N’olur bazen de çevre kazansın

HÜRRİYET’ten Ali Dağlar’ın önceki gün kaleme aldığı haber, çevre ve şehircilik ilkeleri açısından çok önemli bir mahkeme kararını konu alıyor.

Haberin Devamı

Şişli’de üzerine Dubai Kuleleri’nin yapımı planlanan, Şeyh El Maktum’a satılan İETT garajı arazisinin satışının iptali davasında idari yargının en üst mercisinden kamu, çevre ve şehircilik adına çok önemli bir karar çıktı.
Hükümetin Gezi sürecindeki tavrına karşı meslek odalarının (TMMOB) yetkilerini kısıtlayan çalışmalarının ardından gelen, ‘Oda’ların çevre ve şehircilik ilkelerinin çiğnendiği ihalelere müdahale etme yetkisini kesin kayıt altına alan çok önemli bir karar bu...
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun kesin karar niteliğinde, içtihat oluşturacak bu kararına göre yerel mahkemenin TMMOB’yi “İhalede taraf değil, menfaati olmadığı için dava açma ehliyeti yok” diyen yerel mahkeme kararı kalktı. Bunun anlamı, çevre ve şehircilik ilkelerine aykırı her idari eylem ya da ihalede “kamu kurumu niteliğindeki” TMMOB taraf ve kamu adına dava açabilir.
Danıştay Daireler Kurulu’nun çarpıcı gerekçesine bakalım:
“Uyuşmazlık konusu olayda dava konusu ihale işleminin, davacı odaların faaliyet alanlarına ilişkin olması ve davanın dava konusu işlemin meslek kurallarını, şehircilik ilkelerini ve kamu yararını ihlal ettiği iddialarıyla açıldığının anlaşılması karşısında, davacıların dava konusu işlem nedeniyle menfaatlerinin etkilendiği sonucuna varılmaktadır...”
İBB
Başkanı Kadir Topbaş geçen yıl ‘İETT Garajı’ ihalesini yenileyeceklerini ve 1.1 milyar lira gelir beklediklerini açıklamıştı.
Demek ki iktidarın yargı ile sürtüşmesi sürecek, kaybeden yine İstanbul olacak...
Topbaş bir gün de bu tür büyük projeleri halka da sorsa; vapurun şeklini, otobüsün rengini sorduğu gibi...

Haberin Devamı

Kabine perşembeye kadar açıklanacak
Bülent Arınç’ın ismi ‘Adalet’ için geçiyor

KABİNE değişikliğinin en geç perşembe gününe kadar açıklanması bekleniyor.
- Spor Bakanı Suat Kılıç bu akşam kendi bakanlığında yemek veriyor. Bu yemeğin ‘veda’ yemeği olması kuvvetle muhtemel...
- Kabinenin ‘özgül ağırlığı’ Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da değişiklikten nasibini alması bekleniyor. Ancak, bu değişiklik başka bir bakanlığa kaydırılmasıyla gerçekleşebilir; kulislerde Adalet Bakanlığı yakıştırılıyor. Daha önce TBMM Başkanlığı yapan Arınç, iki dönem de başbakan yardımcılığı görevini üstlenmişti. Adalet Bakanlığı’na Arınç’tan başka Bekir Bozdağ’ın da ismi geçiyor.
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu değişecekse, yerine getirilecek en yakın ismin Mevlut Çavuşoğlu olacağı savunuluyor.
- Fatma Şahin’in Gaziantep’e belediye başkan adayı olmasından sonra yerine tercih edilecek ismin Halide İncekara olacağı, ancak Başbakan’ın son hac görevleri sonrasında başörtüsü takmaya başlayan isimlerden de tercihte bulunabileceği belirtiliyor.
- Binali Yıldırım’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmesinden sonra yerine eski müsteşarı, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın kaydırılacağı söyleniyor.
- Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un ise başbakan yardımcısı olarak parlamento dışından kabineye girmesi bekleniyor. Parlamento dışından kabineye girmesi beklenen bir diğer isim de, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın olduğunu daha önce yazmıştık.
- Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar, Zafer Çağlayan ve Egemen Bağış’ın da son operasyon sonrasında kabine dışında kalabileceği AKP kulislerinde konuşuluyor.

Haberin Devamı

Müslüman’a gâvur eziyeti

BERLİN’den Mehmet K. diyor ki:
“Sağ elin verdiğini sol elin görmemesi gerektiğine” dair inancımızdan olsa gerek, “hayır” girişimlerini sessizce ve saygın gizlilik içinde yürütmeye çalışan mübarek zevatın, amellerini de “zan” altında bırakma çabasına alet olan ve de olacak olan, ne kadar suiistimal sahibi var ise, hepsine yazıklar olsun!
Güneş balçıkla sıvanmaz!
Su yolunu bulur, şüphe sahibinindir.
Dışarıdan gelen etkilerle, “Müslüman’a gâvur eziyeti” buna denir!

CHP’de esas sorun İstanbul adaylarında
Hani değişim gençlerle olacaktı

CHP’nin pazar günü toplanan ‘Parti Meclisi’nde toplam 746 belediye başkan adayı netleşti. Ancak
parti tabanında bazı rahatsızlıklar var. İl bazında listeye bakıldığında kazanılması kesin illerde genç isimlere rastlanmıyor. Manisa adayı gösterilen, kentin milletvekili de olan Özgür Özel dışında nerede ise kazanılacak tüm illerde ya eski isimlerle ya da orta yaş üstü ve merkez sağdan gelen isimlerle yarışa katılma kararı aldığı için genel merkez yönetimine yönelik eleştiriler dikkat çekiyor.
Kulislerde Kılıçdaroğlu’nun senelerdir belediye başkanlığı yapan isimleri yeniden aday göstermemeye cesaret edemediği konuşuluyor. Eğilim yoklaması ya da anket sonuçları gerekçe gösterilecek eski isimlerle yola devam etme kararı alınması parti örgütlerinde tepki çekti... Acaba bu tepkiler ilçe bazında yapılacak değişikliklerle mi bastırılacak?
Özellikle İstanbul’un aralarında Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş, Ataşehir ve Sarıyer ilçelerinde yeni isimlerle yarışa katılma kararı alınırsa bir yenilenme söz konusu olabilir.
Belki de beklenen değişiklik buralarda mı olacaktır?
Önceki gün MYK’da belirlenen isimlerin hemen basına sızması üzerine bazı PM üyeleri, “İsimleri basından öğreniyoruz. Burada olmamız formaliteden öte bir anlam taşımıyorsa bilelim” sözleriyle tepki gösterdi. Eleştirilere destek veren Kılıçdaroğlu, “MYK’da alınan kararları PM toplanmadan sızdıran arkadaşlar CHP’liliklerini yeniden gözden geçirsin” çerçevesinde sert bir eleştiri yaptı.
Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul’un bazı ilçelerinin de sızması üzerine tepkisini “Dışarıya bilgi sızdıran alçaktır” sözleriyle arttırdığı öğrenildi. Kılıçdaroğlu’nun ikinci hamlesi de Mustafa Sarıgül’ün isminin oylanmasının ardından İstanbul’un 13 ilçesinin adaylıklarını geri çekmesi oldu. Kılıçdaroğlu, PM’nin onayına sunmadığı adaylıklarla ilgili “Ben belirleyeceğim” açıklaması yaptı.

Haberin Devamı

Muhalefet, sadece demokratik ülkelerde olur

DÜNYA Şeffaflık Örgütünün yolsuzluk endeksinde Türkiye 53. sırada. Acaba bu da mı Türkiye’ye karşı bir komplonun eseri? Yolsuzluklara göz yumarsak, yolsuzluk yapanlardan çok onu ortaya çıkartanlarla mücadele edersek, yargının yetki alanına giren konulara hükümetin müdahale etmesine karşı çıkmazsak Türkiye’yi çağdaş demokrasilerin düzeyine yükseltmeyiz. Bu alanda muhalefete de büyük görevler düşüyor. Yapılabilecek işlerin en önemlisi her halde kriz masası kurmaktan ibaret olmamalı. Geçmişte CHP, sayıca yeterli olmamasına rağmen hem siyaset yoluyla hem de yargı organlarını harekete geçirerek iktidarın pek çok yanlışını önlemeyi başarmıştı. Türkiye’de çözüm bekleyen pek çok konu varken siyasetin Hükümet-Cemaat çatışmasına odaklanması ve siyasetin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için bu çatışmadan medet umulması çok yanlış olur. Hükümetin yanlışlarını denetlemekte en büyük görev laik ve cumhuriyetin değerlerine sahip muhalefete düşüyor. Güçlü ve etkili muhalefet demokrasilerin en önemli teminatıdır. Her ülkede iktidar vardır ama muhalefet sadece demokratik ülkelerde olur.Saygılar,sevgiler.
Onur ÖYMEN

Haberin Devamı

İktidar, çağdaş yaşam üzerindeki baskılara son vermelidir.

ATATÜRKÇÜ Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel ÇÖLAŞAN, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD)’ne yapılan bağışları “ticari faaliyet” olarak değerlendiren Maliye tarafından derneğe uygulanan ve 4 milyon lirayı bulan vergi cezaları hakkında açıklama yaptı:
ÇYDD’nin idari, hukuki ve mali açıdan haksız baskılara uğradığını söyleyen ÇÖLAŞAN; ÇYDD, çağdaş eğitim yoluyla, çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak amacı doğrultusunda çalışmalar yürüten ve imkanları kısıtlı, kız çocukları başta olmak üzere gençlere eğitim imkanı sağlayan bir sivil toplum örgütüdür.
Ancak son yıllarda derneğe yapılan bağışları ISRARLA “ticari faaliyet” olarak değerlendiren Maliye, vergi mahkemesinin aksi yoldaki kararına rağmen, Derneğin çelenkler yoluyla aldığı bağışları ticari faaliyet sayıp vergilendirmekte, ayrıca hukukiliği tartışmalı pek çok sayıda vergi cezası kesmekte ısrar etmekte, adeta Derneği mali yönden çökertmeye çalışmaktadır.
Oysa bugün pek çok yandaş vakıf ve derneğin vergi muafiyeti kapsamına alındığını biliyoruz. Yandaş iseniz her türlü kolaylıktan yararlanıyorsunuz.
Son örnek; Başbakanın ailesine ait TÜRGEV isimli vakıf. Bu vakfa 2011 yılında vergi muafiyeti sağlanmış, Fatih Belediyesi kendi bütçesiyle yurt yaptırıp vakfa bağışlamış, şimdi vakfın üniversite kurması için YÖK Yasası değiştiriliyor. “Bizden” iseniz her türlü kolaylık sağlanıyor.
Ama sadece halkın bağışlarıyla eğitime çok önemli katkılar koyan ÇYDD bu iktidar döneminde inanılmaz baskılara hedef oldu. Nedeni, “laik eğitime” katkı veriyor olması.
Böyle iki yüzlü zihniyeti kınıyor, siyasi iktidarın Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üzerinde sürdürdüğü bu baskılara son vermesini, bağışlar üzerinden kesilen vergi cezalarının kaldırılmasını bekliyoruz.
Çölaşan, bir soru üzerine de; dershaneler üzerinden başlayan, bugün rüşvet krizine dönüşen hükümeti sallayan olayları da şöyle değerlendirdi: “Gezi” ve sonrasında tüm yurda yayılan eylemlerde iktidarın baskıcı tutumu ve tabi Suriye’ye karşı yürütülen yanlış politikalar bu günleri hazırladı.
Halkın gücünü kabul edelim.
Ama son olayın arkasını da görmeliyiz.
AKP’yi iktidar yapanlar şimdi, “aynı” siyaseti sürdürecek Erdoğansız bir çözüm arıyor olabilirler. Erdoğan ise direnmekte, baskıları arttırmakta, iktidarda kalmak istemektedir.
Ama süreci önümüzdeki seçimlerde halkın kararlılığı, gücü ve AKP içindeki muhalefet değiştirebilir. Genel seçimlerden koalisyon çıkabilir. Koalisyonlar keyfiliği istikrar diye sunan görüşlerin aksine, ülkenin kaostan “denge” ve “demokrasi” ile çıkmasını sağlar.
Önemli olan önümüzdeki seçim sürecinin “ulusal” bir yönetimi iktidar yapacak bir geleceğe yol açabilmesidir.
Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Başkanı

Haberin Devamı

Ey Türk halkı! Rüşvet, yolsuzluk ve talanı biliyoruz. Ancak Türkiye bu kadarını da tarihinde hiç yaşamamıştı!

TÜRKİYE Cumhuriyeti tarihinin ve belki de Dünya’nın en büyük yolsuzluk, kara para aklaması, rüşvet ve organize suç olayını yaşamaktayız. Basında 87 milyar Euro gibi bir kara para aklanmasından, 4 bakana, çocuklarına ve bürokratlara verilen 139 milyon lira rüşvetten söz ediliyor. Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde ayakkabı kutularında 4.5 milyon dolar, içişleri bakanının oğlunun evinde 7 çelik kasada milyonlar ve para sayma makineleri bulunuyor. Bu yolsuzluk ve rüşvet olayına 4 bakanın katıldığı eldeki kayıtlarla belirtiliyor. İçişleri bakanının oğluna bu yolsuzlukta üstlendiği görev nedeniyle 20 milyon 500 bin TL rüşvet verildiği ve babası tarafından korunduğu belirtiliyor.
Bir bakana İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab tarafından 2 yıldır yapılmakta olan para transferi karşılığında ekonomi bakanı Zafer Çağlayan`a 105 milyon TL, genel Müdür Süleyman Aslan`a 16 milyon TL rüşvet ödendiği iddia ediliyor. Yine bakan Egemen Bağış`a, Zarrab’ın bürokratik işlemlerini takip ettiği için 3 milyon TL ödendiği söyleniyor. Atatürk Havalimanına iniş yapan bir uçakta bulunan 1.5 ton altının Türkiye`ye yasal olmayan yoldan sokulmak istendiği anlaşılınca, altın sahte evraklarla “doğal taşa” dönüştürülerek Dubai`ye gönderiliyor.
Bu olaylar karşısında ilgili bakanların, derhal bakanlık görevlerinden istifa etmeleri gerekirdi. Oysa başbakan kanıtlarıyla ortaya konan bu suçlamalara değinmiyor. Bunların devlet içinde örgütlenen bir çete tarafından hükümeti karalama amaçlı yapıldığını söylüyor.
Bu yolsuzluk, rüşvet operasyonunu büyük bir gizlilik içerisinde yürüten emniyet müdürleri derhal görevden uzaklaştırılıyor. Kendilerine üst amir olarak İçişleri Bakanına neden haber verilmediği suçlaması yapılıyor. Oysa tutuklanan bakanın oğlunun telefon görüşmelerinde babası tarafından “dikkatli olmaları gerektiği” biçiminde uyarıldığı biliniyor. Aynı bakan, oğlunun da tutuklanmasına neden olan emniyet görevlilerini ve kuşkulanılan onlarca emniyet müdürü ve daire başkanını görevden alıyor.
Derhal yeni bir yönetmelik yürürlüğe konularak, bu tür kovuşturma ve operasyonlarda üst amirlerin hemen bilgilendirilmeleri zorunluluğu getiriliyor. Böylece bu tür yolsuzlukların kamuoyuna duyurulmasının, daha baştan önünün kesilmesi isteniyor. Öte yandan son iki haftada yapılan bütçe görüşmelerinde, kamu harcamalarını denetlemekle görevli olana Sayıştay raporları Büyük Millet Meclisinden saklandı. Hatta hükümet aldığı kararla, bu raporların ancak üç yıl sonra görülebileceğini karara bağlandı. Burada da Meclisten ve kamu oyundan nelerin saklandığını bilemiyoruz!
Böyle bir yolsuzluk, rüşvet ve talan olayı, diktatörlükle yönetilmeyen herhangi bir ülkede olsa, en azından ilgili bakanların ve hatta hükümetin istifa etmesi kaçınılmaz olurdu. Oysa başbakan emniyet görevlilerine, savcılara, medyaya baskı çağrılarında bulunarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu en büyük skandalını örtbas etmeye çalışıyor. Medyada yer alan haberlere göre, başbakanın kendisi ve oğullarının da bu rüşvet olayıyla bağlantılarının olduğu söyleniyor.
Sadece aktüel bir örneği hatırlayalım: Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff neden istifa etti ve bu günlerde neden yargılanıyor? Henüz Aşağı Saksonya başbakanı iken satın aldığı evi için, tanıdığı bir işverenden 500 bin Euro kredi alıyor. Daha sonra bir bankadan on yıl vadeli yüzde 4 faizle kredi alıyor. Bu yıllarda genel olarak kredi faizleri yüzde 4.6 olduğu halde kendisine ayrıcalıklı uygulama yapıldığı, bir çıkar karşılığı bu özel kredinin ve düşük faizin kendisine verilmiş olabileceği belirtiliyor. Yine eşinin yakın bir dostu tarafından bazı otellerde konaklama masraflarının ödendiği, bunu yapanında bir çıkar beklentisinin olabileceği iddia ediliyor.
Eyalet başbakanlığı döneminde ortaya atılan bu iddialar, Cumhurbaşkanı olduğunda yeniden gündeme taşınıyor ve Wulff istifa etmek zorunda kalıyor. Sayın Wulff bu nedenle bu haftalarda mahkeme önünde sorgulanıyor. Almanya ve diğer ülkelerde buna benzer nedenlerden görevinden istifa eden bir çok politikacı var. Demokratik ülkelerde siyasi ahlak ve etik anlayış böyledir. Yolsuzluğa, rüşvete, çıkar ilişkilerine adı karışan siyasetçi derhal istifa etmek ve yargı önünde hesap vermek zorundadır.
Şimdi lütfen bir karşılaştırmayı elimizi vicdanımıza koyarak kendimiz yapalım. Türkiye ve Türk halkı böyle bir siyasi yönetimi ve etik anlayışı hak ediyor mu?
Yolsuzluklarla mücadele edeceğini ve şeffaflığı sağlayacağını söyleyerek göreve gelen AKP, benzeri olmayan, akıl almaz yolsuzluklara, rüşvete, kara para aklanmasına, yandaş kayırıcılığına olanak sağlamaktadır. Bunun aksi iddia ediliyorsa, başta başbakan, bakanların ve AKP parti yetkililerinin 11 yıl önceye kıyasla bugünkü mal varlıklarını açıklamaları gerekir. Buyurun halka hesap verin. Medyada yer alan iddiaların doğru yada yanlış olduğu açıklık kazansın.
Prof. Dr. Hakkı KESKİN- Siyasal Bilimci, F. Almanya’nın eski parlamenteri

Yazarın Tüm Yazıları