Ortadoğu nereye? Türk dış politikası ne yöne? (1)

Türkiye’nin hiperaktif bir Dışişleri Bakanı var. Ankara’daki bakanlık binasında geçirdiği saatler, yurt dışındaki hareket sürelerine oranla pek az.

Haberin Devamı

Önceki gece yarısına doğru -48 saat önce Bahreyn ziyareti tasarlanırken söz konusu olmayan- Şam’dan Ankara’ya dönerken, aklını bir an önce Mısır’a gitmeye takmıştı. Şam’dan niçin Kahire’ye uçmadığına hayıflanıyordu.

Şam havaalanına bizi Türkiye’ye uğurlamaya gelen Büyükelçilik mensuplarına söylemiştim, “Siz bizim Ankara’ya döndüğümüzü sanıyorsunuz ama Ankara’ya ayak basmadan emin olmayın. Bakarsınız, bu gece Riyad ya da Kahire’ye gidebiliriz.”

Gerçekten de, Ahmet Davutoğlu,Dışişleri yetkilileri önümüzdeki iki hafta içindeki görüşme gündeminin yazılı bulunduğu listeye bakıp, Kahire’ye gitmesinin pek mümkün olamayacağına görürken, başını kaldırıp uçağın seyir haritasına bir göz attı. Hani, uçak Ankara’ya yaklaşmamış olsa, bu Mısır konusu Şam’dan havalandıktan hemen sonra aklına düşse, uçağın rotası havada bile değişebilirdi.

Haberin Devamı

Belki, bugün Kahire’ye gider, Çünkü sadece bugün öğledensonra Kahire’ye gidebilir gözüküyordu önüne konulan kağıtta.

Bu “hiperaktivite”si, bizi Bahreyn’den Şam’a uçacak iken, aniden gecenin bir vakti Katar’ın başkenti Doha’ya taşıdı. Sabaha karşı Doha’dan Şam’a uçmak için uçağa bindiğimizde, kendisine bir öneride bulundum, “Hazır, yola çıkmışken” dedim “bir de Bhutan’a uğrasak.” Gözlerini şaşkınla açıp “Ne var Bhutan’da” diye sorunca, “Stratejik Derinlik” kitabının yazarını canevinden vuracak gerekçemi söyledim: “Bhutan, Çin ile Hindistan arasında jeostratejik bakımdan çok önemli bir noktada. Stratejik ufukla bakılarak değerlendirilmesi gerekiyor. Hem nasılsa orada bir-iki sorun da vardır. Oraya gidip çözümüne yardımcı olmak gerek.”

Ahmet Davutoğlu’nun hiperaktifliği bu tür şakalara ilham veriyor.

Ortadoğu’da itibar kaybetme riski

Uçağın rotasını Bahreyn’den Şam yerine Doha’ya çevirdiğimizde, Bingazi’de Türkiye aleyhtarı gösteriler olduğunu, Türkiye’yi “Kaddafi yanlısı” olmakla suçlayan Libyalı göstericilerin, bayrağa karşı eyleme giriştiklerini biliyorduk.

Bu gelişme, Davutoğlu’nun bize “Türkiye’nin Misurata ve ardından Bingazi’den Libyalı yaralıları aldığı operasyon”dan gururla söz etmesinden bir kaç saat sonra cereyan etmesi, pek şaşırtıcıydı. Davutoğlu, Ankara-Bahreyn sohbetimizin büyük bölümünü söz konusu operasyona ayırmış ve bunu “Akdeniz’de gerçekleştirilmiş en büyük kurtarma ve tahliye operasyonu” olarak nitelemişti.

Haberin Devamı

Libya’da “insani yardım işlevi”ne öncelik veren, siyasi olarak ise hem Kaddafi’nin Trablus’u, hem de isyancıların Bingazi’sinde diplomatik temsilcilik bulunduran tek ülke Türkiye’nin, Trablus’tan gelen özel temsilciyi kabul ettiği, Bingazi’ye özel temsilci gönderdiği bir sırada gerçekleşen ve üstelik ertesi gün de devam eden Bingazi’deki Türkiye aleyhtarı gösteriler neyin nesiydi?

Her ne ise, “Arap sokağı”nın gözbebeği olan Türkiye’nin “yükselen imajı”nın “Arap halk kitlelerinin” sokağa döküldüğü, “Arap Devrimi” ya da “Arap baharı diye nitelendirilen bir “tarih dilimi”nde, tam da “geriye sarılması”nın başlangıcı olduğu ya da en azından buna çalışıldığı ve Türkiye’nin Ortadoğu’da “itibar erozyonu”nun başlatılmasına işaret ettiği kesindi.

Haberin Devamı

“Türkiye Kaddafi’nin utangaç müttefiki mi?” başlıklı bir yazıyı ta Libya’daki gelişmelerin en başında yazmış ve söz konusu “tehlike”nin farkında biri olarak, Türkiye’nin Ortadoğu’da ulaştığı noktanın, elbette ki, farkındayım.

Mısır’da zirve yapan Türkiye, Libya ile birlikte “Arap gönüllerinin zirvesi”nden aşağı inmeye riskiyle karşı karşıya. Bu “risk” Suriye’deki gelişmelerle daha da artmış vaziyette.

Türkiye-Fransa çekişmesi

Tunus’ta ilk kıvılcımını çakan, Mısır’da ise “merkez üssü”nü bulan Arap değişimci-devrimci depremi karşısında Türkiye’nin tutumu nedir?

Yanadır. Türkiye’de kendisi değişimi temsil eden, geleneksel dış politikayı değiştiren ve bu sayede “Geniş Ortadoğu”de bölgesel güç konumuna erişen bir iktidar var. Dolayısıyla, bu yapıdaki bir iktidarın, bölgede “değişim”den yana olması “eşyanın tabiatı” gereği.

Haberin Devamı

Bunu Mısır’da ortaya koydular da, niçin Libya’da ortaya koymadılar.

Burada haksızlık yapmamak gerekiyor; Gerek Tayyip Erdoğan, gerekse Ahmet Davutoğlu, Libya’da Kadaffi’nin gitmesi gerektiğini, koltuğunu bırakmasını, onun döneminin kapandığını çeşitli vesilelerle dile getirdiler. Mübarek’e yönelik olana oranla belirgin bir “lehçe farkı” ile ama yaptılar.

Türkiye’nin Libya’ya ilişkin bir başka “doğru”su, Mısır’da nisbeten “çabuk ve kolay” gözüken “rejim değişimi”nin, Libya’da farklı olacağı, “zor ve uzun zaman alacağı” saptamasıydı.

Gelişmeler, bu tespiti doğruluyor. Tabii, bir de Libya, Akdeniz’de etkisini Ortadoğu’ya yayacak bir “Türkiye-Fransa nüfuz rekabeti” mücadelesinin sahnesi oldu.

Haberin Devamı

Akdeniz’in doğusu sayılacak bir nokta olan Bingazi’yi Fransızların bombardımanının ifade ettiği sembolizm, Türkiye için Akdeniz’in batısı sayılabilecek bir nokta olan Misurata’da Türkiye’nin hava gücü ve esas olarak deniz gücü denetimindeki yaralı tahliye operasyonunun ifade ettiği sembolizm, birarada, Türkiye-Fransa rekabetinin keskinliğini yansıtıyor.

Tabii, Fransa’nın Katar ile özel ve ortak ilişki aracılığıyla Libya üzerinden Ortadoğu politikasının genel çerçevesine girdi. Türkiye ise Libya operasyonunu NATO çerçevesine alıp, Fransa’nın bileğini bükmüştü buna karşılık.

Bingazi’deki yönetimi Libya’nın meşru temsilcisi olarak “de jure” tanıyan üç ülke var, ikisi AB’li, biri Arap; İtalya, Fransa ve Katar.Kaddafi ile “de jure”, Bingazi ile “de facto” ilişkiye, Trablus ve Bingazi’de diplomatik temsilcilikbulundurarak sahip olan tek ülke ise Türkiye.

“Bölgesel güç” olmanın maliyeti de var

Böylesine karmaşık bir “denklem”de, Libya, Türkiye’nin “bölgesel güç” profilinden rahatsız olan ve buna karşı olan tüm çevrelerin “seferberlik alanı” oldu. Fransa ve ayrıca anti-Türkiye geleneksel Arap milliyetçileri ve kısmen ABD ve Avrupa’dan ithal “Ak Parti karşıtlığı”na sahip “Arap laikleri”.

Türkiye’nin bölgede yükselen profili, lehinde ve aleyhinde her türlü faaliyete uygun zemini oluşturuyor. Bingazi’deki Türkiye aleyhtarı gösteriler, bu “fon”un önünde okunmalı.

“Marjinal” önemde ya da dış politikada “pısırık” bir ülkeyseniz, kimse sizle uğraşmaz. Bir şey de beklemez. Kafasını çevirip bakmaz da.“

Bölgesel güç” konumuna yerleşirseniz ve bir “uluslararası aktör” rolünü üstlenirseniz, hakkınızdaki beklentileri arttırır, tepkiler için de vesile üretebilirsiniz.

Libya’nın bir bölümünde şimdi olan ve Suriye’de ve Ortadoğu’nun diğer köşelerinde gelecekte pusuda bekleyen bu durumun yansımaları.

Peki, Libya ve Suriye nereye doğru gidiyor ve onlarla birlikte hiperaktif Dışişleri Bakanı’nın ellerinde Türkiye’nin politikası nasıl bir yön alacağa benziyor?

Yarına.

Yazarın Tüm Yazıları