Taşındık

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Nihayet oldu. ‘‘Arama’’ ve ‘‘kiralama’’ya kıyasla işin en zor bölümü olan ‘‘taşıma’’yı gerçekleştirdik. Bir de rekor kırdık. ‘‘En uzun taşınma’’ rekoru. Topu topu 2 koltukla 3 yatağı 50 metre öteye götürdük. Tam 1.5 ay sürdü. Sanki Topkapı Sarayı’nı taşıdık.

***

İşin uzaması aile içindeki fikir ayrılığından. Daha önce bahsetmiştim, annem İzmir’de yaşıyor. Bir süredir bir taşla üç kuş vurmak üzere İstanbul’da bulunuyor. Birinci kuş hasret gidermek. İkincisi telefonda verdiği talimatların yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek. Üçüncüsü yeni talimatlar vermek. Bu arada bir de taşınma işi çıkınca durum annem için kaymaklı kadayıf haline geldi.

***

Zina gibi

Kendisi son taşınmasını 22 sene önce yapmıştı. Hani kırılacak eşyaların gazetelere sarılıp kolilere bizzat doldurulduğu senelerde. Sistemdeki son gelişmelerden haberi yok.

Biz ise haberdarız. Taşıma şirketlerinin, uzman ekip ve ambalaj malzemeleriyle gelecek her şeyi toplayıp yeni eve yerleştirdiklerini, ev sahibinin hiçbir şeye el sürmediğini biliyoruz. Bunu anneme de anlattık. Katiyen aklı yatmadı. Bıyıklı bir adamın yatak odamıza girip şifoniyeri boşaltması annem için ‘‘Zina’’dan farksız.

***

Çatlak var

Taşınmanın şekli hususunda annemle münazara halindeyken kardeşim taşınacağımız apartmanın girişindeki kirişte çatlak gördü. Hadi bakalım! Tam da bugünlerde sen kalk, çatlaksız evden çatlaklı eve taşın. Adama deli derler.

Peşinatlar, depozitler, komisyonlar verilmiş, tadilatlar boyalar yapılmış, annem nakliye şirketi konusunda kıvama getirilmek üzere... Ne yapacağız şimdi? Yapacağımız şu: Apartmanın 900-1000 tane ‘‘Artçı şok’’ sınavından geçmesini bekleyeceğiz ki bu da Rasathane verilerine göre 10 güne tekabül ediyor.

Nitekim öyle yaptık. Çok şükür apartman çatlağını büyütmeden, kirişinin akıyla çıktı sınavdan.

***

Mal bildirimi

Bu arada Fadime -ki kendisi aslında müstakil bir yazı konusudur - yükte hafif ne varsa peyderpey yeni eve taşıyor. Misal, bakkala giderken eline iki tencere bir tuzluk alıp götürüyor. Yakına taşınıyoruz ya günde böyle 10-15 sefer yapıyor. Sayesinde her iki ev de yaşanmaz durumda. Tabaklar bir evde, çatallar öteki evde olduğundan yeme içme durumu tamamen ortadan kalktı. Havluların hepsini götürmüş. Eski evde yıkadığımız ellerimizi bir koşu gidip yeni eve kuruluyoruz.

Taşıma şirketiyle anlaşıp gün tayin ettiğimizde ortalıkta taşınacak pek bir şey kalmamıştı. Ancak bunun yalnızca bizim fikrimiz olduğunu şirket elemanları eve gelince anladık. Eşyayı görünce silindiri ellerinde kalakaldılar. Telefonda eksik mal beyanında bulunmuşuz, orta boy kamyonla gelmişler. ‘‘3-4 sefer yaparız, ilave ücret alırız’’ dediler. Adamların karşısında parti lideri konumuna düştüm. Bir farkla onlar eksik bildirdikleriyle kalıyorlar, ben bunun için ceza ödeyeceğim. Enayi miyim? Değilim. Onun için geldikleri gibi gittiler.

Benim için güne değişik bir başlangıç oldu. Daha önce hiç sabahın seher vaktinde nakliyecilerle dalaşmamıştım.

Kolibasil

Neticede başka bir şirket bulundu ve taşınıldı. Tabii ki bu cümle kadar kısa olmadı, ama burada nasıl yükleyip nasıl indirdiklerini anlatacak değilim. Sadece konuyla ve kendimle ilgili iki tespitimi aktaracağım.

Birincisi koliye giren bardak, çanak, alet, edevat, v.s., koliden çıkarken çoğalıyor. ‘‘Nereden çıktı bu?’’ diyecek olursanız; küçük eve bal gibi sığarlarken büyük eve sığmamalarının başka bir izahı olamaz.

İkincisi artık benim uzaktan da olsa ‘‘koli’’ görmeye tahammülüm yok. Ne gideceği yere varmadan altı açılan klasikleri, ne de petrol varili kılığındakileri... Hatta ‘‘kolibasili’’ni bile duymak istemiyorum.

***

Yaşasın

‘‘Aferin’’ almaktan hoşlanmayan var mıdır? İnsanoğlunun yaptığı her işte, attığı her adımda takdir edilme isteği vardır. İnkar edene katiyen inanmam. Ben çok hoşlanıyorum doğrusu. Ayrıca bu işte yeni olduğum için çok da ihtiyaç hissediyorum.

Sizler çeşitli yollarla beğeninizi iletip beni yüreklendiriyorsunuz. Geçtiğimiz pazar gününden beri artık yüreklenmenin ötesinde neredeyse kendini beğenmişin biri olup çıkacağım. Sebebi FÜSUN AKATLI. VARLIK dergisinin son sayısında benden söz etmiş. Hem de övgüyle. ‘‘Bunu neden köşende yazıyorsun?’’ diyebilirsiniz. Bende yalan yok. Övünmek için yazıyorum. ‘‘Usta’’lardan aldığım referanslara bir yenisi eklendi. Az şey mi? Uçuyorum galiba.

Mış muş...

Sağlık Bakanı Durmuş ‘‘Türk'ün dostu Türktür’’ demiş.

Doğru.

Onun için hepimizin belinde silah var,

Onun için başarılı olanı paçasından tutup aşağı çekiyoruz,

Onun için insanların altında kalacağı binalar inşa ediyoruz,

Onun için trafikte ‘‘Önce ben’’ diyoruz,

Onun için otobüste, vapurda, sokakta, asansörde gördüğümüz herkese pislik koklamış yüz ifadesiyle bakıyoruz.

İktidarsız erkeğe sinir nakli yapılacakmış.

Mutluluk çubuğu, Viagra, şimdi de bu. Kızlar, görüyorsunuz tıp bizim mutluluğumuz için seferber oldu.

Verilere göre yapıların yüzde 85'i hatalıymış.

Geri kalan yüzde 15'i de yıkıldı zaten.

Clinton'lar ev satın almışlar.

Şu ‘‘yeşil panjurlu ev’’ saplantısı herkeste var demek ki. Baksanıza koskoca beyaz badanalı saray yetmedi.

Depremde evi yıkılan Fadime Usta, Ecevit'e ‘‘Biz ne olacağız?’’ diye sorunca hakkında soruşturma açılmış.

Böylece sorusunun cevabını almış oldu.



Yazarın Tüm Yazıları