Yabancı bahçede ortaya karışık hisler

Akşam saatleri... Bir grup insan akın akın İstiklal Caddesi üzerindeki Hollanda Konsolosluğu’na giriyor.

Haberin Devamı

Kapıdaki kibar güvenlik görevlisi ne kimlik soruyor ne de “Hop, kardeşim nereye?” filan diyor. Öyle rahat herkes, öyle mutlu...
Peki bu Türkler vize almaya mı gelmişler yoksa İstanbul trafiğinden bunaldıkları için Hollanda’ya iltica etmek mi maksatları?
Yok, valla hiçbiri...
Yanıt Z şıkkı: Konsolosluğun bahçesinde eğlence var. Facebook üzerinden duyurulmuş herkese açık bir eğlence.
Eğlencenin maksadı/kapsamı gayet hoş: 12 Avrupa ülkesi bir geceliğine konsolosluk arazilerini halka açıyor ve Avrupa kültürünü tanıtmak üzere bir dizi faaliyet gerçekleştiriyor.
Hollanda da onlardan biri.
E Hollanda’nın konsolosluk arazisinde faaliyet olarak en güzel ne yapılır? Tabii ki parti!
Malum, Hollandalılar Kraliçe’nin doğum gününü bile her yıl çılgınca (ama gerçekten çılgınca) kutluyor gümbür gümbür sokaklarda...
Bizde pek olmayan bir partileme geni var kendilerinde, orası kesin.
Neyse, anlatacağım şunlar asla değil tabii:

Haberin Devamı
  • Konsolosluk arazileri ne de güzel korunuyor...
  • İnsan kendini -Taksim’in orta yerinde üstelik- özenle korunmuş bir küçük parktaymış gibi nasıl da Avrupalı filan sanıyor, şımarıyor...
  • Ve dışarıda birbirine karşı gayet öfkeli olabilen biz Türkler nasıl da sakinleşiyoruz/kibarlaşıyoruz yabancı bahçelerde... Misal isteyene: Herkesin içki kuyruğuna ip gibi dizildiğini, zerre itiraz edenin olmadığını söylemek yeterli...

Neyse, aslında esas anlatacağım şu:
Terör, trafik, dayakçı polis görüntüleri ve üst üste gelen onca nahoş sıkıntıyı unutmak için insan o yabancı bahçede daha fazla kalır değil mi?
Ama yok, 20 dakika sonra filan sıkılıp İstiklal’e karıştık.
Nedenler ortaya karışık, seç beğen anla:

  • “Aman da gözünü sevdiğimin kaosu” klişesine yenik düşmek olabilir.
  • Bisikletli ve muhtemelen gayet hafif/mutlu Hollandalı profiline karşılık, hırçın kediler gibi hep bir problem yumağıyla oynamak zorunda olmamızın getirdiği anlık kıskançlık olabilir.
  • Ve belki de konsolosluğun dış duvarına yapılmış resimde yer alan şu tek kelimenin verdiği pek cazip alıp başını gitme duygusu olabilir:
    Freedom/ Özgürlük.

Dahiyane öneriler

  • BOĞAZ’I DOLDURSAK?
    Yenikapı’ya bir adet ‘dolgu’ meydan yapılacakmış. Denizin büyük bir kısmı doldurulacak ve üzeri miting/park alanı filan olacakmış.
    Yanisi: Ana haberlerden birine çıkan prof’lardan birinin kibarca uyardığı gibi:
    Bölgenin tarihi/doğal dokusu bir güzel bozulacakmış. Deprem riski de cabası.
    Aslında en güzeli Boğaz’ı tamamen doldurmak! O zaman hem bir sürü park alanı elde etmiş oluruz hem de trafik çilesi biter.
  • COP PARTİSİ YAPSAK?
    Polislerin yeni demir copunu tanıtmak için basın lansmanı yapılmış.
    Lansmanda polisler copla birtakım artistik hareketler sergiliyor.
    Yeni Zelandalılar’ın haka dansını ya da bazı modern dans figürlerini andıran...
    Şaka gibi ama cop tanıtmak için yapılıyor tüm bunlar.
    Aslında bir sonraki cop lansmanı Esma Sultan Yalısı’nda yapılsa fena olmaz. Şık bir partiyle
    taçlandırılabilir olay.
    Ünlüler ellerinde copla poz verir. Hatta birbirine düşman birkaç ünlü partide copla birbirini dövebilir.
    Bir popçumuz geceye özel bestelediği “Cop” şarkısını söyler. Modacılarımızdan biri, coplu kıyafetler tasarlayabilir.
    Ha bu arada, gecenin geliri bir yardım vakfına bağışlanabilir. Böylece işe bir sosyal sorumluluk sosu da eklenir, vicdan gevşemesi bakımından...


Yazarın Tüm Yazıları