Yalçın Bayer: Deprem aklımızı başımıza getirmedi

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Yalova'da depremin en büyük tahribatının deniz doldurularak elde edilen alanlarda ve 1. sınıf tarım arazisi olduğu halde iskana açılan Hacımehmet Ovası'nda meydana geldiği bilinirken, şimdi de depremi bahane gösterenler Atatürk Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü'nün arazilerine göz diktiler.

TMMO Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Gürol Ergin, ‘‘Bundan vahim bir olay olamaz’’ diyerek şöyle konuşuyor:

‘‘Enstitünün kullanımında olan arazinin 4.274 metrekarelik kısmı, orta hasarlı hale geldiği belirlenen defterdarlık binası yapılmak üzere Tarım Bakanlığı'ndan alınıp Maliye Bakanlığı'na tahsis edildi.

- Depremden hálá ders almadığımızın resmi kanıtı değil mi?

- Tabii ki, tüm müteahhitler hırsız değil. Önceliğin binada değil, zeminde olduğu ortaya çıkıyor. İşte enstitüden koparılıp yapılaşmaya açılmak istenen bölüm, deniz doldurularak kazanılmış alandır. Bu alanda yapılaşmaya gitmenin hiçbir makul gerekçesi olamaz.

VURDUMDUYMAZLIK

- Eski Ticaret Odası Başkanı, şimdiki Belediye Başkanı ANAP'lı Yakup Koçal, 1990'larda Yalova'yı 'zenginler mahallesi' olmaya aday gösteriyor, dediğiniz alanda Disneyland kurmak istiyordu.

- Evet doğru... Yalova'da bu yıllarda rant kapısı sonuna kadar açılmıştı. O zaman enstitü arazisi, 'sağlık, spor, eğitim ve kamu tesisleri'ne dönüştürülmek amacıyla Belediye Meclisi'nde karar alındı, 1/1000 ölçekli imar planı yapıldı. Ancak bakanlığın itirazı üzerine İstanbul 4. İdare Mahkemesi, 29.4.1993'de bu alanın yapılaşmaya açılamayacağına karar verdi. Belediye'nin yaptığı itiraz da aynı gerekçeyle Danıştay 6. Dairesi'nce (22.9.1994) reddedildi.

- Vurdumduymazlığımızın göstergesi...

- Yalova Belediyesi'nin, siyasilerin ve Maliye Bakanlığı'nın göz diktiği bu alanı yapılaşmaya açmak en basit deyimiyle çılgınlıktır. 1. sınıf tarım arazisi imara açılamaz. Ayrıca kamuya ve ülkeye verdiği çok önemli hizmetler nedeniyle de açılamaz.

TARIM ARAZİSİ YAĞMASI

- Hálá ders alınmıyor.

- Deprem sonrasında sorumlu tutulan hırsız müteahhitler, rüşvetçi belediyeciler ve kamu çalışanları, bu çok büyük felaketin bile aklını başına getiremediği, enstitü bahçesini yağmalamaya çalışan bu fırsatçı kafalardan daha suçlu olabilir mi? Tarım Bakanlığı gerekli girişimlerde bulunmazsa Türk tarımı inanılmaz bir yağmaya ve toprak kıyımına daha uğrayacaktır. Hem de bizzat devlet adına ve devlet eliyle... Bu konuda son bir sözümüz var: Hani deprem aklımızı başımıza getirecekti! Yazıklar olsun!

Çınarcık

‘‘Deprem vurmadı Çınarcık'ı, biz vurduk /Gülen, kucaklayan toprağı düşman saydık /Utanç duvarlarını birer altın madeni sandık /O cennetim, Çımarcık'ı cehennem yaptık.’’

(Sıtkı Sütçüoğlu)

Kırcı'dan açıklama

‘OSMAN Durmuş'un vefa borcu mu?’’ (29.9.1999) başlıklı yazımızda, Sağlık Bakanı tarafından Ankara Hastanesi Başhekimliği'ne atanan Doç. Nusret Bayrak'ın, Abdullah Çatlı'nın aile doktoru olduğu belirtmiş, ‘‘Haluk Kırcı'yı, Kayseri'de ağırlayan Doç. Akyürek değil mi?’ diye sormuştuk. Eskişehir Cezaevi'nden mektup gönderen Haluk Kırcı, şu açıklamayı yaptı: ‘‘Her fırsatta, rahmetli arkadaşım Abdullah Çatlı'nın ve benim ismimi yazılarınızda kullanmaya ve bizleri karalamaya yönelik çabalarınızı biliyorum. Bu tavrınızı manalandırmada zorlandığımı bilmenizi isterim. Belki haber kaynaklarızdan kaynaklanan bu tür yanlışlara düşmemenizi diliyorum. Doç. Nusret Bayraktar'ı hayatımda hiç görmedim ve tanışmadım. Eğer tanışmış olsaydım bunu saklamaz, açıkça ilan ederdim.’’

İLLER Bankası Genel Müdürü İrfan Önal'a, İstanbul'dan bir müteahhit soruyor: Deprem bölgesindeki 10.5 trilyonluk altyapı ihalesinden aldığı 3 trilyonluk iki ihaleyi % 14.6 kırımla alan OBİTAŞ firmasının, bütün işlerini oturduğu yerden başka müteahhitlere %41 ile devrettiğini biliyor musunuz?

Vahit Bey'in 'şeyleri...'

İNŞAAT Yük. Müh. Vahit Okumuş'un bahsettiği 'şeylerin' bilimsel olarak ne değer taşıdığı konusunda bir yorum yapmayacağım. Benim daha çok değinmek istediğim noktalar, bilimsel kavramlar ve yöntemlerle ilgili. Tamamen yapıcı anlamda ve samimi olarak bunlara özet şekilde değineceğim. Teori sözcüğü genel olarak bilimsel kanıtlara dayanarak ve son derece dikkatli incelemeler yapılarak ortaya konulan açıklamalar için kullanılabilir. Tam olarak kanıtlanamasa bile yaygın bir şekilde kabul gören açıklamalar için bu sözcüğü kullanmak gerekir. Sayın Okumuş'un söyledikleri olsa olsa bir ‘hipotez' olarak ele alınabilir. Kavgacı olarak hipotezleri kabul ettirmek maalesef mümkün değildir.Sayın Okumuş çalışmalarını insanlığa sunmak istiyorsa, bunun için Noter'e gitmesine gerek yok. Yapacağı şey bu çalışmalarını bir makale halinde bilimsel dergilere göndermek olmalıdır. Bilimsel olarak haklılığı ortaya çıkarsa da basılacaktır. (Hatta bunun için kesin olarak haklı olmasına bile gerek olmayabilir; mevcut teorilere -reasonable doubt- oluşturabilecek bilimsel bulguları bulması yeterli.) ABD'ye gelse de bunun yolu budur, Türkiye'de kalsa da...

Haldun ÜNALMIŞ TEKSAS

Askerdekilere bedelli yok

GENELKURMAY Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Atila Işık,

‘‘Bir askerden 'bedelli'ye mektup var’’ (26.9.1999) başlıklı yazı incelenmiştir. Yazınızda yer alan hususların gerçekle hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır.

Daha önce de Sayın Genelkurmay Başkanı'nın açıkladığı gibi, Marmara Bölgesi'nde meydana gelen depremin maddi ve manevi kayıplarını karşılamaya katkıda bulunmak maksadıyla personel mevcutlarında meydana gelebilecek tahammül edilebilir azalmayı dikkate alarak bedelli askerlik uygulaması Milli Savunma Bakanlığı tarafından teklif edilmiştir.

Söz konusu bedelli askerlik teklifi, yazıda yer aldığı gibi 2.8.1999 tarihinde değil, depremden sonra 2.9.1999 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı'na gönderilmiş olup, kayıtlarla sabittir.

1987 ve 1992 yıllarındaki bedelli askerlik uygulamalarından da silah altında bulunan yükümlüler faydalanamamıştır. Zira bedelli askerlik yasasının kapsamında silah altında bulunan yükümlüler yer almamaktadır.

Atila IŞIK- Tümgeneral, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri

Duyun beni

HERKESE af var ama askeri ceza dedikleri 1632'ye af yok. Ben de oğlum için af istiyorum. Oğlum katil değil, arsız değil, hırsız hiç değil. Ama suçlu; zira üssüne el kaldırmış ve gözüne vurmuştur.

Ve 12.5 yıl ceza almıştır. Şu anda cezasının beşte biri olan üç yılını tamamlamış bulunmaktadır.

Daha yaklaşık 2 yılı var ama af kapsamı dışında kalıyor; bu nasıl adalet? Biz severek askeri okula verdik onu. Şimdi ben de bu tek oğlum için ilgililere rica ediyorum, beni duysunlar, oğlumu geri versinler, son günlerimi hiç değilse oğlumun yanında geçireyim. Zira yaşlı, şeker ve tansiyon hastasıyım, gözlerim az görüyor. (Not: Bu suçtan dışarda bir ay bile yatmadan çıkanlar var.)

Aslı KAHRAMAN / ANKARA



Yazarın Tüm Yazıları