Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Özal’ın son gezisi ve ölümü

RAHMETLİ Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü üzerindeki tartışmalar sürüp gidiyor, ortada kafa karışıklıkları bulunduğuna göre bunların giderilmesi için her şeyin araştırılması gereği ortada.

Haberin Devamı

O araştırmalar süredursun; Özal’ı çok yakından izlemiş muhabirlerden biri olarak son gezisindeki bazı izlenimlerimi ve yaşadıklarımı aktarmak isterim.

Tam o günlerde, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile anlaşmazlık nedeniyle Özal’ın Cumhurbaşkanlığından istifa edip siyasete dönmesi bekleniyordu.

Çok sayıda ANAP’lı milletvekili de bu nedenle partilerinden ayrılmıştı.

O milletvekillerine defalarca, “Bu hiç doğru bir karar değil” demiş biriyim.

SECDEDEN KALKAMAYAN ÖZAL

Fotoğraf da çektiğimden Özal’ın, basına açık tüm etkinliklerini izlediğim gibi az sayıda gazetecinin alındığı, kuş sütünün dahi eksik olmadığı yemeklere de katılmak için özel çaba gösterdim ve çoğunda da bulundum. Buhara’da Nakşibendi Türbesi gezildi, sonra yandaki mescitte namaz kılındı.

Çıkışta Özal’ı hiç iyi görmedim; yüzü simsiyahtı, mescidin tek basamağından inemedi, ayağını kaldırıp ayakkabısına sokamadı, tüm bunları ancak korumalarının yardım ile yapabildi.

Hâlâ da unutamadığım bu anı, daha sonra, namazda da bulunan istifacı milletvekillerinden Halil Şıvgın ile şu çerçevede konuştum:

- Halil Bey, Turgut Bey’i hiç iyi görmedim. Adım dahi atamadı. Siz bu adamı Köşk’ten indirip seçim otobüsünün üstüne nasıl çıkaracaksınız?

- Şükrücüğüm, sen merak etme; yine Mesut Yılmaz’dan yana ağır bastın. Biz o otobüse asansör yapar Turgut Bey’i yine üstüne çıkarırız.
Bu işin birinci perdesi; ama meğer bunun, yıllar sonra öğrendiğim ve gördüklerimi destekleyen bir önceki sahnesi de varmış.
Namaz esnasında, Özal epey süre secdeden kalkamıyor; ta ki yanındaki Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, namazını bozup kolundan tutup kaldırana dek.

Gerçi o anı Şıvgın’ın, “Nakşibendi Hazretleri huzurunda namaz kılmaktan çok etkilendi. Dualarını ağlayarak yaptı. ‘Huzuruna sıradan biri olarak değil, Cumhurbaşkanı olarak geldim’ dedi” diye anlattığını da belirteyim.

AZERBAYCAN’DA RAHATSIZLANDI

Çıkışta gazeteci Servet Kabaklı’nın mescit etrafından toprak aldığını gördü. “Hayırdır Servet” diye laf attı, “Hafize Ana’nın mezarına götüreceğim” yanıtı alınca da, “Al al, fazla al lazım olacak” dediğini ve o toprağın Özal’ın kabrine döküldüğünü de ilginç bir rastlantı olarak aktarayım.

Özal’ın çok yemek yediğini hepimiz görüyorduk, bununla da yetinmiyordu. Şanlıurfa milletvekillerinin geceki çiğköfte ikramlarını da hiç geri çevirmedi.

Çok yorgundu, bazı programlarının iptali önerildi, kısaltmayı tercih etti; ancak sona doğru Azerbaycan’da akşam yemeğinin ardından rahatsızlandı.

Dönüş yolunda da uçaktaki tablo hiç farklı değildi; kendisiyle konuşanlar olmasına rağmen zaman zaman uyukladığı ilk kez görülüyordu.
Hatta, Okluk Koyu’nda dinlenmesi için uçağın doğrudan Dalaman’a inişi de konuşuldu; ama Özal, “Bir-iki gün sonra giderim” dedi. Demek isterim ki, Özal’ın o günlerdeki yorgunluğunu ve Köşk’ten ayrılmak gibi tarihi bir kararın stresinin altında yaşadığını da unutmamak gerek.

Hatta, bu stresi yaşatanların samimi bir özeleştirisine de  ihtiyaç var.

 

Yazarın Tüm Yazıları