Tüketiyorum öyleyse varım!

Venedik bienalinde, Amerikan pavyonunda, kocaman kilise orguna yerleştirilmiş atm makinesi vardı. Biri para çektiğinde yüksek sesle çalmaya başlıyor.

Haberin Devamı

Halbuki, çekmediğinde çalsaydı ve çekerken sussaydı daha doğru olurdu. Bebeğe verilen emzik gibi. Al tamam tamam para çekiyorum işte, sus! Böyle sanmıştım ve kafamda, çağdaş sanat olmasına rağmen bir yere oturmuştu. Para çekmediğinde ağlayan bir atm, Amerika’yı daha iyi anlatıyor bence.
Amerika’yı değil sadece, hepimizi bence. Hepimiz bütçemiz dahilinde tükettikçe mutlu olan canavarlar olmaya başladık. Bir bikini ama bir tane daha, bir krem daha ve tabi ki ayakkabı, onu da alayım. Nasılsa sonsuza kadar yaşayıp tüketebileceğim. Bu doyumsuzluk hissi, bu tuhaf mide gurultusu nerden geliyor? Niye tüketmezsem olmuyor?

Henüz kimsenin görmediği esrarengiz sokak sanatçısı Bansky’nin belgesel DVD’sinin adı “Exit Through the Gift Shop”dı (Çıkış Hediye Dükkanından). Duygularımızı, düşüncelerimizi doldurmak için gittiğimiz müzelerde yazan bir cümle bu. Dışarı çıkmak için dükkandan geçmen gerekiyor. Ve ordan sağ çıkamıyorsun tabi, ellerini de dolduruyorsun. Olsun, karıncalar gibi taşıyoruz evimize, otelimize. Yemekleri, plastikleri, kumaşları, derileri, kağıtları. Taşı taşı taşıyor evin sonunda. Sürekli yiyen ve midesi artık gayya kuyusuna dönmüş koca bir çizgi film kahramanı gibiyiz. Para harcarken susuyor çığlığımız. Peki ne ki derdimiz? Harcamadan dolmuyor mu vaktimiz?

Harcamazsan yoksun diyor bize yeni dünya. Halbuki varız. Durduğumuz yerle, yürüdüğümüz, kokladığımız, konuştuğumuz, sevdiğimiz şeylerle değil mi asıl alışverişimiz? Almaların ve vermelerin en güzeli, paranın geçmediği şeylerle değil mi? Ne yaparsak hepsi onlar için değil mi? Daha çok sevileyim, daha çok isteneyim, daha çok olayım. Öyle olunmuyor işte daha çok. Daha az olmanın yolu o. Hediye dükkanından çıkış yok zira.

Dükkan arayıp, endişeler içinde ayakkabıma bir ayakkabı, elbiseme bir elbise ekleyeceğime, oturup bir kafede arkadaşlarımla uzun bir sohbete daldım bu akşamüstü. Gözlerimizi kapatıp, kendimizi çizdik bir kağıda. Psikolojide böyle bir şey varmış, kendini nasıl algıladığını görmenin bir yoluymuş. Çizdik, Allah’ım ne tuhaf yaratıklarmışız meğer, biraz da komik. Tek tek yorumladık. Ve yeni bir ayakkabının götüreceğinden daha fazla yol aldık.

Amman tüketmeyelim yazısının altına bu gelmez ama dayanamıyorum, kardeşim o benim. Ta New York’lara gitti tek başına, şirketini kurdu, apple aplikasyonu şirketi. iPad için yaptığı ilk oyunu çıktı.

Bir gün, bir bilgisayar oyununa bakıp gözlerimin dolacağı hiç aklıma gelmezdi. Ama oldu işte. Onkaworks’un ilk oyunu çıktı.(www.onkaworks.com) Adı, ‘UP U GO’. Bir dede var, gökyüzünde balonlarla uçuyor. Balonları şişirerek veya patlatarak bir şeyler topluyorsun, bir şeylerden kaçıyorsun. Kardeşim Onur, yolun açık olsun.

Ha, bunu da tüketmiyim diyorsanız, there you go!

Yazarın Tüm Yazıları