Sarışın ve açık kadın başı!

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, İngiliz The Times gazetesi muhabiri ile yaptığı söyleşide şöyle bir cümle kullanıyor:

"Ben sizi sarı saçlarınızın açık olmasından dolayı yargılamıyorum."

Gazetelerde yayımlanan haberlerden bu sözün hangi bağlamda söylendiğini anlamak kolay değil.

Vurgu sarışınlığa mı yapılıyor, yoksa başın açık olmasına mı?

Benim anladığım, her ikisine de vurgu yapılıyor. Böyle olmasaydı, muhabirin sarışınlığını işin içine karıştırmanın ne anlamı vardı?

Hayrünnisa Hanım, ülkemizdeki türban ile ilgili tartışmanın bu tür bir yadırgamadan kaynaklandığını mı düşünüyor ki böyle bir cümle kuruyor?

Esasen bu cümle, söyleyenin gözlerden kaçırmak istediğini de ele veriyor. Bilinçaltının dışa vurumu!

Hayrünnisa Hanım, belli ki içten içe başı açık ve de sarışın olan bir kadının "otomatik olarak" kışkırtıcı, günaha davet edici olduğunu düşünüyor.

"Sizi yargılamıyorum" derken cümleyi kuruş tarzı aslında "katı bir yargıyı" ifade ediyor.

Hayrünnisa Hanım, gazetede belirtildiğine göre "türban meselesine kişisel özgürlükler temelinde" yaklaşıyormuş.

Ancak, kendisi türban takma özgürlüğünün varlığını "fark edebilmek için" neden evlenene kadar bekledi, elbette bununla ilgili bir açıklaması yok.

YABANCI MEDYA HAYRANLIĞI VE KRAL'IN HEDİYELERİ
DEVLETİMİZİN zirvesinde yer alanların "yabancı medya hayranlığı" dikkat çekici.

Bütün özel demeçler ve açıklamalar yabancı gazete ve televizyonların muhabirlerine yapılıyor.

Türk gazetelerinden ağızlarından okuyabileceğiniz şeyler ya herkese açık toplantılarda atılan nutuklar ya da özel uçakla maiyette gezdirilen gazetecilere yapılan toplu açıklamalardan ibaret.

Bunun nedenini hep merak ederim.

Bir ihtimal, devlet büyüklerimiz, Türk medyasına özel söyleşi yapıp, gazeteciler arasındaki mesleki rekabette etkin rol almak istemiyorlar.

Ancak "medya ve gazeteci tercihlerini" açıkça ortaya koymaya çekinmediklerini de biliyoruz. O nedenle bu gerçekçi bir çözümleme değil.

Bence asıl neden, yabancı medyanın bizim meselelerimize "yeterince uzak" oluşu.

Yağdanlık gazetecilere çanak soru sordurmaya benzer bir avantaj yaratıyor bu durum ve üstelik fotoğraflar da yabancı gazetelerde çıkıyor!

Ahmet Hakan, yabancı gazetecilere sormak istediği bir soru ile ilgili çağrı yaptı.

Benim de bir ricam var, Batılı meslektaşlarımızdan. Benim yerime sorup, yanıtını da bana gönderirler mi acaba?

İşte sorum: Suudi Arabistan Kralı’nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine getirdiği pahalı armağanlar ile ilgili nasıl bir işlem yapıldı?

Bu hediyeler kanunda yazılı süre içinde kayda alındı ve Hazine’ye devredildi mi?

Bütün yasal gerekler yerine getirildiyse, aylardır bu sorunun yanıtını neden alamıyoruz?

TBMM’de "milli irade" temsilcilerinin bu konuyla ilgili verdikleri soru önergeleri, yasal süre defalarca aşılmış olmasına rağmen neden yanıtlanamıyor?

KRAVAT CEPTEYMİŞ!
GEÇEN gün özel giysi istenen bir davete yaka bağır açık, spor bir giysi ile katılan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı eleştirmiştim.

Bakan Yıldırım, meğerse o toplantıda bir plaket almak ve plaket dağıtmak için kürsüye çıktığında konuşmasının başında şöyle demiş: "Kıyafetim için kusura bakmayın. Araziden geliyoruz. THY’nin Sinop hattı açılışına katıldık. Ondan böyle giyindim."

Bu bilgiyi aldığımın ertesi günü Milliyet’te yayımlanan bir haberde de Bakan Yıldırım’ın "Sinop hattı açılışı" sırasında çekilmiş bir fotoğrafı yayımlandı.

Bakan Yıldırım o gün THY uçağı ile Sinop’a giderken kravatlı görülüyor.

Akşam davete giderken giydiği giysi ile gündüz giydiği giysi arasındaki tek fark bu.

O zaman bize de kravatın neden çıkarıldığını sormak kalıyor tabii.

Herkesin son derece ağır ve ciddi giysilerle geldiği bir davette, madem ki açık renk giysiyi değiştirecek zaman da yoktu, hiç olmazsa kravat yakada tutulabilirdi.
Yazarın Tüm Yazıları