşk, ilk dans, yeni bir şehir, tatiller gibi pek çok farklı şeyle beynimizde yer eden müzikler, ilerleyen yaşlarda da hep kalıcı oluyor ve yaşanan olaylarla aramızdaki bağı tutuyor.

İleri yaşta görülen hafıza kayıplarının onarılmasında müziğin en sık başvurulan terapi ve tedavi yöntemi olmasının nedeni bu.

Haberin Devamı

Doğan Hızlan okulu

Savaş Özbey’in “O mu Bu mu” köşesinin müptelasıyım.
Bu haftaki konuğu, Hürriyet Kültür Sanat’ta muhabirlik yaptığım dönemde yanında uzun yıllar çalıştığım, sadece iş ve gazetecilik, yazarlıkla değil hayatla, yaşam kültürüyle ilgili de çok şey öğrendiğim Doğan Hızlan’dı.
Çay saatinden bahsedince eski Hürriyet binasının 11’inci katı geldi aklıma.
Hey gidi günler...
Doğan Bey’in gelen kurabiyenin hangi pastaneden geldiğini anında anladığına defalarca şahit oldum.
Bu konuda hiç tavizi yoktur, müthiş bir gurmedir, en iyisini bilir.
Savaş’ın “Geç kalmak mı, geç kalanı bekletmek mi?” sorusunu okur okumaz “Doğan Hızlan ve geç kalmak mı, asla” dedim. 
Geç kalmayan birinin geç kalana tahammülü olmayacağı da aşikar, “Geç kalan biri beni daha çok sinirlendirir, programımı aksattığı için” cevabı Doğan Bey’in gününün ne kadar planlı olduğunu gösteriyor.
Soru cevaplardan aldığım ders ise Doğan Bey’in planlamayı geceden yapıp üç ayrı ajandaya yazdığını söylemesi oldu.
Plan yapamayıp, işleri sürekli geciktirme sorunumu böylelikle çözebilirim.
Benim bu dağınıklıkla üç değil, beş ajandaya yazmam gerekebilir tabii.
Deneyeceğim.

Av sahneleri

Haberin Devamı

“The Crown” dizisinin merakla beklenen dördüncü sezonu başladı.
Durum böyle olunca da son birkaç gündür dizinin başından kalkamayıp sabahlayanlar, işe geç kalanların sayısı hiç de az değildi.
İngiliz kraliyet ailesini anlatan ve “en iyi drama” dalında Altın Küre alan dizinin dördüncü sezonunda Margaret Thatcher ve Prenses Diana’nın yanı sıra bolca av sahnesi var ki bunlara fena halde takılmış durumdayım.
Prenses Diana metaforlu geyik avı sahnesi ile birlikte avcılıktan yine, yeniden, bir kez daha nefret ettim.
“The Crown”daki av sahnelerini keşke bu kadar taçlandırmasalardı.
Sırf bu sahneler yüzünden diziyle aşk ve nefret ilişkisi yaşamaya başladım.
Yeri gelmişken yazayım; #avcılıkcinayettir...

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları