Marka değeri!

Türk futbolunun son yıllardaki en büyük tartışması marka değeri oldu...

Haberin Devamı

Marka değeri

Genellikle de bu durum ortaya konulamayan futbolun ardından gündeme geldi.
Hatırlayalım; son olarak oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisindeki tatsız tuzsuz futbol sonrası da gündemde yer edindi...
‘Böyle mi ligimizi pazarlayacağız?’ düşünceleri etrafında...
Ancak şunu her zaman kaçırıyoruz; marka değerini sahadaki futbol kadar, saha dışındaki etkenler de oluşturuyor.
*
Bir eğlence aracı olan ve zamanla endüstriyelleşen futbolda insanları tribünlere çekmek, onlara rahat bir maç keyfi yaşatmak gibi.
Ne yazık ki İzmir’de Menemen İlçe Stadyumu’ndaki tablo, söz konusu ‘marka değeri’ne bir darbe daha indirdi.
Günlük hayatta dahi rastlayamayacağımız bir şekilde; geniş bir kitle, üstü kapalı, önü tellerle çevrili, hava almanın dahi güçleştiği bir alandan maçı takip etmek zorunda bırakıldı.
Fotoğraflarda da yer aldığı üzere burası için ‘misafir tribünü’ değil, ‘hapishane’ demek daha doğru olur.
Bu iğrenç uygulamayla birlikte ev sahibi kulüp menfaatinin, insanlıktan daha ağır bastığını gördük.
Bursaspor Sportif Direktörü Selçuk Erdoğan’ın eşgüdüm toplantısında şiddetle itirazına ve taraftarın zamanında stada alınması yönündeki ısrarlarına karşılık; ev sahibi ekip tarafından bu durum dikkate alınmadı, taraftarlar uzun süre boyunca bekletildi.
Neticesinde maç oynandı, Bursaspor taraftarı buna karşın susmayarak takımlarına sahip çıktı ve son ana dek destekledi.
Kazanan Altay oldu, oldu da peki ya kaybettikleri?
*
Türk futbolunun marka değerini tartışırken öncelikle şunun farkında olmalıyız; bir insana sağlıklı maç seyrettirme imkanını sağlamak, 3 puandan çok daha değerlidir.
Puanlar kazanılır, kaybedilir, şampiyon da olunur, ligden de düşülür.
Bu rekabet sağlıklı yaşadığında güzel değil mi zaten futbol?
Peki ya, bu insanlık dışı uygulama nasıl unutulur?
Bu durumdan hareketle Türk futbolunda daha pek çok sıkıntı var parantez açılması gereken...
Sırf rekabetten ötürü deplasman tribünlerine biçilen fahiş fiyatlar, tribünden çıkışlarda saatlerce bekletilmeleri, stadyum hoparlörlerinin deplasman tribünün hemen dibine konuşlandırılması, tel örgülerin arkasından izletilen maçlar ve daha pek çoğu...
İşin ilginç yanı saha içerisinde oyuncuların yaşadığı gerilimi, argo kelimeleri, el hareketlerini haftalarca konuşurken; taraftarın maruz kaldığı durumların dillendirilmemesi, es geçilmesi.
Altay Kulübü’nün gerçekleştirdiği uygulamaya sessiz kalınacaksa; bu diğer ekipler için de emsal değeri taşımaz mı?
Altı çizilmesi gereken en önemli husus ise futbolun seyirci için oynandığı gerçeğinin her defasında unutulması...
Özellikle ülkemizde futbolu en popüler hale getiren, kulüpleri siyasi partilerin de üzerinde tutan taraftarken; taraftarın maruz kaldığı bu durum bir hayli üzücü.
Bu şartlara karşın 90 dakika hiç susmadan destek ise aidiyetin, arma sevdasının ne denli önemli ve hafife alınmayacak ölçüde olduğunu gösteriyor.

Haberin Devamı

Marka değeri

Yazarın Tüm Yazıları