Osmanlı’nın Ermeni ressamları

Garo Kürkman’ın hazırladığı iki ciltten oluşan, alfabetik Ermeni Ressamlar kitabının Önsöz’ünde kitabın niteliği şöyle tanıtılıyor: ‘Osmanlı ve Türk ressamlarını ele alan yayınlarda, gerçek resmin Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kuruluşundan sonra ortaya çıktığı kabul edilmekte ve daha önceki resimlerin halk resimleri veya kahve duvarlarını süsleyen nahif eserler olduğu düşünülmektedir.

Oysa gerçekte nice ressamın eserlerinin çok eskiden beri başta sultan saraylarını süslediğini ve dönemin ileri gelenlerinin konakları dışında, yabancı ülkelerde ve bu ülkelerin müzelerinde de ilgiyle karşılandığını görmekteyiz.

Şimdiye kadar gereği gibi ele alınıp araştırılmamış bu konuyu seçme cesareti gösterip, tarihte kaybolmaya yüz tutmuş, 1600-1923 arası Osmanlı topraklarında doğmuş Ermeni profesyonel ya da amatör sanatçıları, eserlerini ve imzalarını bir araya getirmeye çalıştım.’

Ermeni Ressamlar kitabının hazırlanması tam 16 yıl sürmüş.

Bu tür kitapların hazırlanmasında en önemli engelin kaynaklara ulaşmak olduğu bilinen gerçektir. Yazılı, kitaplaşmış kaynakları dışında her şey bulunduğu zaman bir sorgulamadan, bir denetimden geçmek zorundadır.

Garo Kürkman, bazı kiliselerin kendisine yardımcı olmadığını, ellerinde eser bulunan bazı kimselerin de bu kitaba katkıda bulunmaktan uzak durduklarını belirtmektedir.

Araştırmacı, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi memleketlerdeki eserlerin de tüm araştırmalara rağmen bulunamadığını, ancak ilerleyen zamanda bulunanların yeni baskılarda ilave edileceğini belirtiyor.

Ermeni Ressamlar’da 17. yüzyılda Ermeni ustaların minyatürlerine değinilmekte, İncil süslemelerinin örneklerinden söz edilmekte.

Resim yapmanın başladığı dönemde, Ermeni sanatçıların da aralarında bulunduğu birçok kimsenin zamanın usulüne göre; yaptıkları resmin altına imza atmadıkları iddiasına, gerçeğine dayanarak, birçok resmin zamanın Ermeni ressamlar tarafından yapıldığını ileri sürmektedir.

Ressamların sanatlarını icra edebilmeleri, atölye açabilmeleri için devletten izin almaları gerekiyordu.

Bunun da ne kadar zor şartlarda alınabildiğini sayfamıza aktardığımız alıntıda okuyacaksınız.

Yabancı sanatçılar izin almalarının güçlüğü yanında ödüller de alıyorlardı.

Herhalde Osmanlı ülkesini ziyaret eden ünlü ressamlardan biri Ermeni asıllı Rus ressam İvan Ayvazovski’dir.

Garo Kürkman, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Türk hocalarını, kuruluş dönemini, oradaki Türk ressamları anlattıktan sonra, Batı’da eğitim görmüş, Paris’te iki yıl kalmış Yervant Osgan’ın hem Sanayi-i Nefise Heykel hocalığı, hem okul müdürü yardımcılığı, hem de Arkeoloji Müzesi’nde heykel onarım uzmanlığı yaptığından söz etmektedir.

Ermeni Ressamlar kitabının belirgin özelliği, bizim Sanayi-i Nefise Mektebi’nin çalışmaları, buradan mezun olan Türklerin çalışmaları ile birlikte dönemin Ermeni sanatçılarına da yer verilmesidir.

Türkiye’de resim ve heykel alanında yapılan birçok çalışmanın içinde Ermeni sanatçıların yeri ortaya konulmaktadır.

Osmanlı gravür sanatçıları içinde Tatikian’ı (Boğos Tatikyan) anmalıyız.

Ermeni Ressamlar’da birçok ressamın, gazetecinin dostu Agop Arad’a rastladığımda onun Tarabya resimlerini anımsadım, orada oturan Arad’ın yaşamını okumak, tablolarını bir kez daha görmek eski anılarımı canlandırdı.

Bir imparatorluk şemsiyesi altında yaşayan Ermeni ressamların, yalnız sanata değil, başka alanlara da hizmet verdiğini bu kitaptan öğreniyoruz.

Özellikle Batı ile temasa geçiş serüvenimizde ve tarihinde, onların da emekleri bu araştırmayla daha iyi anlaşılmış oluyor.

Çünkü kitap sadece Ermeni ressamların hayatını, eserlerini anlatmanın haricinde, bizim resim tarihimiz konusunda da okuru bilgilendiriyor.

Böylece çalışmaları bir temele oturtmak mümkün oluyor.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Vedat Türkali - Kayıp Romanlar - Everest

Ann Patchett - Bel Canto - Can

Y. Hakan Erdem - Unnomastica alla Turca - Kanat

Bican Usallı Silan - Dört Yapraklı Yonca - Epsilon

Mehmet Metiner - Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi - Doğan

KİTAPTAN

KONUSUNU İNCİL’DEN ALAN RESİMLER

17. yüzyıla kadar Anadolu Ermeni evlerinde duvara resim asma geleneğine rastlanmıyor. Bu nedenle de üretilen resimlerin kiliseye asılabilmesi için de konusunu İncil’den alması gerekiyordu. Bu döngünün doğal bir sonucu olarak, sanat ve sanatçının teşvik ve yönlendirmesi için gereken maddi destek eksik kalıyordu. Sanatçılar ürettiklerine karşı herhangi bir gelir beklemiyor ve umut da etmiyordu. Anadolu’da resim sanatını adeta keşfetmeye başlayan Ermeni ressamlar, dini eserleriyle tutunmaya çalışırken Avrupa’daki meslektaşları asil sanatseverler için olgun sanat pazarları geliştirebilmişlerdi.

YALVARARAK ALINAN İZİNLER

Osmanlı Devlet Arşivi, Tanzimat’tan sonra izin almaya çalışan yabancı ressamların dilekçeleri ve bunlara verilen yanıtlarla doludur. Çoğu zaman bu iznin alınabilmesi için ülkelerin elçileri yalvar yakar ricacı oluyor ve adı sanı belli ressamla birlikte sanatçının çalışmalarıyla beraber sarayın kapısını aşındırıyorlardı. Sultana sunulmuş bir dilekçenin özetinde, Londra’dan gelen İngiltere vatandaşı İstefanaki adındaki bir ressamın, İtalya’da bulunan Luka Dükası’nın portresini örnek göstererek, sarayda çalışma yapmak istediği bildiriliyor. Buna karşılık saray, tanınmayan bir modelin resminin örnek olamayacağını belirtip, bu sanatçının yeteneğini bir Osmanlı paşasının veya devlet yetkilisinin portresini yaparak kanıtlaması gereğini şart koşuyordu.

AVRUPA’DA GELİŞTİRİLEN RESİM

Minyatürden tuvale geçişle birlikte resim pazarının da oluşması, özellikle başkent İstanbul’da sanat değeri taşıyan eserlerin ortaya konmasına yol açmıştır. Avrupa’ya giden yetenekli ressamların kendilerini geliştirip, Batı tarzı resim prensiplerini edinerek ülkelerine dönmeleri, üretilen eserlerin kalitesinin yükselmesini sağlamıştır. Bu dönemde İstanbul’da yetişmiş Ermeni asıllı sanatçılara örnek olarak Ohannes Devletyan ve Kozmas Komitas Kömürcüyan’ı verebiliriz. İlkinin dört yağlıboya tablosu sırasıyla Beyoğlu’nda Üç Horan, Ortaköy’de Surp Asdtvadzadzin, Balat’ta Surp Hıreşdagabed ve Üsküdar’da Surp Haç kiliselerinde yer almaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları