Müjdeler olsun! Oğulcan gayet iyi

BİR yılı daha bitiyoruz...

Birlikte!

Bu köşeyi yazmaya başladığımda 25’imdeydim.
Dile kolay tam 17 yıl oldu...
Birlikte!
Ve ilişkimiz çoktan gazeteci-okur ilişkisini aştı.
Başka bir şeye dönüştü.
Sizi artık ailem gibi hissediyorum. Bu da inanılmaz hoşuma gidiyor./images/100/0x0/55eb0b74f018fbb8f8a76bca
Önümüze çıkan çukurlara birlikte düşüyoruz, birlikte çıkıyoruz.
Her türlü duyguyu birlikte yaşıyoruz. Sorunları birlikte paylaşıyoruz.
Birlikte öğreniyoruz, birlikte büyüyoruz.
Oğulcan mesela, imece usulü yardım ediyoruz.
Ben kendi başıma bir halt değilim. Sizler bu yazıları okumasanız, çalıştığım gazete mırın kırın etse ben bu yazıları nasıl yazarım?
Topluca bir hareket bu.
Artık hepimizin çocuğu gibi Oğulcan.
Vatan Hastanesi kucak açıyor, günlerdir bakıyor ve para almıyor.
Bütün bir psikiyatri servisi ona kucağını açıyor.
Bıçakçılar firması “shunt”ları parasız veriyor.
Şahane doktor Orhan Barlas, ameliyatını ücretsiz yapıyor.
Bin tane işi varken, her fırsatta hastaneye koşturuyor.
Asistanı Müberra Hanım her konuda seferber oluyor.
Bütün iyilik kanalları küçük Oğulcan’ın üzerinde birleşiyor.
Herkes aslında o anne-oğlun ne kadar zor durumda olduğunu biliyor, hissediyor.

*

İnsanlar beni yolda durdurup Oğulcan’ın sağlık durumundan haber almaya çalışıyor.
Okurlar, “Yazıyı bekleyemeyeceğiz, ne oldu çocuğun durumu?” diye hastaneyi arıyor.
Hiç tanımadıkları Tijen’i telefona çağırtıp, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını soruyor.
“Paran pulun var mı?”
“Eve nasıl döneceksiniz?”
“Hastaneden çıktıktan sonra salıları size gelip yemek pişirebilirim, sen de oğlunla rahat rahat ilgilenebilirsin. İster misin?” diyor.
Daha ne olabilir?
Evet bu ülkede bir sürü abuk sabuk şeyler oluyor ama böyle güzel şeyler de oluyor.
İnanılmaz güzel yardımlaşmalar, dayanışmalar gerçekleşiyor.
Biz sizinle başkalarını da düşünüyoruz. Hep birlikte kâh enseste dalıyoruz, kâh kadınlara uygulanan şiddete, kâh engellilere, kâh Oğulcan ve Tijen’in hikâyesine...

*

İşte beklediğiniz haber...
Müjdeler olsun!
Oğulcan iyi.
Allah yardım etti, işler ters de gidebilirdi, gitmedi.
Biraz evvel hastanedeydim.
Ameliyat çok iyi geçmiş, kafasındaki iki “shunt” da değişmiş.
Giderken oyuncakçıda durdum.
Evet nüfus kâğıdına bakarsanız, 20’lerinde ama aslında küçücük bir çocuk o.
Yılın bu zamanında bütün çocuklar hediye paketi açıyorlar.
Birden acayip suçluluk duydum, niye bugüne kadar ona hiç oyuncak almadım diye.
Toy Story’in astronotundan aldım ona bir tane.
Kocaman bir bez bebek.
Vatan Hastanesi’nin 4. katındaki odasına çıkınca, “Bak sana ne getirdim” dedim.
Mavi pijamaları içinde melek gibiydi. Paketi görünce çok sevindi.
Hemen açtı.
Astronota şöyle bir baktı.
Baktım sallıyor.
Orasına burasına basıyor.
Sanki biraz sukutuhayale uğramış gibiydi. Bir düğme arıyor.
Ses çıkaracak mı, hareket edecek mi diye bakıyor.
Ben tabii salak olduğum için, hani yüzde 100 engelli ya, sadece bez bebek aldım, nasıl olsa anlamaz diye.
Öyle değil işte.
O 6. beyin ameliyatını geçirmiş olsa da, küçücük bir çocuk.
Oyuncak ses çıkarsın, hareket etsin, onu şaşırtsın, onu heyecanlandırsın istiyor.
Nasıl sinir oldum kendime anlatamam.
Yarın ışıklı, hareketli bir oyuncak götüreceğim.

*

Ameliyatından sonra çok daha huzurlu olduğu her halinden belli.
Pırıl pırıl bakıyor gözleri.
Artık elleri kolları da bağlı değil.
Tatlı tatlı yatağında yatıyor.
Sabah kan alan personele gerçi yine kafa atmış, ama olsun.
Etrafındaki sevgi çemberini hissediyor.
Bütün hastane personeli onu çok seviyor, herkes kafasını şöyle bir odaya uzatıp “Oğulcan nasıl acaba? İyi mi?” diye kontrol ediyor.
Psikiyatri servisindekileri de tanır oldum.
Sürekli selamlaştığım bir şizofren çocuk var mesela.
“Ayşe Abla yine geldi” diyor.
Bir hobi odaları var, orada Tijen’le sohbet ediyoruz; etraf, psikolojik bozukluğu olan hastaların yaptığı küçük sanat eserleriyle, resimlerle, heykellerle dolu.
Bir kütüphane de var.
Son derece gelişmiş bir psikiyatri servisi.

*

Oğulcan aslında bir sınav.
Hepimizin sınavı.
Onunla birlikte hepimiz o sınavdan geçiyoruz.
Çok şükür ilk aşamasını sınıfta kalmadan verdik.
Güzelim Tijen, annelerin annesi, bir dakika ayrılmıyor oğlunun yanından, anneanne gündüz geliyor, akşam diğer oğlan Onur’un yanına gidiyor.
Tijen de oğluyla hastanede koyun koyuna yatıyor.
Baktım baba Tayfun da orada.
4 yıldır yoktu ortada, şimdi 4 gündür hastanede.
“Böyle bir ameliyatı ona haber vermeden yaptıramazdım” diyor Tijen ve ekliyor:
“Benden boşandı çocuklarından değil.”
Bence Tijen inanılmaz olgun davranıyor.
Kendi ilişkisi açısından barışmaya yanaşmıyor ama çocuğuyla babasının ilişkisine müdahale etmiyor.
Ben kendimi yokluyorum, yapabilir miydim diye.
Cevap ı-ıh.

*

Yarın EEG çekilecek.
Öbür gün tomografi.
Çarşamba da dikişler alınacak, sonra taburcu olacaklar.
Ayrılırken düşünüyorum da, hastaneler bütün duyguların en yoğun yaşandığı yer. Sevinçler, üzüntüler, korkular, acılar...
Ne ararsan...
Ama benim aklımda şu an sadece Oğulcan’a alacağım hareketli, ışıklı oyuncak var çünkü o oyuncak “hayat devam ediyor”un simgesi olacak...
Yazarın Tüm Yazıları