Tufan Türenç: Bazı gazeteci neden istenmez?

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Yıl 1994... Tansu Çiller başbakan. Türkiye'nin ekonomi profesörü sayesinde duvara tosladığı günler...

Enflasyon yüzde 150'lere vurmuş. Bu, cumhuriyet tarihinin rekoru...

Ülke derin bir ekonomik krizin sıkıntısı içinde...

Sabah gazetede günlük işlere dalmak üzereyken Tansu Hanım'ın basın danışmanı Mehmet Bican'ın aradığını bildirdiler.

‘‘Tufan Bey, sayın başbakanımızın bir mesajını iletmek istiyorum. Sayın başbakanımız yarın Sinop'a yapacakları geziye sizin katılmanızı rica ediyorlar.’’

Bizim mesleğin geleneğidir. Devlet büyüklerinden gelen davetlere iki elimiz kanda olsa katılmaya çalışırız.

Ben de hiç düşünmeden Başbakan'ın bu çağrısına uyacağımı Mehmet Bican'a bildirdim. Bican olumlu yanıt alınca ikinci mesajı iletti:

‘‘Sayın başbakanımız yarın sabah Ankara'ya özel uçakla gidecekler sizin de kendisine katılabileceğinizi söylediler. Ankara'da büyük uçağa geçilecek ve Sinop'a devam edilecek.’’

Ertesi sabah saat 08.00'de Atatürk Havalimanı'na gittik. Bir süre sonra Başbakan'ın özel uçağına alındık.

Beş on dakika sonra Başbakan geldi. Hemen havalandık.

Tansu Hanım çok üzgün ve düşünceliydi. Belli ki ekonomik kriz onu çok sarsmıştı. Morali hayli bozuktu.

Uçakta benden başka Sabah Gazetesi'nden Cengiz Çandar vardı.

* * *

Ankara'ya ininceye kadar Tansu Hanım'a çeşitli sorular sorduk.

Sorduğum bazı soruların Tansu Hanım'ı kızdırdığını anladım ama halkın merak ettiği her konuyu Başbakan'ın hoşuna gitmese de irdelemeyi sürdürdüm.

Neyse, pek de tatlı geçmeyen sohbetten sonra Ankara'ya indik.

Tansu Hanım Genelkurmay'a gitti, biz geziye Ankara'dan katılacak gazetecilerle birlikte Başbakan'ı alanda bekledik.

O gün PKK'nın Zile kampını bombalamıştık. Başbakan bu konuda bilgi almak için Genelkurmay'a gitmişti.

İki saat sonra Başbakan geldi. Milletvekilleri ve gazetecilerden oluşan kalabalık bir grubun katıldığı Sinop gezisi başladı.

Gezi boyunca Tansu Hanım'la bir daha konuşma fırsatı olmadı. İstanbul'dan gelirken gösterdiği ilgiyi göstermedi.

Yani daha açıkçası yüzüme bile bakmadı.

Ondan sonra Tansu Hanım bir iki zoraki telefon konuşması dışında benimle bir daha diyalog kurmadı.

Ben de kendisini aramadım.

Yani politikacı-gazeteci ilişkimiz hemen hemen sona erdi.

* * *

Tansu Hanım'ın gazeteciler, gazeteler ve televizyon kanalları arasında ‘‘Benden, benden değil’’ diye ayırım yaptığına son günlerde fazlaca tanık olunca bu olayı anımsadım.

Özel uçağına davet ettiği gazetecinin hoşuna gitmeyen soruları sorduğu için bir daha yüzüne bakmayacak kadar demokrat olduğunu vurgulamak için de bu olayı size anlatıyorum.

Eğer o gezide Başbakan'ın hoşuna gidecek sorular sorsaydım ve daha sonra övgü dolu yazılar yazsaydım Başbakan'ın iltifatları sanırım sürecekti.

Davetler de birbirini izleyecek, Çiller'in çok yakınında bir gazeteci olacaktım.

Olmadı. Olamazdı da zaten.

İşte başımdan böyle bir olay geçtiği için Tansu Hanım'ın bugünkü ‘‘Şu gazeteciyi isterim, şunu istemem. Bana istediğim sorular sorulmazsa ekrana çıkmam, demeç vermem’’ demesini hiç yadırgamıyorum.

Çünkü Tansu Hanım'ın demokratlıkla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını bunu yaşamış bir insan olarak çok iyi biliyorum.

Hálá anlamayanlara duyurulur.



Yazarın Tüm Yazıları