Ruhlarımıza yapışan kum taneleri

"Dalgalar nereye gider baba?" Kızım Ütay, geçen yaz Yassıada açıklarında bu soruyu sormuştu: "Dalgalar nereye gider?"

Kızım, sert poyrazın kaldırdığı denizi yarıp ilerleyen Halki’nin havuzluğunda can yeleği sırtında, dalgaların köpüklü tepelerine bakmış bakmış ve birdenbire bu soruyu yöneltmişti. Denizin dinmez deviniminin küçük bir çocukta yarattığı merak ve şaşkınlık. Ben anlatmaya çalışırken, yeni duyduğu her şeyi zihnine kaydederken yaptığı gibi, "Hı. Hı. Hı..." diyordu.

Çocukluk anılarının her zaman çok belirleyici olduğuna inandım. Sevgilerin, korkuların, beğenilerin oluşumunda ilk karşılaşmaların, ilk tanışmaların rolü tartışılmazdır. Yeni aldığım bir kitabın Eliane George imzalı sunuş yazısı, bu görüşümü çok hoş bir metafor ile destekliyor. George, "Çocuklar çekilmemiş filme benzer. Deklanşöre basılır ve anılar tüm yaşam boyunca taşınmak üzere çocuklara işlenir" diyor. Aynen katılıyorum.

Kızımın deniz anıları kimbilir onun belleğinde nasıl yer alıyor. Yaşarsam göreceğim.

*

Bu kitabı yeni keşfettim. İngilizlerin "sehpa kitabı" dedikleri türe aitmiş gibi görünen, cüssesi ile dev bir kitap. Adı: Deniz. "Sehpa kitabı" terimi, boyutları nedeniyle ancak bir sehpa ya da masa üzerine konup okunabilen ve ancak bir kez bakılıp sonra unutulan, birer dekorasyon unsuru haline dönen kitaplar için kullanılır.

Thames & Hudson tarafından 2002 yılında yayınlanan "Deniz" kitabı ise farklı. Fransızların en ünlü deniz fotoğrafçısı Philip Plisson’un 197 fotoğrafı, biri romancı iki kadın yazarın güzel metinleri ile sunuluyor. Fotoğraflara bakıp metinleri okuduğum birkaç saat boyunca buralardan kalkıp epey uzaklara gittim.

Seyir halindeki bir süper-tankerin pruvasında yarattığı müthiş güç ile oynaşan yunusun hınzırlığı, tersanede dev bir gemiye zehirli boya atan işçinin kıpkırmızı yalnızlığı, denizin çekilmesi ardından çamur içinde istiridye toplayanların mücadelesi, yarışan yelkenciler, fırtınayla boğuşan balıkçılar, donmuş limanlar, dev dalgaların yıllar yılı usanmadan dövdüğü deniz fenerleri... Plisson, fotoğrafları ile denizin gücünü ve farkına varsınlar ya da varmasınlar insan yaşamına etkilerini tüm çıplaklığı ile sergiliyor. Fotoğrafçı belli ki eserlerini bu kitap ile geleceğe emanet etmiş.

*

Yolculuğun en güzeli akılda çıkılanıdır. Ben resimlere baka baka bir denizden diğerine savrulurken, amatör gözlerimin yakalayamayacağı fotoğraflar, o fotoğrafların çağrıştırdığı renkler, sesler, tatlar, kokular ve hepsinden önemlisi anılar yardımcım oldu.

Çoktan tab edilmiş çocukluğumu epeydir yanımda taşıyorum. Arada çıkartıp bakıyorum. Eminim siz de öylesiniz. Salonda duran büyük deniz kabuğu, kızınızın atmayı ısrarla reddettiği pet şişe içerisindeki deniz kumu ve yengeç kıskacı, bilinen bir sahilde ama bugün nerede olduğu bilinmeyen biriyle gün batımı sevişmesi. Ruhunuza yapışıp kalmış, hiç çıkmayan incecik kum taneleri.

Yani ne yaparsanız yapın, deniz içinizde; çıkartamazsınız!

DONLA DENİZE GİRME BAHSİ...

Geçen hafta ifşa ettiğim denize donlu girmiş olduğum gerçeği olay yarattı. Kendilerinin de bir zamanlar donla denize girdiğini söyleyen çok sayıda has İstanbulludan mesajlar aldım. Kulübümüz büyüyor; dikkat.

Bugün bu köşede gördüğünüz fotoğraf ise İngilizlerin, (buna özellikle dikkat) yani şu çok medeni İngilizlerin Londra’nın göbeğindeki Hyde Park’taki Serpentine göletine donsuz girmeye çalıştıklarının resmidir. Diğer fotoğraf ise aynı anadan üryan İngilizlerin polis takibinden kurtulup, İsmet İnönü’vari bir çivileme ile suya daldıklarını da gösteriyor.

Yıl 1926 ama olsun. Nereden nereye gelmişler baksanıza!

Islanmadan mideniz bulanmadan yelken yapın

Teknoloji herkesin işini kolaylaştırdı. Bilgi işleme gücü çok yüksek çipler ve var olan telefon hatlarından geniş bant veri aktarımını mümkün kılan modemler sanal dünyaları oturma odalarımıza taşıdı. Yelken de bu gelişmelerden nasibini aldı. Birbiri ardından çıkan çok gerçekçi yelken simülatörleri beceri gelişimine destek sağlıyor. Sürmekte olan açık deniz yelken yarışlarının heyecanını yaşatan internet siteleri ile bağlantılı gelişmiş programlar ise tehlikesiz heyecanlar sunuyor.

Yıllar önce, Macintosh’un Classic model bilgisayarını aldığımda normal iş programlarının dışında kafamı taktığım ilk yazılım Amerika’daki Posey adlı meçhul bir şirketin geliştirdiği yelken simülatörüydü. Çok basit ama etkili bir programdı. Teorik bilgimi geliştirmek için kitaplar okurken, bunları uygulamak için geceleri Classic’in küçücük siyah beyaz ekranında saatlerce sanal yelken yapardım. Yıl 1986 falan olmalı.

Yani yelken ile sanal alemin buluşmasının tarihi ciddi olarak gerilere gider. İlk yazılımın Macintosh için olması da rastlantı değil tabii ki. Windows’un ilk sürümleri böylesi bir iş için hiç de uygun değildi. Bilgisayar oyunlarının uzaylıları zaplamaktan ibaret olduğu günlerde Posey’nin Yelken Dinamikleri Simülatörü bir oyun değil ciddi bir öğrenme aracıydı.

Posey bugün de yelkenin temel ilkelerini sanal alemde öğrenmek isteyenlerin ilk gittiği adreslerden (www.poseysail.com) biri. Programları satın aldıktan sonra internet sitesinden hızlı internet bağlantısı ile bilgisayara indirmek mümkün. Kullanımı basit olan beş farklı yazılım sayesinde ıslanmadan, tuzlanmadan ve mide bulantısıyla uğraşmadan yelkenciliğin temel ilkelerinden yarış kurallarına uzanan bir yelpazede her şeyi öğrenmek mümkün. Ama Posey anlaşılan sanal alemin görsel oyunlarına başvurmaktan pek hoşlanmıyor, çünkü grafikleri hálá çok iyi değil.

Avrupa’da ise bir Alman yazılım şirketinin geliştirdiği simülatör, yelken alemini silkeliyor. Dördüncü sürümü çıkan Virtual Skipper, Posey’nin ürünleri ile kıyaslanmayacak bir görsel zenginlik sunuyor. (www.virtualskipper-game.com) Her ikisinde de işin temeli doğru anlatılıyor ama Alman yazılımı, hızlı bilgisayarların tüm getirisini gerçeğine çok yakın bir sanal dünya için kullanıyor.

Bu simülasyonlar ile dünyanın tüm önemli limanlarında -Rio de Janeiro’dan Marsilya’ya- çok farklı teknelerle yelken yapmak, teknelerin tüm fonksiyonlarını denetlemek mümkün. Yelkeni sevenlerin önce deneme sürümünü, beğenirlerse de 45 dolar olan bedeli ödeyerek oyunun tamamını indirmelerini öneririm. Hızlı bir internet bağlantısı gerekiyor, çünkü indirilen dosya çok büyük; 565 megabyte.

Geniş bant internet bağlantıları, uydulardan sağlanan görüntülerin yaygınlaşması ve hızlı çipler, tehlikelerle dolu açık deniz yarışlarını da bilgisayar ekranlarına getiriyor.

Volvo Okyanus Yarışı’nın 19 Şubat’ta başlayan Wellington-Rio de Janeiro ayağını gerçek zamanlı olarak izlemek isterseniz, www.volvooceanrace.org/ virtualspectator/ adresini ziyaret edip, oradan bir programı indirmeniz gerekiyor. Bu ücretsiz yazılımı indirip açtıktan sonra kısa süre içinde otomatik olarak kurulan internet bağlantısı ile yarışta son durum güncellemesi yapılıyor ve dev teknelerin Güney Okyanusu’ndaki yarışı izlenebiliyor. Kuşkusuz gerçek değil ama uydu bağlantısı sayesinde anında güncellenen grafikler ile yine de çok heyecanlı ve etkileyici.

Yelkenci değilseniz ama bu işten hoşlanabileceğinizi düşünüyorsanız, bu web sitelerini ziyaret etmenizi öneririm.
Yazarın Tüm Yazıları