İki gündür...
Kumpas lafları dolaşıma sokulmaya başlandı.
*
Söylenenlere göre...
- Aslında bildiri, gece yarısı yayınlanmayacakmış.
- Bazı eller devreye girmiş, bildiri gece yarısı yayınlanmış.
- Bazı amiraller, bildirinin son halini görememişler.
- Bildiri, amirallerden kaçırılarak yayınlanmış.
Herkesin hakkına hukukuna saygı göstermek için çabalıyoruz. Sorumluluğu bulunmayan kişileri sorumluymuş gibi göstermekten kaçınmaya çalışıyoruz. Yargı kararı ortaya çıkmadan yargısal hükümlerde bulunmaktan uzak duruyoruz.
*
Titizleniyoruz bu konularda. Gayret ediyoruz.
*
Ama yayıncılıkta bazen yol kazaları da oluyor, olabiliyor.
*
Geçen gün sadece ve sadece Hürriyet’in internet sitesinde bir haber çıktı. Çok kısa bir süre yayında kaldı bu haber.
Bildirici amirallerin yakınlarını da konu eden bir haberdi bu.
- CEVAP: Bizim kısa tarihimiz, “Yüce Türk Milletine” diye başlayan darbe bildirileriyle dopdoludur. Bu yüzden “Yüce Türk Milletine” diye başlayan bir bildiri gördük mü işkilleniyoruz. Hele bildirinin altında “Amiral” imzası görünce daha da işkilleniyoruz. Hele bildiri, gece yarısı gelince... Büsbütün işkilleniyoruz. Şimdi ben soruyorum: İşkillenmeyelim de ne yapalım?
*
- SORU: Bildiri yayınlamak suç mu?
- CEVAP: Elbette suç değil. Geçen hafta emekli büyükelçiler, benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. Kim çıkıp “Bunlar darbeci” dedi? Bu arada eski milletvekilleri de yine benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. “Darbe” diyen çıktı mı? Demek ki burada başka bir şey var.
*
- SORU: Burada ne var? Emekli amiral, görüş açıklayamaz mı?
- CEVAP: Tabii ki açıklar. Açıklıyorlar da zaten. Televizyonlara çıkıyorlar. Kişisel yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Sosyal medyada yazıp çiziyorlar. Kimse de onlara bir şey demiyor. Ama siz “Aramıza hiçbir alt rütbeli girmesin, biz amiraller olarak şöyle bir posta koyalım” derseniz, tehditkâr ifadelerle dolu bir bildiriyi gece yarısı gündeme düşürürseniz... Her demokratik ülkede “Ne oluyor yahu” diye sorulur. En azından “Bunlar, bir iklim mi yaratmak istiyor? Bu işin arkasında ne var?” denir.
*
“Eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar, demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse... Bu durumda HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak, demokrasi ittifakı ilan edilebilir.”
*
Ne demek bu?
Hadi biraz anlamaya çalışalım.
“Muhalefetteki milliyetçi odaklar” derken kastettiği İYİ Parti mi acaba? “Bu iş İYİ Parti’yle gitmez” mi demek istiyor Demirtaş?
*
Önerdiği yol şu: HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak. Ne yani? Millet ittifakı ve cumhur ittifakının dışında bir de
Ben her zaman ve her durumda...
“Suçun şahsiliği” prensibinden zerre kadar ödün vermedim.
*
Ensar olayında böyle davrandım.
Milyonlarca dayak yemeyi göze alarak...
*
CHP’de ortaya çıkan taciz ve tecavüz olaylarında...
Yine aynı prensibe göre hareket ettim.
Uyuşturucu temin ettiği için Emniyet güçleri tarafından yeniden gözaltına alındı. Yani bu kez uyuşturucuyu temin etmekle suçlanıyor.
*
Tabii ki suç şahsidir, partiye mal edilemez ama bu elemanın bir de şu durumu var:
*
Lüks ve şatafat içinde yaşadığı fotoğraflara yansıyor.
*
Kokaindi, pudraydı, şekerdi falan... Gülündü eğlenildi...
“Adını açıklamak istemeyen üst düzey bir askeri yetkili dedi ki...”
*
Saygı Öztürk’ün dünkü köşesinde gördüm ki...
O kalıp, şuna dönüşmüş:
*
“Adını açıklamayan bir yargı mensubu dedi ki...”
*
VALLA abi şöyle söyleyeyim: Sonbaharda olabilir. Olmadı, ilkbaharda... Ama bir de bakmışsın, seküler kesimin tatile gitmesini fırsat bilip Ağustos’un tam göbeğinde de yapabilirler. Bu arada seneye kalma ihtimali de var... Ama Reis sürpriz sever. Bir de bakmışsın seçim vaktinde yapılmış...
*
2- KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ
Siz bu yazıyı okurken, değişim gerçekleşmiş olabilir. Böyle bir ihtimal var... Bir bakmışsınız, bir hafta sonra olmuş. Bu da ihtimaller arasında... Bakanlıklar ikiye, üçe, dörde bölünebilir... Ama bölünmeyebilir de! Şu da var: Belki her şey aynı kalır, sıfır değişim olur.
*
3- TAM KAPANMA
Bir tam kapanma kararı gelebilir... Ama gelmeyebilir de... Belki yarı kapanmanın dozu biraz artar... Mesela: Cumartesi öğleye kadar açık, öğleden sonra kapalı gibi... Mesela: Lokantalardaki masa sayısının biraz daha azaltılması gibi... Ha şu da var: Yarı kapanmaya tam gaz devam da edilebilir.
Yedeklerin de asil olarak çalışacağını söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan... Erdoğan, bu yaklaşımıyla Erbakan Hoca’nın bir geleneğini ihya etmiş oldu. Erbakan Hoca, “Bizde asil-yedek olmaz, herkes asil gibi çalışır” derdi.
*
Kalabalık yine göze çarptı. Korona tedbirleri ile bu kalabalık arasında kurulan bağlantılar niye her defasında gözden ırak tutuluyor, anlamıyorum. Bu durumun toplumun önlemler konusunda şevkini kırdığı nasıl unutulur? Bu arada belirteyim: Bir ara Emine Erdoğan’ın sosyal mesafe kuralını hiçe sayanları uyardığını fark ettim.
Ahmet Arınç’ı babası Bülent Arınç’la... Mücahit Birinci’yi babası Yavuz Bahadıroğlu’yla... Tanımlamaya şiddetle karşıyım. Babalara vefa ve saygı esastır ama biricik şairimiz Ece Ayhan’ın da dediği gibi: “Oğullar, oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir.” Oğulları, babalarla tanımlamak, ne bileyim, biraz fazla feodal kaçıyor!
*
Ekranda izlerken bir ara Sadık Albayrak’ı gördüm kongre salonunda. Maskesi olduğu halde tanıdım. (Bu arada alakasız bir not: Gözlerden tanıyor insan... Maskeli olup da tanıyamadığım çok az insan oldu.) Bazı sitelerde “dünür” falan denilip geçiliyor Sadık Albayrak’la ilgili olarak. Hiç de öyle biri değildir kendisi. Aklıyla, fikriyle, yazıp çizdikleriyle yıllarını vermiştir bu siyasi çizgiye...
YENİ MKYK LİSTESİNDEN... SESLER, YÜZLER, SOKAKLAR
“Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi görüşleri, ekonomik görüşleri, toplumsal görüşleri her siyasi parti kendisine göre yorumlar. Halkın desteğini alan siyasi parti yaşar, halkın desteğini almayan parti tarihin çöp sepetine atılır. Demokrasiyi savunuyorsak siyasi partilerin kapatılmasını bırakmalıyız.”
*
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını okuduğumda...
İlk verdiğim tepki şu oldu:
*
Aaaa! Ne kadar da haklı!
Fakat sonra kafamda
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.”
*
Bu tanımlamadan ne anlamamız gerekiyor?
Şu üç şeyi:
*
BİR: Bir Türkiye halkı vardır.
İKİ: Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
ÜÇ:
Kendisine karşı bir önyargım yok.
Hatta varsa bile önyargılarımın tümü pozitif.
*
Fakat şu kendi yandaşı Enver Aysever’e verdiği ihale konusunu izah ederken sergilediği tavrı, hiç mi hiç beğenmedim.
*
Söylediklerini dikkatle dinledim.
Muhalif, solcu falan.
İzmir belediyesi, işte bu şahsın adresine teslim bir ihale düzenlemiş.
*
Nedir ihale?
Gelin, detaylarına bakalım:
*
İzmir Büyükşehir Belediyesi, 18 günlük bir “okuma-yazma ve yazarlık atölyesi” düzenlemeye karar vermiş.
Bunun için de ihaleye çıkmış.
“Andımız” tartışmasının üzerinden öyle uzun zaman geçti ki...
Siyasi pozisyonlar allak bullak oldu.
*
İşte tam da bu nedenle...
“Andımız” konusunda...
Siyasi partilerin konuşma zamanı.
*
Mesela
Neden Teoman Sancar neden?
Şantaja maruz kaldığı ortaya çıkan CHP Denizli Milletvekili Teoman Sancar, açıklamalar yapmaya başladı.
Söyledikleri şunlar:
*
“CHP Genel Merkezi’yle ilişkili bazı kişiler, ‘Elimizde görüntülerin var’ dediler. Var dedikleri görüntüleri izlememe izin vermediler. İstifa mektubum bile hazırlanmıştı. Bir şantajcıya inanıp partim beni harcadı. Ne taciz ne tecavüz ne eşcinsellik ne de ihale yolsuzluğu... Hiçbirinin içinde yokum.”
Çok net bir açıklama bu.
Meydan okuyor Teoman Bey.
Ayrıca kendinden de çok emin.
*
İyi, güzel ama işin tam bu noktasında kocaman kocaman soru işaretleri belirmiyor mu?
*
Madem öyle...
NEDEN istifa ettiniz Teoman Bey? NEDEN sizin için hazırlandığını söylediğiniz istifa mektubunu çöp sepetine basket yapmadınız? NEDEN razı oldunuz istifaya? NEDEN “Siz nasıl olur da beni istifaya zorlarsınız?” diye çıkışmadınız? NEDEN anında kamuoyuna “Partim şantajcılara uyup beni istifaya zorluyor” diye haykırmadınız? NEDEN kuzu kuzu istifaya razı oldunuz? NEDEN “Ben istifa etmiyorum, siz atın” demediniz?
*
NEDEN? NEDEN? NEDEN?
DOĞAN BEY
DOĞAN Hızlan, Hürriyet’in temel taşlarından biridir.
Ta Simavi döneminden beri süregelen Hürriyet geleneğinin en önemli temsilcisidir.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, edebiyat ve sanata yaptığı katkılar nedeniyle kendisine fahri doktora verdi.
Bir fahri doktora, ancak bu kadar yerini bulabilirdi.
Bu kadirşinaslık için üniversite yetkililerine çok teşekkürler.
*
Doğan Bey, törende çok tatlı bir konuşma yapmış.
Sadece ailesinin değil, halalarının, teyzelerinin tek çocuğu olduğunu söylemiş ve kimden neleri öğrendiğini anlatmış.
*
Buna göre...
BABASINDAN: İyi giyinmeyi, iyi yemekler yemeyi...
ANNESİNDEN: Hayata derin bakmayı...
ANNEANNESİNDEN: Hayatta farklı olmayı, açık düşünceli olmayı...
TEYZELERİNDEN: Zor beğenmeyi...
Öğrenmiş.
*
Konuşmanın bu bölümü tatlı olduğu kadar kışkırtıcı da...
Hemen aklımıza “Biz kimlerden neleri öğrendik ve öğreniyoruz” sorusunu getiriyor.
*
Var olun Doğan Bey... Hep bizimle olun.
VALİ DEDİĞİN İŞTE BUDUR
AFYONKARAHİSAR’da çiğköfteci gencin maruz kaldığı barbar saldırının ardından...
Afyonkarahisar Valisi Gökmen Çiçek, hemen o gençle buluşup sohbet etti.
Ve bu buluşmanın fotoğrafını da saldırıyı kınayarak sosyal medyada paylaştı.
Bayıldım bu tutuma.
İşte vali budur ve bu olmalıdır diyorum.
İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI MIZMIZLANMASI
İNSAN Hakları Eylem Planı açıklandı.
*
Bazıları başladılar hemen mızmızlanmaya...
*
Üç şey diyorlar:
*
BİR: Önemli olan uygulama.
*
İKİ: Zaten vardı bunlar.
*
ÜÇ: Kesin lafta kalır.
*
Bu üç şeye karşı ben de şunları söylüyorum:
*
ÖNEMLİ OLAN UYGULAMA: Doğru, önemli olan uygulama ama sonuçta uygulama iradesi ortaya konmuş. En yüksek makamdan vurgulanmış. Kendilerini bağlamışlar. Bunu önemsemeliyiz. Hem pozitif gündeme dönmenin nesi kötü?
*
ZATEN VARDI BUNLAR: Evet, bazıları belki vardı. Ama sonuçta teyit edilmiş olmasının
ne zararı var? Tek tek sayılmasında yarar yok mu? Ayrıca olmayan bir sürü şey de var aralarında... Yıllarca şikâyet ettiğimiz bir sürü şey...
*
KESİN LAFTA KALIR: Lafta kalmaması için, uygulanması için, kararlılıkla icra edilmesi için... Baştan olumsuz yaklaşmak yerine olumlu yaklaşmak daha iyi değil mi? Teşvik edici olmak, motive edici olmak falan... Daha yapıcı bir tutum olmaz mı?
HDP KONUSUNDA DURDUĞUM YER
ÜÇ temel görüş var bu konuda...
*
1) KAPATILSIN
Silahlı bir terör örgütüyle bağlantılı siyasi parti olmaz. Demokrasi, böyle bir şeye tahammül edemez. Dünyada yok böyle şey. Hemen kapatılmalıdır.
2) KAPATILMASIN
Kapatmak çare değil. Kapatıyorsun, yenisi kuruluyor. Başka çözümlere yönelmek lazım. Partiyi değil kişilerin cezalandırılması bir çözüm olabilir.
3) YARGI KARAR VERSİN
Siyaset bu konuya karar vermesin. Hukuk karar versin. Yargı karar versin. Eğer hukuki açıdan kapatılması gerekiyorsa yargı harekete geçsin.
*
Ben nerede mi duruyorum?
Hemen söyleyeyim:
Üçüncüde!
ADAK
ZONGULDAK Çaycuma’da bir baba, 16 yaşındaki oğlunu Allah’a kurban vermeye kalkıştı. Çocuk yaralandı. Baba hapiste. Günlerdir bu haberi konuşuyoruz.
Bu haber ortaya çıkar çıkmaz gençlik yıllarımda sinemada izlediğim “Adak” adlı film geldi aklıma... Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Tarık Akan’ın olağanüstü oyunculuğuyla yer aldığı film, hapis belasından kurtulduğunda çocuğunu Allah’a kurban edeceğine dair adak adayan bir adamın öyküsüydü. Gerçek bir olaydan alınmıştı. Ve o dönem Türk sinemasında pek görülmemiş tarzda çok gerçekçi bir filmdi.
*
Filmdeki baba, tamamen cehaletin kurbanı bir babaydı. Zonguldak’taki baba ise hem cehaletin hem de psikolojik sorunların kurbanı gibi geldi bana.