Modern toplum

MODERNLEŞME hayatımıza konfor getiriyor, bu hoşumuza gidiyor. Fakat modernleşmenin çok sesli bir toplum yaratmasını içimize sindirebiliyor muyuz?

Haberin Devamı

Yüz elli yıllık tarihimizde ve bugün çok önemli bir kültürel ve siyasi sorunumuzdur bu.
Gezi Parkı protestolarıyla ülkeye yayılan gösterilere bakışta da bu zihniyet sorunumuz ortaya çıkıyor.
Bir kesime göre bu protestoların arkasında dış güçler var, illegal örgütler var, hatta Ergenekon’dan dem vuranlar bile oldu... Bu bakış tarzıyla, toplumsal dinamiklerde “irtica” gören, türbanı irtica simgesi sanarak yasaklayan bakış tarzı arasında ne fark var?!

SAĞ-SOL FARK ETMEZ

Bu gözlükle bakarsanız sosyolojik olgularda “komplo” ve “kandırılmış kalabalıklar” görürsünüz. Siyasi edebiyatımız bu söylemle doludur.
Davranışınız da ona göre olur; anlamaya, diyolog kurmaya, çözmeye çalışmak yerine “bastırma”ya meyledersiniz.
Sağ-sol fark etmez, otoriter dünya görüşleri insanlara böyle gözlükler takar: Düşmanlarla, nifaklarla, fesatlarla çevrili, kasvetli bir hayat yaratır bu.

PROTESTO HAREKETİ

Bir de öbür türlü bakmak var. Cumhurbaşkanı Gül’ün bir açıklamasıyla örneklendirmek istiyorum bu bakış açısını.
Sayın Gül Amerika’da ve Avrupa’da ortaya çıkan kitlevi protestoları hatırlattı; Gezi Parkı hareketinin “Arap Baharı” hareketlerine değil, Batı’daki bu olaylara benzediğini söyledi. Gerçekten Arap Baharı’nda olduğu gibi hür seçimler falan isteniyor değil; bunlar çoktan mevcut Türkiye’de... Bizdeki protestocular Batı’daki örneklerinde olduğu gibi, “yeşil”le ilgili talepte bulunuyorlar, hayat tarzlarını savunuyorlar, müdahaleyi protesto ediyorlar.
Bir ideoloji hareketi değil, topluma ideolojik bir proje önermiyor. Tipik bir modern protesto hareketi; yanlış gördüğüne karşı çıkıyor...

MESELA GEZİ PARKI

Bu gözle bakarsanız olayları “siyasi komplo” gibi görmezsiniz; anlamaya çalışırsınız, diyalog ihtiyacı duyarsınız, çözülmesi gerekli sorunlar olduğunu düşünürsünüz. Polis “bastırmak” için değil, kamu düzenini korumak için gerektiğinde müdahale eder.
Gezi Parkı ile simgelenen hareket bu aşamalardan geçti: Önce “illegal örgütler, dış güçler” falan denildi, polisin davranışı başlangıçta “bastırma” operasyonuydu. Geri tepki büyüdü...
Gül ve Arınç’ın devreye girmesiyle, hareketin “modern protesto” niteliği görüldü, polis sakinleşti, protestocu kitleler de radikallerden ayrışmaya başladı.
Ve diyaloğa geçildi; Sırrı Süreyya Önder’i Cumhurbaşkanı kabul etti ve Taksim Platformu temsilcileri ile Arınç görüştü...
Bu satırlar yazılırken, sosyal medyada protestocular Miraç Gecesi’ni Taksim’de kutlama, Kuran okuma, polislere kandil simidi verme gibi güzel çağrılar yapıyorlardı.

ÇOĞULCULUK VE ÇOĞUNLUK

“Modern”in tek tip olmadığını dün Kemalist otoritenin görmesi gerekiyordu, bugün de “modern”in çoğulcu olduğunu muhafazakâr otaritenin görmesi gerekiyor: “Modern” zorunlu olarak çoğulcudur. Çağımızda tek değil “çoklu modernlikler” (multiple modernities) kavramı geçerlidir. Bu konuda sosyolog Eisenstadt’ın “Multiple Modernities” adlı kitabını bilhassa tavsiye ederim.
Okumuş, şehirli, dünyanın farkında, ekmeğini tarladan veya devlet kapısından değil işinden kazanan günümüz insanında “özgürlük” bilinci gelişiyor, “Bana kimse karışmasın” duygusu güçleniyor.
Bu düzeydeki insana “Cumhuriyeti biz kurduk” veya “Milli geliri şu kadar artırdık, daha ne istiyorsun” denildiğinde, “Bana karışma, onu istiyorum!” diyor, eski devrimciler gibi “Devleti istiyorum” demiyor.
Böyle bir çağda askeri vesayet olamayacağı gibi, çoğulculuğu içine sindirmeyen bir çoğunluk otoritesi de kendisini sıkıntıya sokar, bu da görüldü.

Yazarın Tüm Yazıları