Onları Böyle Görmediniz'in perde arkasını anlatayım

HÜRRİYET'in dün verdiği yılbaşı özel ilavesini gördünüz mü? Gördünüzse zaten ‘‘Ben bunu saklayayım’’ demiş ve 2000'den beri verdiğimiz ilavelerin yanına özenle yerleştirmişsinizdir.

Eğer görmedinizse geçmiş olsun. Harika bir ilaveyi kaçırmış oldunuz.

Dünkü ilaveyi görmeyenler Gülriz Sururi'yi makyajsız görme şansını, Abdullah Gül'ün oğluyla güreşmesini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sırtında ‘‘Tayyip’’ yazan 56 numaralı (Siirt tabii ki) Türkiye formasıyla top sektirişini ıskalamış oldu.

27 ünlü kişiyle yapılmış şahane röportajlar ve insanı hayrete düşüren, gülümseten, heyecanlandıran ‘‘Fotomontaj olabilir mi?’’ dedirtecek enteresanlıkta fotoğraflar... Hangi birini sayacağımı şaşırıyorum.

Salı akşamı, ilave taze taze elimize ulaştığında, ‘‘Yahu burada normal bir haftalık derginin 27 haftalık kapak prodüksiyonu var’’ dedim.

İşin en inanılmaz yanı, bu projenin tamamlandığı süre. 1 haftada, hatta 5 günde tamamlandı bu koca ilave.

Ekibin lideri Neyyire Özkan'ın dediği gibi ‘‘Bu projenin formülü iki T’’ idi. Yani Tasarım ve Takım.

Takım çalışması diye bir şey varsa budur hakikaten.

Yurdun dört bir yanında ‘‘takım olmak üzerine’’ seminerler, eğitim toplantıları, ne bileyim işte paintball savaşları filan yapılıyor ya; hepsinin gelip bu çalışmayı görmesini isterdim.

Üç bin vatlık ışıkları taşıma işinde ‘‘10 numara fotoğrafçı kardeşim’’ Sebati Karakurt'a (Eline sağlık Sebo'cum) asistanlık yapan ofisboy İbrahim Yurtbay'dan, İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Vuslat Doğan Sabancı'ya; Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'den sayfa tasarımcısı arkadaşlarım Sanlı Ergin, Tülay Özçelik, Ozan Sile ve Deniz Özkök'e, ekin editörü Emel Armutçu'dan görsel yönetmen Reha Erdoğan'a herkes emek harcadı.

Emel Armutçu'yu Salı günü itibariyle ‘‘İlave basılmadan önceki Emel’’ ve ‘‘İlave basıldıktan sonraki Emel’’ olarak ikiye ayırıp öyle ele almaya karar verdim.

Deli pösteki sayar gibi sayfa çıkışlarıyla uğraşan, ilavedeki röportajların yüzde 90'ını tek başına yapan Emel'in ilave elimize ulaştığı anda yaptığımız tezahürat sırasındaki yüz ifadesini görmenizi isterdim.

* * *

Heyecanımızın biraz durulduğu sırada Emel'e ‘‘Peki bu röportajların hikayeleri ayrı bir haber olmaz mı?’’ dedim. ‘‘Ohoooooo!’’ dedi.

‘‘Bana ver ben yazayım’’ dedim. Ve o pestili çıkmış Emel oturup bana Unakıtan'ın çekiminin hikayesini yazdı.

Emel'in kalemiyle canlı bağlantı kuruyoruz bu noktadan sonra:

‘‘Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'dan randevu almak çok zor oldu. Artık en son denebilecek günlerden birinde basın müşaviri Salih Bey'i kaç yüz kez aradım hatırlamıyorum. Aramak değil de açıkça taciz gibi bir şeydi.

Müşavire ‘‘Bakanı makam otomobilinin lastiğini değiştirirken çekmek istiyoruz’’ diyoruz.

Ama hesaba katmadığımız şey, sanırım Bakan'a bunu söylemeye kimse cesaret edemiyor.

Sonunda tacizlerime dayanamayan müşavir ‘‘Akşam 20.30'da bakanlığa gelebilir misiniz?’’ diye aradı. Ben umudumu kesmiş 22.45 uçağına doğru gidiyorum. Hemen direksiyonu kırdık (Uçağı ilk kaçırışım oluyor bu aynı zamanda).

21.00'de bakanlığın önündeydik (Fotoğrafı 23.00 gibi çektik bu arada).

Neyse, bir süre sonra makama aldılar bizi. İçeride ağır adamlar var (THY Genel Müdürü, İstanbul Defterdarı gibi). Ben önden yürüdüm bakan ayağa kalktı, elini uzattı, ben de uzattım ve ‘‘Ben Hürriyet'ten Emel Armutçu’’ dedim.

Sonra elini Sebati'ye uzattı bakan.

Ama Sebati şöyle dedi: ‘‘Merhaba ben Microsoft'tan Sebati Karakurt.’’

Sebati bakanın şaşırmasına bile imkan vermeden devam etti: ‘‘Yeni bir sistem bulduk, her türlü sorunu hallediyor.’’

Bakan uyandı biraz, bu çatlak diye, ‘‘Hangi sorunları mesela?’’ dedi. Ben atıldım bu sefer: ‘‘Mesela Uzanlar'dan parayı hemen alabiliyorsunuz.’’ Ortam hemen yumuşadı tabii.

Biz kimi nasıl çektiğimizi, onu nasıl çekeceğimizi anlatmaya koyulduk. Bu arada bütün o ağır adamların önünde Başbakan'ı top sektirirken çekeceğimizi anlatmak için ayağımla top sektirir gibi yapıyorum bu arada filan.

Ne düşünmüş olabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.

Ama o an Sebati ve benim hissettiğimiz tek şey heyecandı. Çünkü o fotoğraf kafamızda çekilmişti ve çok güzeldi.

Bakan durumumuzu görünce gülmekten mahvoldu ve ‘‘Peki’’ dedi ‘‘Kurun ışıkları çekiyoruz.’’

Yani Kanatçım, ikna etmek bu işin en zor tarafıydı. İlave harika oldu ama bizde ne karizma kaldı ne bir şey...’’
Yazarın Tüm Yazıları