Serdar Turgut: Yetti ama Afet







Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Eve gelen yeni bayan ile başım dertte. 24 saat ilgi istiyor ve bunu alabilmek için hiç uyumamaya bile razı. Bebeklerin uykuya ihtiyacı olduğu söylenirse de inanmayın; çünkü o daha dört aylık ama hiç uyumuyor ki.

AMERİKA'da benim çok sevdiğim bir kavram var. ‘‘Quality time’’ diyorlar buna.

Yani insanın kendisine özel, kaliteli, keyifli geçirdiği bir zaman dilimini tanımlıyor bu kavram.

Geçenlerde hava çok güzeldi.

Dört aylık köpeğimiz Afet ile birlikte bir ‘‘quality time’’ denemesi yapmaya karar verdim.

Bir teneke gazozumu ve Afet'i de yanıma alarak güneş gören bir yere çöktüm.

Amacım kitabımı okumak.

James Hynes'in ‘‘The Lecturer's Tales’’ini taa Amerikalardan üstelik Amazon'un hızlı posta servisiyle getirttim. Yani anlayacağınız, kitaba bu kriz döneminde birçok işletmeyi ayakta bile tutabilecek miktarda yatırım yaptım.

Neyse, işte o kitap, gazozum ve Afet çıktık bahçeye.

*

Daha oturur oturmaz Afet yeni açılmış gazozumu yere döktü.

Sonra da gazozu yalayarak içti.

Çok kıskandım onu çok; çünkü dolaptaki son gazozdu. Bende de kafein bağımlılığı var, o kolalı şeylerden içmediğim takdirde şak diye düşüp bayılabilirim bile.

Afet biraz daha büyük olsaydı onu öldürebilirdim, ama bebekleri sevmesem de onların öldürülmesine, hiç değilse şimdilik karşıyım. Onun için bir eyleme geçmedim.

*

Ben Rana ile tanıştığım ilk günden bu yana bir dakika bile dinlenme fırsatım olmadı.

Bu birçoğunuza son derece acıklı gelecektir biliyorum. Hatta abarttığımı bile zannedenler olacaktır.

Ama geçen gün hayatım gözlerimin önünden şöyle bir şerit gibi geçti ve anladım ki ben son derece yorgun bir insanım geldiğim noktada.

Dinlenemiyorum abi.

Şöyle iki dakika bile kendi başıma kalsam ve kadınların olmadığı bir dünya düşlemeye başlasam hemen Rana işe müdahale ediyor.

Özel bir içgüdüsü mü ne var, bilemiyorum. Genler hemen harekete geçiyor ve ‘‘adam dinleniyor, adam rahat etmemeli, gerekirse adam ölmeli’’ çağrısı yapıyor ona ve hemen bana bir iş buluveriyor.

O gün de aynı şey oldu. Daha kitabımdan yarım paragraf bile okuyamadan onun ‘‘Serdar’’ diye çağıran sesini duydum.

Duymamış gibi yapsam da faydası yok; çünkü tecrübeyle sabit, gelir arar beni.

Afet'i bağladım, kitabımı yere koydum ve gittim.

*

Bana o anki emirleri neydi, bunun önemi yok, o nedenle anlatmıyorum. Günde bunlardan bin adet filan oluyor zaten ve çoğu da yapılmasa hayatta hiçbir şeyin değişmeyeceği türden şeyler.

Zaten o da bunları beni yerimden kaldırmak için özel olarak düşünüyor, yoksa özel bir mana aradığından filan değil.

Emirleri yerine getirdim ve şansım yaver giderse bir dakikadan fazla belki dinlenebileceğim mekánıma geri döndüm.

*

Geri döndüğümde kitabım yoktu sevgili okurlar.

Daha doğrusu şeklen vardı.

Kalın cildi vardı, ancak arasındaki sayfalar yoktu.

Afet son derece keyifliydi. Karnı şişmişti hafiften ve yere sırtüstü yatıp karnını okşamamı istedi.

Uzun lafın özeti, AFET KİTABIMI YEMİŞTİ.

Şimdi o kitabın sonunu hiç bilemeyeceğim; çünkü ekonomik kriz nedeniyle yeniden aynı kitaba verecek döviz bende kalmadı.

*

Okuyacak kitap kelimenin tam anlamıyla bitince, baktım yapacak bir şey yok, bari Afet ile yürüyüşe çıkayım dedim.

Bunun bir avantajlı yanı da Rana'nın sesinin ancak 3 kilometreden beni çağırmaya yetecek kadar yüksek olmasıydı. Yürüyüşteyim diyerek 3 kilometre sınırını bir aştım mı yırttım demekti.

Yürümeye başladık. Bir süre sonra Afet ilerdeki patikanın derinliklerine doğru havlamaya başladı

Baktım bir eşek geliyor ilerden. Güldüm Afet'e, eşekten korkuyor diye.

Simsiyahtı eşek ve birden 30 kilometre filan hızla üstümüze koşmaya başladı.

Afet aynen geriye kaçmak istedi.

Ben dengede durmaya çalışırken üzerimize gelen şeyin eşek değil bir köpek olduğunu dehşet içinde fark ettim.

Onun arkasında da aynı derecede dehşet içinde bir kadın, ‘‘Merak etmeyin, bir şey yapmaz’’ diyerek koşuyordu.

Tabii canım, merak etmem, emrin olur. Eşek kadar büyük simsiyah bir köpek. Ağzından akan salyanın büyüklüğü bizim Afet kadar ve Afet beni sürükleyecek güce sahip.

Eve doğru koşmaya başladım. Vardığımda Rana'nın evin kapısını kitlemiş olduğunu gördüm. Kurtarın beni diye haykıran sesimi de ya duymuyor ya da duymazlıktan geliyordu.

Panikten anahtarı da deliğe sokamadım.

Sonunda Danua cinsi köpek yanımıza geldi. Afet panikten kucağıma çıktı ve aslında dost olmak isteyen dev hayvan benim suratımı tek dil vuruşuyla baştan aşağıya ıslattı.

Ve gitti. Rana ondan sonra gelip kapıyı açtı ve bana ‘‘Amma da terlemişsin, suratın su içinde kalmış’’ dedi. Afet korkudan ve Rana'yı görmenin de sevinciyle pantolonuma işedi. Bütün bunlar yarım saat içinde filan oldu.

Yazarın Tüm Yazıları