Özledim, sohbetini o sesini özledim

GEÇEN akşam kalabalık bir grupla, yemek için müzikli bir lokantaya gittik.

Udu ile şarkılar söyleyen bir sanatçı, tanımadığım bir çift için şu şarkıyı çaldı: "Özledim, teninin kokusunu özledim / özledim, sımsıcak nefesini özledim / özledim, sohbetini, o sesini özledim / gelmedin gözbebeğim, can yoldaşım gelmedin."

Şarkının bu sözlerini duyunca ayağa kalkıp etrafıma alıcı gözle bir daha baktım: Herkes çift gelmişti!

Teorik olarak, özlenmesi gereken kişi, herkesin kendi yanındaydı yani.

Baktım, çiftler birbirlerinin gözünün içine bakarak şarkıya eşlik de ediyorlardı.

Oysa şarkının sözlerine göre, normal olarak "özlenmesi gereken kişi" o sırada masada olmamalıydı. Ve bu da hadi cinayet demeyelim ama masadaki şişenin karşıdaki insanın kafasına patlatılması sonucunu doğurmalıydı.

Şarkının duruma uygun olmadığını düşündüm ama daha sonra fark ettim ki o çiftlerin çoğu birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı.

Benim "evli çift yemeği" diye tanımladığım bir durumdaydılar.

Yani erkek uzaklardaki bir noktaya gözünü dikmiş bakıyor, kadın ise kafasını denize doğru çevirmiş mehtabı seyrediyor!

Bunu fark edince rahatladım. Birbirleriyle hiç konuşmayan çiftlerin, birbirlerinin sesini özlemesinden daha doğal ne olabilirdi ki?

Verilen sözün tutulmasını istiyorum

ABDULLAH Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığının devam edip etmemesi Türk basınında ciddi bir bölünmeye yol açtı.

Bu tartışmada "Abdullah Gül adaylıktan çekilsinciler" tarafındayım.

Bunun bir tek nedeni var: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçim kampanyası döneminde, Cumhurbaşkanı adaylığı için elinde bir liste ile partileri dolaşacağını ve "uzlaşma arayacağını" vaat etti.

Seçim kampanyası boyunca bir tek kere bile "Bize Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirtmediler. Oyunuzu verin, biz de onu seçelim" demedi.

Bir seçmen olarak, AKP’ye oy vermemiş de olsam bu sözün tutulmasını bekliyorum.

Çünkü biliyorum ki AKP’ye oy veren birçok kişi oyunu kullanırken Başbakan’ın bu "uzlaşmacı tavrından" da etkilendi.

Bu durumda Abdullah Gül’e düşen, Başbakan’a sözünü tutması fırsatını vermektir.

O listede elbette Abdullah Gül’ün de adı olabilir. Uzlaşma onun üzerinde sağlanabiliyorsa ne ala.

Öte yandan Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığına itiraz gerekçelerinden biri de "eşinin AİHM’de türban nedeniyle Türkiye hakkında dava açması" gösteriliyor.

Sap ile samanın birbirine karıştırılması bu olsa gerek.

AİHM’ye başvurmak, haksızlığa uğradığını düşünen ve Türkiye içindeki hukuk yollarını deneyip sonuç alamayan her vatandaşın doğal hakkıdır.

Vatandaşlık haklarının kullanılması teşvik edilmesi gereken bir durumdur, cezalandırılması gereken bir davranış değildir.

İki áşık için tek kişilik bir yer!

BUGÜN sizlere dünya edebiyatında değeri çok sonra anlaşılmış bir yazardan söz etmek istiyorum.

Bu hafta sonu tatilinde okumak için bir şeyler arıyorsanız belki ilginizi çekebilir diye!

Yazarımız Anais Nin. "İçsel Kentler" başlığı altında topladığı beş ayrı roman Türkçe’de de yayımlandı. (Everest Yayınları)

Bu roman dizisinin üçüncü kitabında (Dört Odalı Kalp) şöyle bir şey yazmış: "Rango ile ikimiz her şeyden kaçıp, bir ada, tek kişilik bir yer bulmak istiyoruz; birlikte huzur içinde hayal kurabileceğimiz bir yer."

Bu cümleyi not etmiş olmamın nedeni, iki kişinin kaçıp, hayal kurabilmek için "tek kişilik bir yer" arıyor olmaları.

Bunu okurken "aşkın en güzel tarifi" diye düşündüm.

Öyle bir tarif ki gizemcilerin Tanrı aşkını da açıklıyor, biz fanilerin birbirlerine karşı hissettiklerini de!

Birbirlerinin duygularına karşılık veren iki kişi arasında kaçınılmaz bir "birlik" duygusu oluşur.

Kadın ve erkek (elbette aynı cinsten de olabilirler, homofobik değilim) kendi varlığının köklerini karşısındakine aktarır ve birlikte düşünmeye, istemeye ve davranmaya başlarlar.

Öyle bir an gelir ki artık sevgilinizi düşünmek zorunda bile kalmazsınız çünkü onu içinizde taşırsınız. Her anınızda, her adımınızda yanınızda olur.

Áşıkların "yaşamımın her anında aklımda sadece o var" sanrıları da bu nedenle gerçek bir duygudur.

Áşık olma davranışının bir tür büyülenme olduğunu düşünmemize neden olan şey de budur.

Aşk, küçük ayrıntılardan beslenerek ilerler ve sonunda iki bedeni, tek bir ruh içine hapseder.

Anais Nin’in áşıklarının, hayal kurabilmek için tek kişilik bir ıssız ada aramalarının nedeni burada yatıyor sanıyorum.

Ve bu öyle güzel bir kendinden geçiş halidir ki bir kere yakalayabilenin, sonsuza kadar sürmesi için elinden gelen her şeyi yapması sonucunu doğurur.
Yazarın Tüm Yazıları