Uçağa binmeyin 30 otomobille karşılamaya gelin

BAŞBAKAN Erdoğan kamu personeline ‘Uçakla değil trenle gidin’ diye talimat vermiş.

Dinleyen olur mu bilmiyorum.

Aylar önce bu sütunda Ankara’dan Kayseri’ye gitmek için uçakla İstanbul’a gelen ve oradan yine uçakla Kayseri’ye giden Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarını ‘gammazlamıştım’.

Bakanlık’tan bir Allah’ın kulu arayıp da, ‘Kim bu müsrifler’ diye sormamışken, şimdi Başbakan’ın ‘Uçakla değil trenle gidin’ şeklindeki tasarruf önerisini ‘Dostlar alışverişte görsün’ olarak yorumluyorum.

Eğer devlet ‘gerçekten’ tasarruf etmek istiyorsa, ‘İmam yellenirse cemaat ne yapmaz’ sözünden yola çıkarak bakanların tasarrufa örnek olması gerekir.

Geçen hafta Ankara’dan Esenboğa Havalimanı’na doğru gidiyorum.

Karşı yolda birdenbire sanki dev bir UFO belirdi.

Rengárenk ışıklar saçarak bize doğru yaklaşmaya başladı.

Ve sonunda net olarak karşımıza çıktı.

Gelen UFO değil, devletimizin bakanlarından biriydi.

Önde 3-4 polis otomobili tepe lambalarını yakmışlar, arkada Bakan Bey’in Mercedes’i, onun arkasında üç Mercedes daha, peşlerinde resmi plakalı 7-8 araç daha. Peşlerinde sivil plakalı bir grup araç. Arkada yine tepe lambaları açık polis otomobilleri.

Yanımızdan hızla geçerken sayabildiğimiz kadarıyla en az 20 otomobil.

Ne yapıyorlar derseniz yanıt basit.

Bakan Bey haftada bir iki tanesine çıktığı rutin yurtdışı gezilerinden birinden dönüyor, Ankaralı zevat da kendisini karşılıyor.

Bizim otomobili kullanan Sedat, ‘Fatih Bey hiç şaşırmayın. Bu yola bu görüntüyü her gün iki üç kez görebilirsiniz’ dedi.

Washington’da defalarca ABD’li bakanlarla karşılaştım yolda. Hiç böyle bir manzara görmedim. Başkanlar bile böyle bir konvoyla gezmiyor oralarda.

Avrupa’da böyle bir görüntü akla bile gelmez zaten.

Bir süre önce İstanbul Valisi ile sohbet ediyorduk. İstanbul’un büyük ve zor bir kent olduğunu söyledim. ‘Nasıl vakit yetiştirebiliyorsunuz’ diye sordum.

Yanıtından anladım ki, onun da vakitle ilgili en büyük sorunu protokol.

Her bakan, başbakan gelişinde yallah havalimanına. Yanında emniyet müdürüyle. Bazen günde üç dört kere.

Hal böyleyken, Başbakan’ın tasarruf genelgesinin bir anlamı var mı sizce!

Bürokratlar uçağa binmesinler. Ama bakanları karşılamaya tam kadro havalimanına gelsinler.

Ne de olsa Doğuluyuz. Vaktin para demek olduğundan habersiz.

Bilim adamı olmak için Berktay gibi düşünmek zorundasınız

SABANCI Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Halil Berktay ‘bilim adamı’ ise, Türkiye’de ve dünyadaki binlerce gerçek bilim adamına karşı büyük bir haksızlık yapılıyor demektir.

Halil Berktay, önce Milliyet’e verdiği bir röportajda ‘Ermeni soykırımı vardır’ dedi.

Okudum. Tezleri ilginçti. Kendisini konuyu aksi iddiadaki bir başka bilim adamıyla tartışmak üzere Teke Tek’e davet ettim.

‘Ben bu konuyu tartışmam’ diyerek reddetti.

Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde yine ‘tek yanlı’ yani sadece ‘Soykırım vardır’ diyenlerin katılabileceği bir platform oluşturdu. Kendisini yine davet ettim. Yine reddetti.

‘Resmi tezi savunanlarla değil, benimle tartışmasını’ önerdim. Onu da reddetti.

Dün de Vatan Gazetesi’nin ilavesinde ‘İlber Ortaylı dahil 350 bilim adamı bilimdışı davranıyor’ dedi.

Bilimdışı davranıyor dediği kişiler, ‘Ermeni soykırımı yoktur’ diyen bilim adamları.

Berktay’a göre onlar bilimdışı.

Bilim içi olanlar kimler peki. ‘Ermeni soykırımı vardır’ diyenler.

Başka bir deyişle Halil Berktay’ın fikirlerini paylaşıyorsanız bilim adamısınız, Halil Berktay’ın fikirlerini paylaşmıyorsanız bilim adamı değilsiniz.

Ve bu bilimdışı düşüncenin sahibi olan adam kendini kimin bilim içi, kimin bilimdışı olduğunu ‘belirleyecek’ kadar ‘yetkili’ görüyor.

Vah bu adamın eğittiği çocuklara. Vah bu adamın ‘bilim adamlığı’ yaptığı okullara.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Aklın önüne geçen hırsın fayda değil zarar verdiğini yaşamadan anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları