1999 depreminin 23. yıldönümü... Gerekli dersleri aldık mı

1999 Marmara Depremi yaşandığında Türkiye’de halihazırda son koalisyon dönemi yaşanıyordu. 57. Hükümet başta, onun da başında Başbakan sıfatı ile Bülent Ecevit vardı. Ortakları ise Mesut Yılmaz ile Devlet Bahçeli’ydi. Bense çaylak muhabir sıfatı ile İzmir, Kanal 1 TV’de çalışıyordum. Ne Twitter ne Instagram ne de Facebook var tabii o zaman. Cep telefonları çıkalı henüz 3-4 yıl olmuş hani şu antenlilerden, ‘akıllı’ değiller yani. Sabah erken saatlerde aldık haberi. Haber müdürümüz küçük bir el kamerası tutuşturdu elime, ‘Büyüdün’ dedi, gönderdi beni Yalova’ya. 20 gün kaldım orada. 23 yıl sonra bugün bile şehri kaplayan, toz ve o ölüm kokusunu dün gibi hatırlarım. O nedenle depremin yıldönümünde o günleri bilmeyen, hatırlamayan, yaşamayanlar için depremi yaşayan dostlarımla konuştum...

Haberin Devamı

KEŞKE YIKILAN SADECE EVİMİZ OLSAYDI

İnci Gültekin, çocukluğunu, hatıralarını, teyzesi Engin ve kuzeni Ayhan Mavigök ile bakkal Muzaffer amcayı, komşu teyzeleri, amcaları, arkadaşlarını bırakmış Gölcük, Donanma Caddesi üstündeki Gakko apartmanı enkazında. Deprem olduğunda 17’sindeymiş. O günü gözünde yaş, kulağında kocaman bir uğultu, kalbinde kocaman bir yara ile anlatıyor:

1999 depreminin 23. yıldönümü... Gerekli dersleri aldık mı

“7 katlı apartmanın dördüncü katında yaşıyorduk. Deprem ile o dördüncü kat zemine iniverdi. Fotoğrafta görünen ve üstte kalan o bölüm 5 ve 6. kat. Bizimki zeminde olan. Deprem olup gözümü açtığımda karşı duvarın ikiye yarıldığını gördüm. Askeri üsse yakın oturduğumuz için savaş çıktığını, bombalandığımızı düşünüyordum ki annem girdi odaya, tuttu elimden, çıkardı beni. Gelmemiş olsa bugün hayatta değildim belki de çünkü binanın benim olduğum kısmı tamamen yerin altında kaldı. Bina öne doğru yıkıldığı için yatak odası tarafı havada kalmış, dehliz açılmış. Biz o yöne doğru koştuk, babam buzdolabının altındaydı. Nasıl hatırlamıyorum ama onu da çıkardık. Sonra babam elleri ile moloz yığınlarını kaldıra kaldıra, patlayan camlar eline, ayağına bata bata üzerimizde pijama, ayağımız çıplak şekilde çıkardı bizi enkazdan. Herkes ağlıyor, kan-revan içindeyiz. Yıkılan evimiz karşımızda, babama dönüp, ‘Artık bizim bir evimiz yok mu?’ diye sordu ablam. Keşke olmayan sadece evimiz olsaydı...”

Haberin Devamı

1999 depreminin 23. yıldönümü... Gerekli dersleri aldık mı

SÖZÜN BİTTİĞİ YER...

“Bizden 200 metre ötede yaşayan anneannem ve dedem depremin şiddeti ile yatak ile camdan yola fırlamış ama o gece onlarda kalan kuzenim Ayhan ve teyzem Engin... İlk günler ümitliydik, seslerini duyuyorduk enkazdan. Ha şimdi ha şimdi derken bir süre sonra kesildi sesleri. Başaramadılar! Diğer kuzenim bizimdeydi o gece oynayalım diye. ‘Ben annemi istiyorum’ diye ağlaması... Asla çıkmayacak aklımdan. Artık bir babaocağımız, çocukluğumuz yoktu. Hepsi enkaz altında kaldı. Sevdiklerimiz, işimiz, evimiz, arabamız... Her şeyimizi kaybettik. İnan bugün bile biri ayağı ile masayı sallasa, çok tedirgin oluyorum. Atamıyorum o korkuyu içimden. 2 yıl önce İzmir depremi oldu ve yine benzer şeyler yaşandı. Depreme hazırlıktan kastımız depremden sonra enkazın nasıl kaldırılacağı, kaç kişiye çadır-yemek verileceği mi? Nerede aldığımız dersler? Nerede toplanma alanları? Nerede deprem eylem planları? Kentsel dönüşümün neresindeyiz? Depremi sadece yıldönümlerinde hatırlamayalım artık! Hele de büyük İstanbul depreminden bahsederken...”

Haberin Devamı

1999 depreminin 23. yıldönümü... Gerekli dersleri aldık mı

17 AĞUSTOS HEM MATEM HEM İKİNCİ DOĞUM GÜNÜM

Depreme 25 yaşında Yalova’da yakalanan Almina Ebru Gençay ‘Hayatımın en uzun 45 saniyesi’ diye tabir ettiği deprem anını şöyle anlatıyor:

“Deprem değil, bambaşka bir şeydi. Sanki bomba patladı, sonra büyük bir uğultu... Gökyüzü aşağı indi sanki. O panik, şaşkınlık ve korku ile balkona koşmuşum. Yan binanın yıkıldığını gördüğüm an karar verdim ya enkaz altında kalacak ya da dördüncü kattan atlayacaktım. Atladım. Gözümü açtığımda üzerime toz yağıyordu. İnsanların çığlıklarını, ağlamalarını duyuyordum. Bense öylece boşluğa bakıyordum.”

1999 depreminin 23. yıldönümü... Gerekli dersleri aldık mı

DERS ALINSIN

“Boyun aşağısı, tüm kemiklerim ve bel omurum kırılmıştı. Hastane hasarlıydı, bir sedye üzerinde bahçede kaldım günlerce. Perişan haldeydim. Kıpırdayamıyor, güçlükle nefes alıyordum ama hastane bahçesine cesetler geldikçe aldığım nefese şükrettim. 5 gün sonra helikopter ile Bursa’ya naklettiler. 1 yıl boyunca kıpırdamaksızın yattım hastanede. Hatta saatler süren ameliyatımda kalbim durmuş bir buçuk dakika, yeniden çalıştırmışlar. O sebeple 17 Ağustos hem kaybettiklerimize matem hem de ikinci doğum günümdür benim. Doktorum bir daha yürüyemeyebileceğimi söyledi ameliyat sonrasında. Çok ağladım çok... Terapi, fizik tedavi, ilaçlar, sabır ve azim ile bugünlere geldim. Dilerim bu acı tecrübelerden bir ders çıkarılsın! Ve unutulmasın ki deprem değil tedbirsizlik öldürüyor!

Haberin Devamı

1999 depreminin 23. yıldönümü... Gerekli dersleri aldık mı

TOZ, DUMAN VE ÖLÜM KOKUSU HÂLÂ BURNUMDA

Gazetemizin en beğenerek okuduğum isimlerinden Ömür Kurt da 1999 depremine Yalova, Çınarcık’ta yakalanmış. ‘Toz, duman ve ölüm kokusu. Ölümün kokusu olmaz deme. Dehşet verici bir kokusu var hem de’ diye giriyor söze, şöyle anlatıyor:

“Uykum hafiftir, ilk saniyesinde uyandım depremin. Bir kavanozun içinde çalkalandık sanki. Öyle güçlü! Müstakil bir evde yaşıyorduk, tepede. Çıktık evden hemen, yürümeye başladık, yardım ederiz belki diye. Şehre şöyle tepeden bakınca korsan müteahhit Veli Göçer’in yaptığı tüm evlerin yıkıldığını gördük. O sırada kafamıza toz ve kum yağmaya başladı. Asla unutamam o anı! En iyi arkadaşlarımı kaybettim, Sevgi ve Bünyamin. Bugün bile aynı hüznü yaşıyorum onlardan ve o günden bahsederken!”

İYİ VE KÖTÜ

Haberin Devamı

“O depremde öğrendim iyi ve kötü kavramını. Tüm Türkiye ve dünyanın çeşitli bölgelerinden yardım yağıyordu bölgeye. Müthiş bir dayanışmaya şahit oluyorduk. Babamın bir mobilya dükkânı vardı, bir top sahasının tam karşısında. İnsanlar orada geceliyordu. Babam tuttu, dükkânda ne kadar çekyat, divan varsa verdi onlara. Sorgusuz, sualsiz. Bazıları da gelen yardımları istifliyor, kendi bakkalında satıyordu. Tarih aslında öylesine öğretici ki... Dersler çıkarılmalı. Büyük İstanbul depreminden bahsediyoruz ama insanlar en ufak bir kargaşada ne yapacağını, nereye gideceğini bile bilmiyor hâlâ. Ki sular kirlenecek, temizlik ve gıda sorun olacak, beraberinde hastalıklar gelecek. Hazır mıyız?”

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları