GDO’suz gıda sektörü nasıl kurtulur?

Bu ülkede GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) karşıtlığı konusundaki ortak duruşumuzu başka konularda oluşturmayı başarmış olsaydık...

Haberin Devamı

Şu an Mars’a giden bizdik.
Bu konuda netiz. Ezici çoğunlukla, Türk’ü, Kürt’ü, Sünni’si, Alevi’si, genci yaşlısı, ülkece GDO’ya karşıyız.
Bu öyle bir karşıtlık ki...
Karşısında ne milyar dolarlık gıda sektörü durabiliyor ne de devlet.
Gerçekte, sektörün veya devletin memleketi GDO cenneti yapma gibi bir derdi yok. Fakat sektör mevcut düzenlemenin katılığı nedeniyle üretimde kullanacağı hammaddeyi ithal edemiyor ve zorda...
Bunun nedeni de daha önce GDO’lu ürün taşımış araçlarla GDO’suz ürün taşınsa dahi “istemsiz bulaşıklık” dedikleri durumun oluşması. Türkiye ile AB ülkelerinin bulaşıklık seviyesi uyuşmuyor.
Son durumu özetleyeyim...
TGDF, Ünak Gıda ve Tügider, Biyogüvenlik Kurulu’na gıda amaçlı GDO başvurusu yaptı. Bu üçünden başvurusunu ilk geri çeken Tügider oldu. Ardından, kamuoyu baskısı üzerine 29 gen için başvuran TGDF başvurusunu geri çekti. Ve en son, 3 GDO’lu soya için başvuran Ünak Gıda da diğer ikisinin yolundan gitti.   
Böylece, şu anda Bakanlık ve Biyogüvenlik Kurulu’nda hiçbir gıda amaçlı GDO başvurusu kalmadı. Kamuoyunda bu kadar güçlü bir GDO duyarlılığı ve kararlılığı varken, bundan sonra hiçbir firma kolay kolay gıda amaçlı GDO başvurusu yapamaz. Yani bu, fiilen gıda amaçlı GDO’ların gündemden çıkması, yasaklanması demek.
Bu noktada sektör, meselenin tüm taraflarının masaya oturup Türkiye’nin dünya ticaretinin dışında kalmaması için bir çözüm yaratması gerektiğini düşünüyor.
Öncelikle... Bakanlığa düşen, bu fiili yasağı hukuki yasakla desteklemek ve mevzuatta gerekli değişikliği yaparak Türkiye’de gıda amaçlı GDO ithal ve kullanımını kanunla yasaklamak.
Sektörün sıkıntısını gidermek gerek ama bunun da ilk koşulu gıdada GDO’ların kanunen yasaklanması.
Ancak bundan sonra, mevzuatta değişiklik yapılır. Ve GDO’suz ürünlerin ithalatı sırasında, AB’den onaylanmış GDO’lar içerisinden Biyogüvenlik Kurulu’nun inceleyip onay verdiği genlerde geçici olarak bir “istemsiz bulaşıklık değeri” belirlenir.
Hem sektörün sıkıntıları giderilir hem de çevre ve insan sağlığını tehdit etmeyecek en uygun oran (10.000’de 5) saptanır. Böylece şu anda ithalatı engelleyen 10.000’de 1’lik oran 5 katına çıkmış olur.
Fakat, bu geçici çözüm.
Bence esas çözüm şu olur...
İthal ettiğimiz hammaddeyi kendimiz üretelim.
Gıda sektörünün esasında GDO’lu mısır ve soyaya ihtiyacı yok. Mısırda Türkiye, ihtiyacının yaklaşık yüzde 90’ını yerli üretimden karşılayabiliyor. Bazı yıllar bu oran yüzde 100’ü geçiyor, üretim fazlası bile oluşuyor.
İhtiyacın karşılanamadığı durumlarda ise eksik kalan yüzde 10’luk dilim için GDO’suz mısır bulmak çok kolay. Dünyada üretilen mısırın yüzde 75’i GDO’suz.
Dünyada GDO’lu soya üretimi GDO’suzdan daha fazla. Bu da mısıra kıyasla durumu biraz daha güçleştiriyor. Ama bu da çok büyük sorun değil çünkü gıda sektöründe soya en çok soya lesitini olarak kullanılıyor. Soya lesitini de işlenmiş birçok gıdada bulunmasına rağmen, ürünlerde çok az miktarda kullanılıyor. Yüzde 1 kadar.
Ayrıca bir tür katkı maddesi olarak kullanılan soya lesitini yerine rahatlıkla aynı işlevi gören ayçiçeği lesitini de kullanılabilir,–ki Nestle soyayı bırakıp ürünlerinde sadece ayçiçeği lesitini kullanan bir firma.
Demokrasilerde çareler tükenmez. Bu mesele de karşılıklı uzlaşmayla çözülebilir.

Yazarın Tüm Yazıları