Çok kızdık, hiç kırılmadık. Sen söylerdin ben itiraz ederdim, ben söylerdim sen itiraz ederdin... Sonra konuşmazdık birkaç gün. Bir dahaki konuşmamızı kadar hep bir mola... Uzun ve dürüst bir film olduk fragmanlardan oluşan. Çok şey olduk biz, elinde büyüyen kızımdan, evimde büyüyen köpeğine kadar çok paylaştık seninle.
BU KADAR ANI NEREYE SIĞACAK?
Tek tek anlatılmaz ki gözünden birbirine tanıyanların anıları. Anıları da bırakıp gittin bana... Birbirimizden çok şey öğrendik ama ben senden misli ile daha fazlasını öğrendim futbolun dışında. Nereye sığdıracağım ben bu kadar anıyı, hatırayı? Bana kızarsan kız ama sana veda edemem ben. Biliyorum ki benim duygulara kapılıp verdiğim kararlar seni hep sinirlendirir. Sana hakkımı helal ediyorum ama veda edemiyorum.
Son yolculuğunda mecburiyetler sebebi ile yanında olamıyorum. Sana İzmir’den sesleniyorum. Yaklaşık bir müddet daha seyahat yasağım var. Öcal ile, bu sabah bunu paylaştım dostlarla.
BÖYLE DOSTA SAHiP OLMAK BÜYÜK ŞANS
Ben küstüğümüzü varsayacağım kusura bakmazsan. İşin aslı şu ki; durumu kabul etmem çok zor. Hele hele sen gibi bir dosta. Beni mecburiyetlerimden affedeceğini biliyorum. Senin gibi bir dosta sahip olduğum için kendimi son derece şanslı bir insan olarak addediyorum. Zaman zaman bu kadar ters düşünüp birbirine bu kadar inanan iki dost az bulunur. Benim hakkımda yazdıkların ile zaman zaman göğsümü kabarttın zaman zaman gözyaşlarımı içime akıttın. Şu anki gibi.
Ne geçinebildik ne vazgeçtik biz. Ne anlaştık ne uzaklaştık. Tuhaf ama çok gerçek bir dostluk hikayesiydi bu. Böyle hikayelere son yazılmaz. Sonsuzluğa uğurlarken seni, beni sonsuz bir dostlukla ödüllendirdiğin için teşekkürler sana.
Ciddi umutlarla başladığımız bu sezonki Avrupa kupaları serüveninde lig şampiyonumuz ve ikincimiz direkt olarak UEFA Şampiyonlar Ligi’ne katılamadığı için Trabzonspor ile Fenerbahçe, eleme maçları oynadı ve neticede gruplara kalamadılar. Bu, uzun süredir ‘geliyorum’ diyen Türk futbolundaki düşüşün bir sonucuydu.
Neticede Trabzonspor ve Fenerbahçe Avrupa Ligi’nin, Başakşehir ve Sivasspor da Konferans Ligi’nin gruplarına katıldılar. Grup maçlarında takımlarımız adına genel olarak ciddi sürprizler yaşanmamıştı. Önceki akşama kadar bazı şeyler büyük ölçüde belirsizliğini koruyordu.
PSiKOLOJiMiZ DEĞiŞTi
Ama bu hafta oynanan 4 maçta elde edilen 4 galibiyet, Türk futbolunda ve özellikle bu takımların camialarında ciddi bir psikolojik değişikliğe yol açtı. Yediden yetmişe Türkiye’deki her futbolsever o maçların sonuçlarını büyük merakla bekliyordu ve dolayısıyla kazanılan başarılar hepimize büyük moral verdi.
Takımlarımızın bulunduğu grupları incelediğimiz zaman, büyük ölçüde rakiplerimizden daha iyi olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin gruplarının, Başakşehir ve Sivas’a nazaran daha zorlu olduğunu düşünmedik değil.
Dört takımımızın aldığı bu galibiyetlerin ülke puanına çok ciddi katkısı olacak. Dört dörtlük gece bu sezona dair umutlarımızı ve önümüzdeki yıllarda Şampiyonlar Ligi’ne yeniden direkt katılma ihtimalimizi artırmakla kalmayıp, 4’te 4 liderliği yakalama şansını da getirdi. Avrupa’daki takımlarımızı tek tek değerlendirecek olursak...
EN DEĞERLi ZAFER TRABZONSPOR’UN
Trabzonspor, Fransa Ligi’nin başarılı takımı Monaco karşısına sıkıntılı bir dönemde çıktı. Nitekim bordo mavililer ilk gole kadar bir hayli zorlandı. Ancak Monaco kalecisi ve defans oyuncunun inanılmaz bir hatası sonucu gelen ilk gol her şeyi değiştirdi. O golden sonra hem oyuncularımız hem tribünler bir anda olumlu bir psikolojiye büründü. Devamında da birbirinden kaliteli gollerle tarihi fark geldi. Bu galibiyet Trabzonspor’un gruptan çıkma şansını yukarıya taşımakla kalmadı; ‘bu gruptan çıkamayız’ düşüncesini de bertaraf etti. Dolayısıyla gecenin en değerli galibiyetini Trabzonspor elde etti diyebiliriz.
Yıllar sonra ben G.Saray’a geldim o Almanya’ya döndü. Alp Yalman ile bir gün ”Böyle bir düşüncem var, ne dersiniz?” diye konuştuk.
O da, Münih Türkgücü’nde oynuyordu. Olumlu baktık. Türkiye’ye gelmesine sağladık. Ve bizi mahcup etmedi. İlk geldiğinde ben yardımcıydım sonra hem teknik direktör olarak çalıştık. Kendine özgü bir insan ve futbolcu kimliği vardı. Takımın başarılarında büyük pay sahibi oldu. Sonra gayet tabii ki futbol kariyerinin sonuna geldi. Sonra rahatsızlandığı ve İzmir’e gittiği haberini aldım.
Onun genç yaşta bir rahatsızlık sonucu aramızdan ayrılması Türkiye’deki tüm futbolseverleri ve bizi derinden üzdü. Tabii ki hizmetleri hiçbir zamanı unutmayacak. Mekanı cennet olsun.
<iframe width="900" height="506" src="https://www.youtube.com/embed/5beNHnBUkyc" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>
Kaybeden takım özellikle de Trabzon tamamen yarışın dışına çıkacaktı. Fenerbahçe ise çok büyük bir avantajı kaybedecekti...Bu kadrosuyla Trabzon’un son 10 maçta aldığı sonuçlar bir mucize ötesiydi. Abdullah Avcı başarısıydı. Karşısında biraz güçlü ve kaliteli takım olunca eksikleri daha ön plana çıktı.
1- Maç başlarken görünüm 2 takım için nasıldı?
2- Erol Bulut ve Abdullah Avcı’nın tercihleri nasıldı?
3- Öne çıkan ve fark yaratan ne vardı karşılaşmada?
4- Seyircili bir maç olsaydı bu hangi takım için avantaj olurdu?
5- Forma tercihleri bir fark yaratır mı takımlar üzerinde?
6- Kulübede duruş ve oyuna müdahalede kim daha başarılıydı?
“Fenerbahçe kazansaydı çok önemli bir puan farkı yapacaktı ezeli rakibine karşı. Ancak bu şansı kullanamadı. İki maçta Galatasaray’a gol dahi atamadı. Ve şimdi puanlar eşitlendi. Fenerbahçe, Türkiye’nin en kaliteli yaratıcı orta saha oyuncularına sahip. Ama bunu bir türlü kullanamıyor.”
Bütün Türkiye’nin merakla beklediği maç öncesi bireysel olarak iki takımı karşılaştırdığımızda Fenerbahçe’nin Galatasaray’a oranla daha iyi olduğunu söyleyebileceğimiz bir derbiydi. İlk yarıda her iki takım için kısır bir oyun sergilendiğini söyleyebiliriz. Belki de bu yarının en önemli pozisyonlarından bir tanesi Samatta’nın vurup Muslera’nın kollarında kalan bir yan toptu.
İlk devrede özellikle Nazım’la Galatasaray’ın sol tarafını zorlayan bir Fenerbahçe vardı. Fakat burada esas sorun şu; Fenerbahçe’nin önde yer alan üçlüsü neredeyse birbirinin kopyası gibi.
Kolektif oyun anlayışı içerisinde yoklar. Birbirleriyle saha içi dili son derece uzak. Tek tek baktığınız zaman bireysel olarak iyiler ama bir araya gelince üretkenlikleri son derece düşük.
MOHAMED GEÇEN YIL BENiM TREZEGUET’YE SORDUĞUM iKi OYUNCUDAN BiRiYDi
İkinci yarı heyecan ve pozisyon bakımından daha zengindi. Bir defa Fenerbahçe orta sahası kabul etmek gerekir ki Türkiye’deki en kalite yaratıcı ayaklara sahip futbolcularından kurulu. Bu, bir takımın hem önde hem arkada oynayan oyuncuları için büyük avantaj. Fenerbahçe bunu bir türlü kullanamıyor. Zamanla mutlaka kullanacaktır. Galatasaray’ın attığı gol bir anımı aklıma getirdi.
Geçen yıl ben, başında bulunduğum takıma almak için Trezeguet’e Mısır’dan iki futbolcu sormuştum. Bunlardan biri Mostafa Mohamed’di. Mohamed dün hem attığı golle hem yan toplardaki hakimiyetiyle Galatasaray’a büyük katkı sağlayacağını gösterdi.
GALATASARAYLI FUTBOLCULAR SAKiNDi
Dünyada çeşitli meslekler vardır; sinema gibi, edebiyat gibi, politika gibi, mühendislik gibi. Bütün bu sektörlerde ön plana çıkan insanlar vardır. Bu insanların özellikle kendi dallarıyla ilgili kişisel yaratıcılıkları, beyinleri, vizyonları, onları farklı kılar ve farklı bir yere koyar. Futbol ve diğer spor branşları da böyle değerlendirilir.
FUTBOL KOLEKTİF OYUNDUR AMA...
Futbol genelde kolektif bir oyun olarak değerlendirilir fakat bu kolektif oyun içerisinde herkes aynı çizgide ve yetenekte değildir. Futbolda vasatlar vardır, iyiler vardır, çok iyiler vardır, mükemmele yakınlar vardır. Bir de olağanüstüler vardır... En az sayı işte bu olağanüstü dediğimiz sınıftadır. Bunlar da futbolun icat edildiğinden beri, hadi bir demeyelim de, iki elin parmaklarını geçmez sayı olarak. Maradona’ya baktığın zaman, 1.70’i bulmayan boyuyla hatta biraz kilolu gözüken fiziğiyle neler neler yaptı ki, bugün sadece ülkesi Arjantin’de değil, bütün dünya ülkelerinde, spor programlarının dışındaki siyaset, ekonomi ve kültür programlarında da ondan bahsetme ihtiyacını ve zorunluluğunu duydular.
<iframe width="1280" height="720" src="https://www.youtube.com/embed/85XbfpDT78M" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>
FUTBOL BİR ZEKA OYUNUDUR
Futbol bir zeka oyunudur bireysel olarak. Bu zeka ve yetenek farklılıkları sizi olağanüstüler sınıfına koyar. Futbol zekası dediğim ayrı bir zeka türüdür. Yaratıcılık, hissetme, koordinasyon, beyin ile adalenin birlikte çalışması vs. hepsi mevcuttur. Fakat olağanüstülerde bir farklı mevcudiyet vardır. Onların beyinlerinde, diğerlerinden farklı olarak ilaveten bir radar bulunur. Neredeyim, o nerede, oradaki benim takım arkadaşım olabilir, rakip olabilir... Bütün bunları yapacak zeka, hissetme ve görüş yeteneğine sahiptir. Görmez ama görür. Bu his de mevcuttur
BİR TERCİH YAPMALIDIR
Ve bir tercihe kendini zorlar. Bu tercih zaman zaman onu kolektif anlayışın içine sokar, zaman zaman da çevresiyle beraber yapacağı işleri tek başına yapmayı dener. Niye dener? Çünkü o zekaya, o yeteneğe sahiptir. Kendine güveni vardır ve tamdır. İşte bugün akıllarda kalan bu olağanüstülerde çok olağanüstü görüntüler mevcuttur. Nedir o? Bazılarının 3-5 kişiyle yaptığı sonuca gitme işini tek başına yapabilir. Maradona bunu genellikle tek başına yaptı.
- Bir sezon geride kaldı, sizce Medipol Başakşehir şampiyonluğu hak etti mi?
Başakşehir şampiyonluğu hak etti. Niye hak etti? Türkçe’de bir laf vardır ‘damdan düşen halden anlar’ diye. Bununla kastım çok açık. Geçtiğimiz yıllarda Başakşehir, Abdullah Avcı, ile birkaç kez şampiyonluk yörüngesine girdi. Ama o dönemde şampiyonluk yarışı hem daha farklı takımlarla, hem de “Hızlı” bir şekilde devam ediyordu. Hızdan kastımı anladınız herhalde... Pandemi dönemi ve lige verilen aradan söz ediyorum. Yarışta 4 takım vardı. Trabzon, Galatasaray, Başakşehir ve Sivasspor. Pandemi döneminin Başakşehir hariç 3 takımı olumsuz etkileyeceği çok açıktı. Çünkü Galatasaray da, Trabzonspor da, Sivas da taraftar desteğini müthiş yaşayan takımlardı.
OKAN BURUK FAKTÖRÜ
Pandemi dönemi girmeseydi favorim Galatasaray’dı. Zirve ile arasında 3 puan fark vardı. Ama Covid 19 nedeniyle verilen ara sonrası yaptığım bir röportajda Başakşehir’in avantajlı olduğunu söylemiştim. Ve öyle de oldu. Şampiyonluktaki tek etken bu değil tabii ki. Başakşehir’in bir avantajı da futbolculuğunda şampiyonluğu yaşamış, bunun demek olduğunu bilen Okan Buruk gibi genç, başarılı ve çalışkan bir teknik adam... Ve elbette alternatifli bir kadro yapısı. Dolayısıyla bütün şartları değerlendirdiğin zaman içeride-dışarıda oynadığı maçlara baktığın zaman ‘Başakşehir bu şampiyonluğu hak etti mi?’ diye sorduğunuzda ben de ‘hak etti’ diyebilirim.
PANDEMİ VE SAKATLIK HIZLARINI KESTİ
- Trabzonspor şampiyonluğa bu kadar yakınken neden başaramadı?
Ünal Karaman’ın ayrılışı sonrası çok çalkantılı bir döneme gireceği beklenirken, soru işaretleri artarken, Hüseyin Cimşir ile sanki böyle bir değişiklik yaşanmamış gibi çok güzel bir çizgi takip ettiler ve güzel futbol oynadılar. Ama soru işaretleri de devam etti.
HEYECAN ZİRVE YAPMIŞTI
Yarışın en heyecanlı haftalarında mecburen verilen aradan sonra tekrar başlıyoruz. Özlenen birçok kare tekrar canlanacak ama bu karelerin en önemli unsurlarından biri eksik olacak. Futbolun taraftarsız oynanması, saha içini de saha dışını da olumsuz etkileyen faktörlerden biri. Heyecanlı bir filmin devre arasında filmi seyredenler, ‘İkinci yarıda neler olacak, film nasıl sonuçlanacak?’ diye fikir yürütürler ve filmin sonunu beklerler. Bir de 34 bölümlük bir dizi film olarak düşünelim. 26 bölümünü izledik. Finali son 8 haftası olacak bu dizi film nasıl bitecek? Bunu merak edip konuşuruz. Bu dizinin son bölümü için özellikle yukarıdaki 4, aşağıdaki 6 arasında müthiş bir yarış bizi bekliyor. Nerede bekliyor? Ekran başında.
DÜDÜKLER BİLE ÖZLENDİ
Bu insanlar atılan şutları, kaleci kurtarışlarını hatta ve hatta hakem düdüklerini dahi özlediler. Başlangıç haftasının hemen sonrasında Ziraat Türkiye Kupası’nda final niteliğinde olabilecek bir Fenerbahçe-Trabzon maçı da Alanya-Antalya ile beraber ayrı bir renk ve heyecan katacak. Bu arada futbolcuların, teknik adamların işlerinin bu ortamda zor olacağını, konsantrasyon kaybı olabileceğini hep söyledik. Favorisi olmayan bir dörtlü grup yukarıda, ki bu grubun içerisinde Trabzonspor, Başakşehir, Galatasaray ve Sivas var. Önümüzde öyle bir 8 hafta bulunuyor ki; lig sonunda 2 hatta 3 takımın aynı puanlara erişme şansının dahi olabileceği haftalar. Aşağıdaki takımlar da en az yukarıdaki kadar heyecanlı ve Süper Lig’e tutunma yarışlarının olacağı maçları yaşayacaklar. Muhtemelen hakemlerin kendi adına daha rahat maç yönetebileceği haftalar diye de düşünebiliriz. Şartlar ne olursa olsun taraftar gruplarının, hakem kararlarına verdiği tepkiler zaman zaman hakemi dahi zor durumda bırakabiliyordu.
AVANTAJ BAŞAKŞEHİR'DE
Üstteki dörtlü gruptan taraftar desteğiyle oynamaya daha alışmış 3 takım var; Galatasaray, Trabzonspor ve Demir Grup Sivasspor. Daha az seyirciye sahip olsa da Medipol Başakşehir, bu yarışın favorisi değil belki ama muhtemelen şartlar gereği en avantajlısı diyebiliriz. Çok uzun bir aradan sonra Türkiye’deki insanlar ekran başında, kafelerde, evlerde, her yerde tekrar futbol konuşmaya başlayacak. Ve sosyal yaşamımızdaki önemli bir eksiği doldurmuş olacaklar. Bugünkü şartlar son haftalarda değişir ve taraftar gruplarıyla oynanacak maçlar olursa, bu durum yeni başlayacak sezon için de olumlu bir çağrışım yaratacaktır.
HER ŞEY TAMAMSA GÜZEL
Görsel ve yazılı medya, radyolar, telefon trafiği, yüz yüze görüşmeler günlük yaşamımızın önemli bir bölümünü tekrar kapsayacak. Bu anlamda bütün takımlara bu yarışta bol şanslar diliyorum. Hem şampiyonluk adına hem de ligde kalma adına mücadele edenlere. Onlar için heyecan hat safhada olacaktır. Böyle bir 8 hafta bugün start alıyor. Yavaş yavaş ilk haftadan sonra insanların neler hissettiğini, eskiyle yeniyi kıyaslarken nelerin değiştiğini onlardan da duymuş ve görmüş olacağız. Kısacası durum budur. Lig yarışı başlıyor. Ama bir laf vardır: Her şey tamamsa her şey güzeldir. Bizde her şeyin tamam olduğu haftalarda bu güzelliğe kavuşmak umuduyla...