Telefonum çaldı.
Sedat Ergin, heyecanlı bir ses tonuyla şunları anlattı:
*
“Çok alakasız bir yerden öğrendim. Nur Vergin vefat etmiş. Kimsesi yokmuş. Cenazesi iki gün evde kalmış. Çilingir marifetiyle evinin kapısı açılmış. Polis iki gündür yana yakıla Nur Vergin’in bir yakınını arıyor, bulamıyormuş. Cenaze ortada kalmış.”
*
Haberi aldığım anda şoke oldum.
*
Laschet’in en önemli iki özelliği var:
- BİR: Türkiye dostu...
- İKİ: PKK’ya terörist demeyenlere çok kızıyor...
*
Bir tartışma programında izledim Armin Laschet’i...
Çin aşısının küçümsendiği, acayip kuşkularla karşılandığı, “Çin aşısı mı? Aman kalsın!” dendiği, “Ben Alman aşısı olurum arkadaş” tavrının konduğu günlerde...
Bazı önemli şahıslara...
Şöyle bir soru soruluyordu:
*
“Efendim, siz Çin aşısı olur musunuz?”
*
Önemli şahıslar, bu soruya...
Önleri kesilir, tartışılırdı.
Sayıları artar, tartışılırdı.
Mağdur edilirler, tartışılırdı.
Mağduriyetleri giderilir, tartışılırdı.
Tartışılır babam tartışılırdı yani.
*
Bu nedenle de...
İmam-hatipler, bir zamanlar tartışma programlarının
İyi ama...
- İktidar yumuşak mı?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan yumuşak mı?
- AK Parti sözcüleri yumuşak mı?
Hayır! Asla!
*
Normal şartlar altında baktığımızda söylemem gereken şudur:
*
- Sanki ben orayı terk edince... Herkes orada kalacak ve arkamdan konuşacakmış gibi düşündüğümden...
*
- Yeni yerlere ısınma sürecinin üzerimde yarattığı ağır tedirginlik ve yoğun stresten korkuyor olmamdan...
*
- İçinde bulunduğum grupların “Çıkalım mı, çıkmayalım mı” konusunda yaptıkları tartışmadan fena halde sıkıldığımdan...
İşte o Enes, bir vegan dergisine pozlar vermiş.
*
Maruldan kıyafetler giyerek fotoğraflar çektirmiş.
Ve şu mesajları vermiş:
- Et olumsuz etki yaratıyor.
- İnekler ve tavuklar vahşice öldürülüyor.
“Milli Mücadele’de biz 7 düvelle falan savaşmadık. Bu tür masalları çocukken dinlemiştik ama anladık, yalanmış. Tek savaştığımız devlet Yunanistan ve kısmen Fransa’dır.”
*
Tarih profesörü titrim yok ama aklım ve izanım var.
Akıl ve izan çerçevesinde...
Bir ABD yetkilisi...
“Our boys have done it” demişti.
Yani...
“Bizim çocuklar başardı.”
ABD’deki son olayların başladığı andan itibaren öylece bekledim.
Bir yetkilimiz çıksa da...
“Kongreyi basanlar bizim çocuklar değil” diye bir demeç patlatsa diye...
*
Amacından saparsa...
Tadında bırakılmazsa...
Bir büyük kargaşaya dönüşürse...
İllegal örgütlerin katılımına açık hale gelirse...
Üniversitenin dışına taşarsa...
Barışçıl yönünü kaybederse...
Polisle çatışma noktasına varırsa...
Söyledikleri, HDP açısından gerçekten yenilir yutulur cinsten şeyler değil.
*
Tam olarak söylediği şu Ağıralioğlu’nun:
- 15 Temmuz badiresinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin durumu nedir? Toparlanma oldu mu?
*
- HULUSİ AKAR: 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ordudan uzaklaştırılanlar oldu. Generallerin yüzde 50’si, kurmay subayların yüzde 73’ü görevden uzaklaştırıldı. Bunun ardından bir ay sonra Fırat Kalkanı Harekâtı gerçekleşti. Sonra da 4 büyük başarılı operasyon. Dünyada başka hiçbir ordu bunun altından kalkamazdı.
*
SÖZDE DEVLET TEHDİDİNİ PARÇALAYIP ATTIK
- Harekâtların amacı, sizin “terör koridoru” diye nitelediğiniz yapıyı bozmaktı. Bunda başarılı olundu mu?
*
Adı: Sevgi Kılıç.
*
Sevgi Kılıç’ın CHP’nin Parti Meclisi’ne seçilmesini başından beri hep şöyle karşıladım:
“Ne güzel! Ne şahane! Ne hoş!”
1. STRESE UYUM SAĞLA
Uyum sağla demek kolay... Nasıl yapacağız bu işi Osman Hocam? Huyunu suyunu bilmiyoruz ki bu meretin.
*
2. AZ KONUŞ ÇOK DİNLE
Maskelerin fora olduğu...
Mesafelerin aradan kalktığı...
Hepimizin aşılandığı...
“Ben de korona oldum” cümlesinin hiç işitilmediği...
Vaka sayısı, ölüm sayısı tartışmalarının yerle yeksan olduğu...
Kucaklaşma döneminin başladığı...
“Entübe” kelimesinin unutulduğu...
65 yaş üstünün rahat bırakıldığı...
Bunun iki türlüsü var:
*
BİRİNCİ TÜR
Postanede, emniyette, devlet dairesinde görevli olanlar, toplumsal statüsünün yüksek olduğunu düşündükleri tiplere...
“Siz” diye hitap ediyorlar.
Toplumsal statüsünü düşük gördüklerine ise kolaylıkla “sen” diyorlar.
Her önüne gelene “sen” dense...
Genel bir kabalık deyip geçeceğim.
Polis, “Kalacak yerim yok” diyen bir vatandaşımıza...
Sokağa çıkma kısıtlamasına uymadığı gerekçesiyle...
3 bin 150 lira ceza kesmişti.
*
Bu olay nedeniyle Türk Polis Teşkilatı’ndan bir özür açıklaması geldi.
Hem Çin aşısı geliyor Türkiye’ye... Hem de bizim Uğur-Özlem hocaların Alman aşısı...
*
Bu aşılar, belli bir planlama dahilinde yapılacak vatandaşa...
Yani artık hangisi denk gelirse.
*
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım.
Deizm çığ gibi artıyor!
Hiçbir ölçülmüş veriye dayanmayan bu türden cümlelerle sürekli ortalığın telaşa verilmesi...
Deizm propagandası yapmaktan başka bir şey değildir.
*
Nihat Hatipoğlu’nu seversiniz, sevmezsiniz.
Müslümanlar, Kuran’ın “Allah kelamı” olduğuna inanıyorlar. Bu inanış nedeniyle de orijinale sadakat gösteriyorlar. Arapçaya yönelik bir saygı duruşu değildir bu! “Allah kelamı” kabul edilen metne yönelik saygı duruşudur. İbadetlerde, törenlerde Kuran’ın orijinal halinin okunması konusundaki duyarlılığın temel nedeni budur.
*
TÜRKÇE OLMAZ MI?
Türkçe Kuran olmaz mı? Tabii ki olur. Nitekim çok miktarda Kuran meali var. Sadece Türkçe değil. Çince Kuran da olur, İngilizce Kuran da olur, Almanca Kuran da olur, Japonca Kuran da olur. Fakat bütün bunlar, orijinalin yerini tutmaz. Çünkü orijinalin Allah kelamı olduğuna inanılır.
NASIL ANLAYACAĞIZ?
Ritüellerde, dualarda, ibadetlerde, törenlerde Kuran’ın orijinali okunur. Ama bilmek için, öğrenmek için, anlamak için... Tabii ki orijinal metnin çevirisi okunur. Türkçe meal işte bunun için vardır. Kuran’ın daha ayrıntılı yorumu olan Türkçe tefsirler bunun için vardır.
*
Ölüm gelince ben hep şöyle yapıyorum
Hep en iyi şeylerini hatırlıyorum ölenin.
Kötü şeylerini hiç hatırlamıyorum.
*
Hep hayırla yâd etmeye çalışıyorum.
Hayırsızca yâd etmek istemiyorum.
*
Hep “İyi bilirdik” diye haykırıyorum.
Başka türlü haykırmak içimden gelmiyor.
*
Hep ayağa kalkıp saygıyla önümü ilikliyorum.
Kayıtsızca oturamıyorum.
*
Hep rahmet dilemek istiyorum.
Rahmeti esirgemeye kıyamıyorum.
*
Hep ölümün bir son söz olduğunu düşünüyorum.
Defteri hemen kapatıyorum.
HEY GİDİ BURHAN HOCAM HEY
- Korona olduğunu bile bilmiyorduk! Koronadan vefat ettiğini duyunca fazlasıyla şaşırmam bu yüzden herhalde.
*
- 65 yaşındaymış Burhan Hoca... Vay be! Hiç de çok yaşlı değilmiş. Oysa ben kendimi bildim bileli onun epey yaş almış olduğunu düşünürdüm.
![Ölüm gelince ben hep şöyle yapıyorum]()
*
- “Falanca benim talebem, filanca benim talebem” deyip durmasının bu yaşlılık imajında bir etkisi var mıydı? Bilemiyorum.
*
- Yüz yüze hiç tanıştınız mı kendisiyle? Pamuk gibi bir adamdı. Sohbeti tatlıydı. Kamer Genç’le şakalaşmalarını anlatmaya doyamazdı.
*
- Hep dikkatimi çekmiştir: Burhan Hoca ne zaman gülse, yüzü bir çocuğun yüzü gibi olurdu. Gülünce çocuklaşırdı.
*
- Bir şey talep edildiğinde anında telefonu eline alıp o talebi yerine getirmek için sağa sola telefon açardı. Hatta bu özelliği başına dert de oldu ömrünün son deminde.
*
- Bakan olamayışını mesele edip de bunu dışa vuran ilk ve tek siyasetçi oydu. Bu yönü nedense bana samimiyetinin bir göstergesiymiş gelirdi.
*
- Sosyal medyaya dadandı bir ara... Orada biraz fazla hırt bir tutum alıyordu. Bu nedenle kişiliğinden farklı bir portre çıktı ortaya. Keşke uzak dursaydı o alandan.
*
- Başkanlık sisteminin hastasıydı. Yeni değildi bu hastalık. Ta Özal’dan, Demirel’den beri bunu istiyordu. Sonunda muradına erdi.
*
- Çok yazdım Burhan Hoca’yı... Olumlu, olumsuz. Bazen kızdı, bazen memnun oldu. Ama hiçbir zaman küsmedi bana... Allah gani gani rahmet eylesin Hoca’ya...
GENÇLİĞİNDE DE KARİZMA… YAŞLILIĞINDA DA KARİZMA…
STARLARIN şöyle bir durumu vardır genelde:
*
Gençlik çağlarında fırtına gibi eserler.
Yaşları ilerleyince “amca”, “dayı”, hatta “misafir oyuncu” rolleriyle ikinci, üçüncü plana itilirler.
![Ölüm gelince ben hep şöyle yapıyorum]()
Biz de üzülürüz.
“Ne hazin” falan diyerek.
*
Sean Connery, işte bu kaçınılmaz gibi görünen yazgıyı bozmuş ender starlardan biridir.
(Bizdeki örneği için bakınız: Cüneyt Arkın)
*
Sean Connery...
- James Bond yıllarında müthiş bir karizmaya sahipti.
- Yaşlılık sürecinde ise bambaşka bir karizmaya sahip oldu.
*
James Bond döneminde kırdı geçirdi etrafı... Orta yaşlılığında gençliğini hiç aratmadı. Yaşlandı, bu kez bambaşka bir karizmayla çıktı karşımıza... En yaşlı anında en pahalı markanın reklam yüzü bile oldu.
*
Hayatının her döneminde kıymetinden hiçbir eksiltmeden var olmak, var olabilmek...
Az şey değildir bu. Bilhassa star oyuncular için.
CİNAYETİ GÖRDÜM
- Malzemeden çalan müteahhitlerin...
- Kolon kesen yamyamların...
- Denetim yapmayan yetkililerin...
- Sazlıklara apartman konduranların...
- Çürük raporuna aldırmayanların...
İşlediği cinayeti gördüm.
TSUNAMİ
ALIŞMIŞIZ filmlerden.
“Tsunami” denilince aklımıza dev dalgaların sahilleri silip süpürmesi gelir.
*
İzmir depreminde öğrendik ki...
“Tsunami”, her zaman dev dalgalarla aniden bastırmıyormuş.
Bir havuzun yavaşça taşması gibi sinsice ilerliyor ve bir anda her yeri sular altında bırakıyormuş.
*
Dur bakalım!
Şu 2020 bitmeden daha neler görüp öğreneceğiz.
DOLMAKALEM GÜNÜNÜZ KUTLU VE MUTLU OLSUN
“TÜRKİYE’nin en namlı ve de en ünlü dolmakalemcileri kimlerdir” diye sorulduğunda...
Bir çırpıda sayılan isimler şunlar:
Nabi Avcı, Tuncay Özilhan, İbrahim Kalın, Muhittin Şimşek ve bizim Doğan Hızlan’ımız...
![Ölüm gelince ben hep şöyle yapıyorum]()
*
Lütfen bu listenin en altına çok küçük harflerle de olsa benim adımı da ekleyin: Ben artık kesin ve net olarak dolmakalemciyim.
*
Geliştirdiğim özelliklerim şunlar:
*
Dolmakalemlerimin tümünü yanımda taşıyorum./Renk renk mürekkepler biriktiriyorum./Sirkeci’deki dolmakalem tamircisinin yerini ezber etmiş durumdayım./Elimi boyamadan dolmakalem kullanmaya alıştım./Eski dolmakalemlerin peşine düşmüş durumdayım./Bir oturuşta en iyi sekiz dolmakalem markasını sayabiliyorum./Kurşun kaleme saygım sonsuz ama tükenmezi alabildiğine aşağılıyorum.
*
Bugün 2 Kasım...
Dünya Dolmakalem Günü.
Hepimize kutlu olsun.
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle