Hepimiz biriz, birimiz hepimiz

Asansöre biniyorsun, içindeki adam sana bön bön bakıyor.

Haberin Devamı

Hatta daha ötesi, dibine kadar gelmişken kapıyı tutmuyor yahu! Basıyor sekize, öylece kalakalıyorsun zeminde. Halbuki ‘iyi günler’ falan diyecektik!

Yetişebilirsen asansöre hasbelkader, ‘iyi günler’i çakıyorsun. Bir karşılığı olmalı, değil mi? İyi geceler canım, sana da iyi geceler aşkım tadında bir yaklaşım değil beklediğin. Bir gülümseme belki. Yok. iki tuhaf insan bekliyorsun kabinde, bitse de çıksam şuradan!

İki kere yanlış zile basma şekliyle rahatsız ettiğin karşı komşuya, ‘özür dilerim, çocuklar yanlışlıkla basmış kapıya’ diyorsun. Sanki topraklarını işgal ettik, devlet bütünlüğünü sorguladık, sınır ihlalinde bulunduk, evinin içindeki radikal grupları destekledik. Bir çıkışıyor ki, ne diyeceğini şaşırıyorsun.

Sokakta yürüyorsun. Omuzları senden geniş ve tek özelliği işte bu omuzları olan; sana bir çakıyor soldan, kendi etrafında iki kez dönüyorsun. Bir el hareketi yapıp, ‘hayırdır kardeşim?’ demek istiyorsun, omuz abi özür dileyeceğine dönmüş omuz gibi(!) sana bakıyor. Edebinle – ya da tırsarak – yoluna gidiyorsun.

Haberin Devamı


Geçen gün, uzun bir günün ardından misal;

- Bunların hepsini öldürmek lazım abi, dedi taksici kardeş.

- Kimi? dedim bir çekinceyle.

- Bu tipleri işte, dedi.

 

Işık henüz sarıya dönmüştü, ben şaşırırken artık yeşildi.

- Yürüyün lan! diye bağırdı. Anladım ki ölmesi gerekenler iki, üç saniye gecikenlerdi.

 

Cam kapalıydı, ben lan-lun duydum, onlar sabırsız korna.

- Abicim öldürmek çok olmadı mı? dedim. Sorum da bir tuhaf.

- Başka türlü olmaz abi, bitmez bunlar, dedi.

 

Kulaklığımı taktım. Bir şey çalmıyordu.


Orta Doğu’nun bir savaş alanında değil, İstanbul Ortaköy’de; öndeki arabaya korna çaldı arkadaşım gündüz gözü. ‘Gereksiz korna çalma’ demek istedim, çalmış bulundu. Ağır abi indi öndeki arabadan, elinde silah yanımıza geldi, bize doğrulttu, sertçe baktı, biz donduk, O bir şey söylemeden arabasına döndü.

‘Bize doğrulttu, sertçe baktı’ arasındaki ‘virgülde’ ben Nünü’yü, küçük bebişlerimi, anamı, babamı, en yakın arkadaşlarımı, ilkokulda giydiğim siyah önlüğü bile gözümün önünden geçirdim. Eve giden sekiz kilometre boyunca arkadaşımla hiç konuşmadık.

Haberin Devamı


Galata’da geçen hafta, boş arsada pitbull köpeğini otlatan bir apaçi, yanından geçen bir meczup adamı göstererek ‘tut!’ dedi sebepsiz.

Köpecik tutmaya programlıydı, yazıkcağızı tuttu. Ne yapacağımızı şaşırdık. Apaçi ve arkadaşı komançi, debelenen adama bakıp bir süre bekledi, ‘gel oğlum’ diyene kadar kalakaldık. Bir, iki bağırıştık, iki cık cık yaptık mahallece, gittiler. Adamcağızı hastaneye götürdük.


Bindiğim dolmuş şoförü ben bindiğimde de gergindi. Her ne olduysa hayatında o gün, birilerinden çıkartmaya niyetliydi. Dolmuşta ayakta duran en değnek genci seçti kanımca, ‘sen ücretini verdin mi?’ diye daldı çocukcağıza. Çocuk ‘abi az önce uzattım ya’ derken el freni çekilmiş, kapılar açılmış, çığlıklar başlamıştı. On metrekare dolmuşta herkes birbirine girdi. Bu iki cümle anca bizim memlekette kavga çıkarabilirdi.

Haberin Devamı


Önümde kahve almaya çalışan sıradaki genç, sırayı takmadan direk kasaya yaklaşan ayı boğan tiplemeye ‘pardon, sıra var’ deme cüretinde bulundu. Sonrasında kendini havada buldu. Brezilya kahve çekirdekleri uçuşurken; biz müşteriler, kafedeki çalışanlar, kaotik bir ortamda grekoromen bir güreşi ayırmaya çalıştık.


Gece bir mekan çıkışında, aynı taksiye meylettiğim Kurtlar Vadisi oğlan çocuğu, yanındaki kızdan da güç alarak ‘müsaadenle hacı!’ dedi. Teknik olarak oğlum olabilecek yaştaydı. Sessiz kaldım, içimdeki bin bir cümleyle.


Bankamatiğin önünde duran amca, elinde bir beyaz kağıt; bir kağıda bakıyor, bir ekrana. Satranç hamlesi gibi düşünüyor, sanki rok yapacak. Yapmıyor, para yatırma düğmesini arıyor. Hemen arkasında üç, beş kişi bekleşiyoruz. ‘Hadi amca, eskittin bizi!’ diye başlıyor bir sabırsız tipleme. Amca çaresiz dönüyor, arkamdaki öğretmen emeklisine benzeyen teyze, önümdeki terbiyesize yükleniyor. Terbiyesiz seviyesizliğini de belli ediyor, yaşlı teyzeye çemkiriyor. Bankanın güvenlik görevlisi dahil oluyor. Neredeyse silahlar çekiliyor. Yakındaki ekip duruyor. Olay büyüyor. Cümbür cemaat karakolda ifade vermeye gidiyorlar. Faturayı neden internetten yatırmadım diye hayıflanıyorum.

Haberin Devamı


Gecenin bir yarısı değil, öğle vakti sulu yemekçide yan masadaki delikanlı hesap istiyor. Garsona ‘genç!’ diye sesleniyor. Genç garson alınıyor. ‘Ben senin sandığın kadar genç değilim!’ ya da ‘Sen nasıl bana genç dersin, sen de gençsin!’ kafasına giriyor, bilemiyorum. İşini kaybetme pahasına müşteriye uçan tekmeyle dalıyor. Sonrasında bezelyeler, top köfteler, üstümüze sıçrayan cacık.


Bir vekil bir diğerinin bacağını ısırdıysa şaşırdınız mı şimdi? Ya da gün aşırı hepsinin birbirine dalmasına? Sözlerle, düşünceyle değil; küfürle, kaba kuvvetle kapışmalarını yadırgadınız mı?

Onlar biziz, biz onlarız. Sen buysan, seni temsil eden de o işte. Sen bu değilsen, başkasını gönderecektin meclise.

Haberin Devamı

Bu millet niye mi bu kadar gergin? Ha, o da başka bir yazının konusu işte...


Not: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam

Yazarın Tüm Yazıları