Her şey sonu mutlu bitecek bir film gibiydi

OKUMUŞSUNUZDUR, o cesur kadın öldü.

Haberin Devamı

Deniz açıldı, Gamze’yi yuttu ve kapandı.
Şimdi o deniz, çarşaf gibi sakin.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Ama Gamze Akbaş artık yok.
Geride biricik oğlu Atakan ve sevgili eşi Emrah kaldı.

HAKKINIZI HELAL EDİN

Ben Gamze’nin vefatını öğrendiğimde Nepal’deydim, inanamadım.
Çünkü ben her şeye rağmen iyimser biriyim.
Bana ölmez gibi gelmişti.
Ben bu filmin “mutlu son”la biteceğine inanıyordum, inanmak istiyordum.
Sonra baktım eşi Emrah’tan mesaj var:
“Her şey için teşekkürler, kurtaramadık... Hakkınızı helal edin, saygılar.”
Ağlamaya başladım.

Her şey sonu mutlu bitecek bir film gibiydi

TAM İYİLEŞTİ DERKEN

Bütün Türkiye seferber olmuştu Gamze için.
Kendisine tutkuyla bağlı kocası Emrah ve sevgili oğlu Atakan’la İzmir’de mutlu mesut bir hayat yaşarken...
Ve yaşadıklarını günbegün blog’una yazarken...
Lösemiye yakalandı.
Hastalığın bütün sürecini okurlarıyla paylaştı.
Tedavi oldu.
Tam “İyileşti” derken...
Hastalığı yeniden nüksetti...
İşte ben, o dönem hayatlarına girdim.
Gamze’yle de Emrah’la da bir sürü röportaj yaptım...
Gamze’ye uygun ilik aranıyordu.
Var ya, bu ülke acayip bir ülke, istiyorsa, binlerce insan bir anda seferber oluyor, resmen bir “sihir” yaratıyor.
Gamze için de öyle oldu.
20 bin kişi, uygun ilik bulunabilsin diye kan vermeye koştu.
Çünkü Gamze açık açık, “Ölmek istemiyorum. Oğlum için hayatta kalmak istiyorum. Bana yardım edin, beni yalnız bırakmayın!” diyordu.
Ve herkes, onun bu yardım çağrısını yüreğinde hissediyordu.

Haberin Devamı

SİNSİ HASTALIK GERİ DÖNDÜ

Sonunda oldu.
Müjdeli haber geldi.
Diyorum ya, her şey “sonu mutlu bitecek bir film” gibiydi.
İlik bulundu, İtalya’dan.
Nakil gerçekleşti.
Ve yaşasın, tuttu.
Hepimiz mutluluktan sarhoş gibiydik.
Her şey yolundaydı.
Bir süre sonra İzmir’e evlerine döndüler.
Gamze, evinin balkonunda tekrar çay içtiklerini, oğlu ve eşiyle eski hayatlarına kavuştuklarını, çok mutlu olduklarını anlatıyordu.
Ara ara haberleştik.
Sanki bu hikâye bitmişti, ne güzel, mutlu sonla bitmişti.
Sonra araya hayat girdi.
Tekrar ölüm girinceye kadar!
Meğer sinsi hastalık, hep kapıda beklermiş ve sonunda aldı Gamze’yi götürdü...

Haberin Devamı

Her şey sonu mutlu bitecek bir film gibiydi

Oğlum, senden çaldığım her an için özür dilerim

GAMZE Akbaş’ın son notlarını, “Uzman Anne”de okudum, beni çok sarstı. N’apalım, gerçekler sarsıyor. Varsın sizi de sarssın...
“3 gün oldu yavrumla kucaklaşalı. Gecesine Acil’e yatış. Akşam telefonda, “Annecim bu sefer tam iyileş!” dedi. Ahh yavrum, benim de en çok istediğim şey bu: Ayakta durmak. Ama bana başka şans bırakılmadı...”

‘SÖZ, DÖNECEĞİM’ DEDİM DÖNEMEDİM

Gamze’nin oğluna yazdığı başka bir notta ise şu sözler var:
“İstediğim şudur, üç kişilik hayatta paylaştığımız anlar ve evdeki kahkahalar. Atakan’ın verdiği neşeye ortak olmayı istemek çok mu? Daha cuma taburcu olmadım mı? Yine yatırdılar. Soframız, oğlumla paylaşımlar, evimiz... Yine ayrıldım. Kötü hissediyorum. Evden çıkarken söz verdim ona, “İnan ki sadece tedaviye gidiyorum, söz, geleceğim!” Yine tutamadım. İnan ben istemedim be annem, inan ki en büyük hayalim sana mükemmel bir anne olmaktı. Özür dilerim. Onu da yapamadım. Sonsuz kere senden çaldığım her an için özür dilerim. Can oğlum, koca yürekli oğlum.”

Haberin Devamı

BU KADAR ZOR OLMAMALIYDI

Gamze’nin annesine yazdığı son sözler de şöyle...
“Kader, gol atıyor. Ben kalecilik yapmaya çalışıyorum. Tükendim. Yine yatırdılar. Annem, hani benim gençliğim nerede annem! Ben niye hayata giremiyorum. Bak çıktınız yola, dayım, yengem, kuzenlerim... Herkes kıymetli Merve’nin sözünde olacak. Ben yine köşe yastığı gibi evdeyim. Gerçek şu ki, 5 yıldır uğraşmaktayız. Sevdiklerimi yıprattım anne, gençliğim gitti anne. Kardeşimin, canımın, Ankara’daki düğününe bile gidemedim. Böyle yaşamaya alışsam da gönlüm hep kırık. Şu an duygusal olmak istemezdim ama “Hayatta giden gider, kalan kalır” lafını kolay yaşamak isterdim. Bu kadar zor olmamalıydı. Yolunuz açık olsun canlar...”

Haberin Devamı

Sakın negatif düşünme!

Gamze bana en son röportajında şunları anlatmıştı. Ben bir şey söylemeyeyim, siz kendinize bir ders çıkarmak isterseniz çıkarın...
“Benim hikâyemde, kanserin beni bulmasında, negatif düşünmenin etkisi olduğunu düşünüyorum. Eşimin tayini çıktı. Oralarda başına bir şey gelecek diye helak ettim kendimi. Burnumun direği sızlıyordu ona bakınca. Böyle düşüne düşüne kanser oldum. Tedavi gördüm, iyileştim. Bu sefer de, ‘Biliyorum bu hastalık yeniden gelecek, beni bulacak!’ diye düşündüm durdum ve inanır mısın geldi. Nasıl düşündüğümüzün önemi var yani...”

Atakan, senin annen muhteşem bir kadındı!

ÖLMEK istemeyen birinin ölmek zorunda kalmasını çok acı buluyorum.
Tamam, diyeceksiniz ki: “Kim ölmek ister?”
Kimse istemez.
Ama ben, “Bir sürü güzel şey yaşadım. Çocuklarımı büyüttüm. Güzel aşklar yaşadım. Kendimce başarılar elde ettim. Gitmek zorunda kalırsam, gözüm çok da arkada kalmaz” diyenler biliyorum.
Ama Gamze Akbaş öyle değildi. Bir kere Atakan küçüktü ve ne o anneliğine doyabilmişti ne de Atakan ona...
O yüzden 5 yıllık bir mücadelesinin böyle bir sonla bitmesini çok üzücü buluyorum.
Ama hayat...
Yapacak bir şey yok.
Deniz açıldı, Gamze’yi aldı gitti ve kapandı.
Tuhaftır, hayat sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşanmayı talep ediyor.
Öyle ya da böyle yaşanıyor.
Ama Atakan hep bilmeli, muhteşem bir annesi vardı. Çok, çok özel bir kadındı.

Yazarın Tüm Yazıları