Tufan Türenç: Aman dikkat! Prof'lardan ağzımız çok yandı...

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Başbakan Bülent Ecevit o güzel ve zarif Türkçe'siyle Bakanlar Kurulu'nu açıklarken 9 profesörün adını sayınca doğrusu içim fena halde buruldu.

Yüreğimi bir tuhaf korku dalgası sardı.

Şunu belirteyim ki bu duygularımın ve korkularımın profesör bakanlarımızla hiçbir ilgisi yok.

Üniversitelerimizde bilimsel çalışmalar yapan, bu ülkenin gençlerini yetiştiren profesörlerimiz, doçentlerimiz de sakın alınmasınlar.

İçimin burulması ve duyduğum korku onlarla da bağlantılı değil.

Onlar da kabul ederler ki biz toplum olarak iki profesörden çok çektik.

O nedenle ben bu duygulara kapılmakta haklıyım.

Bu iki profesörü çok iyi tanırsınız. Biri Necmettin Erbakan.

Bu zatın başımıza ne çoraplar ördüğünü, hálá da örmeye devam ettiğini hepimiz biliyoruz.

Bunları uzun uzun burada yinelemekte bir yarar yok.

Zaten nasıl bilim adamı olduğunu bir türlü anlayamadığım bu zatın marifetleri değil bu köşeye, ciltlere sığmaz.

Dileriz bir daha bu ülke Necmettin Erbakan adlı bu zatla boğuşmaz.

* * *

İkinci profesör ise hepinizin tahmin ettiği gibi Tansu Çiller...

Bu hanım Erbakan'dan çok sonra piyasaya çıktı ama ona zaman zaman rahmet okuttu.

Hatta kafasının içinde binlerce tilkiyi kuyruklarını birbirine değdirmeden dolaştıran Hoca'yı parmağında oynattı.

Demirel'in ‘‘Onu tanımak için bir ömür yetmez’’ dediği Hoca gibi bir adamı tongaya düşürüp başbakanlıktan kuzu kuzu istifa ettirdi.

O Hoca ki 1970 öncesi Odalar Birliği Başkanlığı seçimini kaybetmesine rağmen koltuğu bırakmamakta ısrar edince zamanın başbakanı Demirel tarafından polis zoruyla dışarı atılmıştı.

Oturduğu koltuktan kalkmamasıyla ünlü olan Hoca'yı Çiller nasıl kandırdı hálá şaşarım.

Sadece bu mu?

Kendileri, başbakan olur olmaz ülkeyi ekonomik yönden çökme noktasına gitirmeyi başarmış ünlü bir ekonomisttir.

Doları bir gecede 14 bin liradan 41 bin liraya fırlatarak cumhuriyet tarihinin rekorunu da kırmıştır.

Söylediği yalanlar, iktidarını sürdürmek için çevirdiği dolaplar ve devirdiği çamlar unutulacak gibi değildir.

Onun da maceralarını değil bu köşe, ciltler almaz.

Dilerim bakan profesörlerimiz başarılı çalışmalar yaparlar da bu iki meslektaşlarının bıraktığı kötü izlenimi silerler.

* * *

İçimin burulmasına neden olan ikinci olay ise Abdullah Öcalan'ın duruşmasına Avrupalı dostlarımızın gösterdiği ilgi.

Sanki yargılanan bebekleri bile gözünü kırpmadan öldürten bir cani değil de haksızlığa uğramış masum bir insan.

Yüzlerce gazeteci, parlamenter gözleri yaşlı Mudanya'ya doluştular.

Anlayamadığım, bu katili bu kadar seviyorlardı da neden adam kapı kapı dolaşırken alıp bağırlarına basmadılar?

Yakalanıp içeri tıkılınca mı kıymetli oldu?

Bu katilin adil bir şekilde yargılanıp yargılanmayacağını merak ediyorlarmış. Onun için gelmişler.

Hiç üzülmesinler, en adil şekilde yargılanacak ve hak ettiği cezayı yiyecek.

Unutmasınlar, on binlerce masum insan bu katilin emriyle katledildi, sakat kaldı.

Yüz binlerce insan da anasız, babasız, kocasız, nişanlısız...

Bu insan kasabı on binlerce anaya, babaya evlat acısı tattırdı.

Kandırıp dağa çıkardığı gepegenç çocukların eline silah verip onları öldürmeye, ölmeye görderdi.

İşte uygar Avrupalılar böyle bir katilin adil yargılanıp yargılanmayacağını merak ediyorlar.

İnsan biraz utanır.



Yazarın Tüm Yazıları