Üçüncü sayfa

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Yaklaşık bir haftadır devletin kendi kadrolu elemanlarını yakalamaktan neden bu kadar mutlu olduğunu anlamaya çalışıyorum.

Bu nedenle yaklaşık 10 yıldır filan yapmadığım bir şeyi yine yapmaya başladım.

Her gün düzenli gazete okuyorum.

Üstelik heyecanla okuyorum.

Dün de Silvester'in tuvaletinin bulunduğu ve bu yüzden de ahır gibi kokan odamda gazeteyi elime aldım.

Şöyle sayfaları bir çevirip, Cumhurbaşkanı'nın sözlerinin bulunduğu sayfayı tamamen atlayıp, mafya haberlerinin bulunduğu bölüme geçecektim.

Ame ne yazık ki üçüncü sayfada takılıp kaldım.

***

Bizim ‘‘üçüncü sayfamız’’, dünya basın literatürüne geçecek kadar enteresan bir gazete sayfasıdır.

Büyüyüp adam olunca yaşamını seri cinayetle kazanmak isteyen mini minnacık vatan evlatları için bu sayfa ideal bir eğitim kaynağıdır.

Mafya çevrelerinde bu sayfa her sabah ‘‘cinayet işlemedeki yeni ve orijinal fikirleri öğrenmek, daha da bilgilenmek ve kültürlenmek’’ amacıyla toplu halde ve yüksek sesle okunuyor.

Türkiye'de doğup büyüdüğü halde ruh sağlığı nasılsa bugüne kadar sağlam kalabilmiş bir insanın bizim üçüncü sayfayı arka arkaya 20 gün boyunca düzenli okuduktan sonra, tam teşekküllü bir ruh sağlığı merkezinde yataklı tedaviye alınacağı da kesindir.

Birçok tımarhanede sabahları bu sayfadaki haberleri okuyarak eğlenip neşelenen insanlar bulunduğu da gelen haberler arasında.

Bilmem olayı yeterince net biçimde anlatabildim mi?

İsterseniz tanımlamalara devam edebilirim yani.

Örneğin;

Amerikalı ünlü seri katil Ted Bundy'ye idam edilmeden önce son arzusunu sormuşlar.

Bana bir orta şekerli kahve yapın, bir adet de sigara verin, şöyle keyifli keyifli Hürriyet'in üçüncü sayfasını son bir kez okuyayım demiş.

Okey mi?

***

Evet, dün memleket meselelerine parmak basan sayfalara ulaşamadan üçüncü sayfada kaldım.

Çünkü Hürriyet Haber Ajansı'nın Hakkâri'den yolladığı şu haber vardı sayfada. Aynen aktarıyorum:

‘‘Hakkâri'nin Çukurca İlçesi'ne bağlı Çığlı Köyü'nde, mevzide nöbet tutan koruculardan 26 yaşındaki Salih Erdal, geçen hafta tuvalet ihtiyacını gidermek için mevziden çıkıp çalılıklar arasına girdi.

Erdal, farkında olmadan yılan yuvasının üzerine çömelince, deliğinden fırlayan bir metrelik yılan, korucuyu cinsel organından ve testislerinden soktu.

Çığlıkları üzerine yardıma gelen arkadaşları tarafından Hakkâri Devlet Hastanesi'ne kaldırılan korucu, Van'a sevk edildi.

Tedavisi tamamlanan korucu Salih Erdal dün taburcu edilip köyüne gönderildi.’’

***

Evet haber bu kadar.

Size bir şey söyleyeyim mi, insanın bu haberi okurken aniden acı içinde ‘‘Ahh’’ diye bağırıp, sabah sabah durup dururken cinsel organlarında acı hissetmemelerine imkân yok.

Dahası bu haberden sonra derin devlet, mafya, Süleyman Demirel'in dedikleri, MGK'da konuşulanların tümü ve daha nice şey, örneğin Antonio Banderas'ın neden Ertuğrul Özkök'ten daha az seksi olduğu filan, her şey ama her şey insanın gözünde önemsizleşiyor.

‘‘Başımızdaki bütün belalara razıyız, yeter ki benim başıma böyle bir şey gelmesin’’ diye düşünüp bütün gün bile susabiliyor insan, bu haberi okuduktan sonra.

***

Haberi okurken nostaljik bazı ürpermeler hissettim.

Dört aylık askerliğime başladığım ilk gün benim için en büyük problemin tuvalette yaşanacağı belli olmuştu.

Ben küçük burjuva olduğum için 15 saniyeden fazla çömelmiş halde duramam.

Ve yine küçük burjuva olduğum için büyük tuvaletimi, yarım saatlik bir kitap okuma serüveni haline dönüştürürüm.

Örneğin bu aralar tuvalet kitabım, ‘‘Deconstruction In a Nutshell: A Conversation With Jacques Derrida’’ adlı kitap.

Evet haklısınız, insanı kesinlikle kronik kabızlığa itebilecek bir içeriğe sahip bu.

Ama Derrida'ya taktım ve meseleyi sonuna kadar götürmeye de kararlıyım.

Yani onu bir gün, ama mutlaka anlayacağım.

***

Küçük burjuvaların hemen tümünün bu memlekette mutsuz olmalarının ve yine onların hepsinin Fazilet Partisi'nden hoşlanmamalarının en önemli nedeni de burada yatıyor.

Bizi tuvalette çömelmeye zorlayan her türlü düşünceyle gerekirse silahlı mücadele vererek çarpışmaya hazırız.

Neyse askerlik günlerime döneyim.

Yapılacak bir şey yoktu, çömelmek zorundaydım.

Çünkü yaptığım hesaplamalara göre dört ay boyunca tuvaletimi tutmakta hayli zorlanacaktım.

Bari herkes uyurken işi bitireyim ki başıma bir kaza gelirse elaleme rezil olmayayım diye düşündüm.

Sabaha karşı 02.00 sularında tuvalete yöneldim. Tam içeriye girecektim ki bir fare önümden koştu ve tuvaletin çukurundan içeriye giriverdi.

Fare dedimse de yanlış anlamayın, onu uzaktan görenler narin yapılı bir eşek sanabilirlerdi. Daha sonra kırsal kökenli arkadaşlar bunun tarla faresi olduğunu bana açıkladılar. Bu olayı görünce birkaç şiddetli hissi bir arada yaşadım.

Bunlardan bir tanesi de vücudumdaki tuvalete çıkma hissinin bir anda inanılmaz şekilde ortadan kaybolmasıydı.

İşte Hürriyet'te dün üçüncü sayfadaki haberi okuyunca geçmiş günleri hatırladım.

Hislendim.













Yazarın Tüm Yazıları