Mevduat için en güvenli adres Türk bankaları

TÜRK bankacılık sektörünün önde gelen kurumlarından, Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul’la, ABD’den yola çıkıp, dünyayı etkisi altına alan "finansal kriz"i ve Türkiye’ye yansımalarını konuştum.

Aslında konuşmamız ABD’den Avrupa’ya, sonra Türkiye’ye uzandı. Ancak, Zafer Kurtul’un, dolayısıyla Akbank’ın penceresinden Türk bankacılık sektörünün nasıl göründüğünü öncelikle paylaşmamda yarar var:

Türk bankacılık sektörü, 2001 krizi sonrasındaki yeniden yapılanma ile birlikte şoklara dayanıklılığını artırdı.

Sağlıklı banka olabilmenin dört temel koşulu var. Güçlü sermaye, yaygın mevduat tabanı, gerekli likidite, sağlıklı kredi politikası ve sağlam risk yönetimi.

Ülkemiz açısından baktığımızda, global krize rağmen mali sektörümüz çok kuvvetli ve hazırlıklı.

Sektörümüzün sermaye yeterlilik oranı yüzde 17.6 düzeyinde. Hedeflenen yüzde 12 minimum orana bakıldığında, sermaye yeterlilik düzeyinin ne kadar iyi olduğu görülür. (ABD’de bu oran yüzde 8 düzeyindedir.)

Aktiflerin özsermayeye oranı da çok önemlidir. Akbank’ta aktifin özsermayeye oranı 8 iken, yurtdışı bankalarda bu oran 30-40 kattır. Yaşanan kriz, kuvvetli özkaynağın önemini gösterdi.

Bankacılıkta "yaygın mevduat tabanı" çök önemlidir. Türk bankacılık sektöründe mevduatın kredilere oranı yurtdışı düzeylerinin çok üstündedir.

Türk bankacılık sektöründe likidite sorunu yoktur. Örneğin Akbank’ta tüm yurtdışı borçlarını anında geri ödeyebilecek likidite mevcuttur.

Bankacılıkta risk yönetimi çok önemlidir. Türkiye’de takipteki krediler oranı epey düşük sayılan yüzde 3 düzeyindedir. Akbank’ta bu oran yüzde 2’nin de altındadır. Akbank’ın konut kredilerinde takip oranı binde 5 gibi çok düşük düzeydedir.

Kurtul’la konuşmamızda sektörün "klasik bankacılık" sistemini sürdürmesinin kriz ortamında yararının görüldüğü dikkatimi çekti: "Ülkemizde klasik bankacılık yapılıyor. Bilanço dışı türev ürün riskimiz yoktur."

Bu noktada, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun geçenlerde İstanbul’da yaptığı sunumdaki şu ayrıntıyı anımsadım: "Dünyada türev piyasaların büyüklüğü 120 trilyon doları buldu. Oysa, dünyanın gayrisafi hasılası 60 trilyon dolar."

Şimdi yeniden Kurtul’un saptamalarına döneyim:

Türkiye’de banka kredilerinin milli gelire oranı yüzde 30’lar civarında. Bu oran gelişmiş ülkelerde yüzde 100’ü de geçiyor.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), sektörümüzde çok etkin denetim ve gözetim yapıyor. Sağlıklı mali sektör için denetim ve gözetimin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul, Türk bankacılık sektörüyle ilgili sözlerinin bu bölümünü, "Türk bankacılık sektörü dünyada güven sıralamasının en üstlerinde. Eskiden Türkiye’deki en küçük bir krizde yurtdışına mevduat kaçışı olabiliyordu" diye bağladı...

ABD’nin, Almanya, Fransa, İngiltere gibi dev Avrupa ülkelerinin, Avrupa Birliği’nin (AB) bankalardan mevduat kaçışını önlemek için "garanti sınırını yükseltmesi veya tam garanti vermesi" Türkiye’nin "güvenli mevduat limanı" özelliğini çok daha iyi ortaya koyuyor...

Mevduata 50 bin YTL’lik garanti bizim için yeterli

AKBANK Genel Müdürü Zafer Kurtul’a sordum:

- ABD mevduat sigortasını 100 bin dolardan 250 bin dolara çıkardı. Avrupa Birliği (AB), 20 bin Euro’dan 50 bin Euro’ya yükseltti. Almanya, bireysel mevduatlara yüzde 100 garanti verdi. Birçok ülke garanti sınırını sürekli yükseltiyor. Bizde 50 bin YTL’lik garanti yeterli mi?

- Yurtdışında güven sorunundan dolayı alınan mevduat önlemlerine Türkiye’de gerek yok. Türk bankacılık sektörü bu açıdan son derece sağlam. 50 bin YTL’lik mevduat garantisini yeterli görüyoruz.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk de mevduat sigortası sınırını yeterli gördüklerini söylemişlerdi.

Bankacılardan da bu yönde bir istek yoksa, Türkiye, mevduata garanti sınırı konusunda "örnek ülke" olma yolunda hızla ilerleyecek demektir.

IMF’yle anlaşalım güven mesajı verelim

AKBANK Genel Müdürü Zafer Kurtul, hükümetin bir an önce Uluslararası Para Fonu’yla (IMF) "yola devam" konusunda anlaşmasından yana: "IMF anlaşmasının yapılması, Türkiye’nin yatırımcıya güven tazelemesi açısından kritik önem taşıyor. Bu bağlamda, hükümetin finansal krizin yaşandığı şu dönemde yabancı yatırımları çekici çözümleri artırmasını çok önemli görüyorum."

Gerçekten IMF’yle "ihtiyati stand-by" gibi bir program imzalamasının Türkiye’ye ne zararı var? Bu iş neden bu kadar süründü, anlaşılır bir gerekçe var mı?

Global bankacılık çalkantısı artık panik havasına dönüştü

AKBANK Genel Müdürü Zafer Kurtul, dünyadaki son gelişmelerle ilgili şu saptamayı yaptı: "Global bir bankacılık çalkantısı yaşıyoruz. Bu hareketlilik son günlerde bir paniğe dönüştü. Mali sektör her ülke için çok kritik, hayati önem taşıyor. Sektörün çalışabilmesi için bankacılıkta güvenin sağlanması şart."

Kurtul, sonra da ABD’den dünyaya yayılan bankacılık krizini şöyle değerlendirdi:

ABD’de yıllardır uygulanan düşük faiz politikası aktif fiyatlarını (örneğin konut) şişirdi, tasarrufları caydırdı.

ABD’de bankaların kredi verme standartları çok gevşekti.

Bankaların özkaynak yetersizliği söz konusuydu.

Bazı bankalar yaygın mevduat tabanı olmadan borçlanıp, kredi verdi.

Bankalar, yüksek oranda bilanço dışı (türev) ürünler aldılar.

Ortaya çıkan gelişmeler, bankalara karşı güven bunalımına yol açtı.

Kurtul, ardından şu noktaya dikkat çekti: "Bankalarda yeniden sermayelendirilmeden, hükümet, ülke varlık fonları gibi kurumlar tarafından güveni sağlamak güç görünüyor."

ABD’nin 850 milyar dolarlık paketi can havliyle çıkarması, dünya merkez bankalarının piyasaya 900 milyar dolar sürebileceklerinin vurgulanması, Avrupa Birliği’nin (AB) finans sektörünü kurtarmaya dönük ortak karar alma çabaları, kaybolan "güven"in yeniden sağlanmasına dönük adımlar olarak öne çıkıyor...
Yazarın Tüm Yazıları