Merkür, burçlar, büyü, fal, o, bu, şu, hangisi suçlu?

İki gündür kafayı ha yedim, ha yiyeceğim. Daha doğrusu ben bir süredir böyleyim.

Haberin Devamı

Bakmayın çaktırmıyorum yiğitliğe bir şey sürdürmeyeyim diye. Çaktırmıyorum derken yazılarımdan benim gerçek ruh halimin nasıl olduğunu tahmin etmeniz zor yani.

 

İş muhabbet olsun diye, sizler bin derdiniz arasında az da olsa gülümseyebilesiniz diye yaşadıklarımı sizlere en komik halleriyle yansıtmaya çalışıyorum.

 

Ama şu son iki gündür Allah sizi inandırsın hiç mizah yapacak, gülecek, güldürecek modum yok. Acayip bir sinir var üzerimde. Bırakın kızdığım insanları, beni üzüp yıpratanları; kapıya, bacaya girişesim var.

 

Dün yaklaşık yarım saat bir kapı tokmağıyla güreştim, küfürleştim. Aylardır taktıra taktıra bıktığım, yerinde durmak bilmeyen, her lavaboya girdiğimde ayağıma düşen tokmak bir baktım elimde. Önce iki üç kere onu oradan oraya fırlattım, sonra da elime alıp; “Nedir len derdin?” diye resmen bir tokmakla muhabbete giriştim.

Merkür, burçlar, büyü, fal, o, bu, şu, hangisi suçlu

Haberin Devamı

 

Sonra telefonda anamdan tutun, eski kocama kadar herkesle kapıştım ama bir an fark ettim ki sadece ben değil, herkes kapışma moduna girmiş.

 

Sokağa çıktım herkeste bir sinir, bir sinir. Eczaneye girdim, bir ilaç istedim, bir kafama atmadığı kaldı. Bir butiğe girdim, bilmem kaç beden gömlek sordum; “Hadi canım, hadi başka dükkâna” diye tersledi satış elemanı.

 

Sevgiliyi arayıp; “Kolesterol hapını aldın mı?” dedim. “Hay senin kolesterolüne” diye telefonu suratıma yedim. (Aha daha da sevgilim yok, bu böyle biline.)

 

Ağlak ağlak oturdum bir kafeye. Deli deliyi görünce bir şeyini saklarmış, baktım herkes benden daha fena ya da en azından benim kadar fena, bir kahve söyleyip gazeteye bakınırken gözüm burçlara takıldı.

Haberin Devamı

 

“Dikkat dikkat, Merkür’ün etkisi altındayız, aman kendinizi kollayın. Bir süre sinir, sıkıntı, köklü değişiklikler, delirmeceler hatta cinnetler kapıda.”

 

“Budur” dedim, “budur tüm suçlu, içine ettiğimin gezegeni.” Tanıdık bir astrolog arkadaşım vardı, hemen aradım.

 

“Aylin müsait misin? Ben geliyorum.”

 

“Hayırdır Ayşe, sen pek inanmazdın burçlara, murçlara. Kafana saksı mı düştü?”

 

“Hayır, Merkür düştü, artık inanıyorum valla.”

 

Aylin’in evine vardım; “Hadi” dedim, “anlat.”

 

“Bak şimdi Merkür’ün etkisindeyiz, büyük değişim yaşıyoruz. Bu sinir minir normal, hepimizde var. Üstüne üstlük sen bir de kovasın. Senin işin herkesten daha zor, bilesin. Mesela miden ağrıyor mu bu aralar?”

Haberin Devamı

 

“Ağrı ne ki, kramplarla yaşıyorum.”

 

“Hah işte, Merkür kovanın midesine vurur.”

 

“Yuh artık, saçmalama.”

 

“Bak hala inanmıyorsun. Peki, sana bir soru; evdeki elektrikli aletler ne durumda mesela?”

 

“İyiler, ellerinden öperler. Ya hu ne alaka? Aaa dur ya, çamaşır makinesi bozuk, evde sürekli sigortalar atıyor. Geçen gün fön beni çarptı, telefonum desen ekran bir süredir siyah.”

 

“Bak işte Merkür’ün işi bunlar da.”

 

Aslında bir ara her halttan Merkür’ün suçlu olmasına sevindim; en azından daha delirmemiştim. Sinirimin, bıkkınlığımın, ruhumdaki dalgalanmaların suçlusu bir başkasıydı.

 

Aylin; “Bir ara gel, bir de kahve iç; falına bakayım” dedi.

 

“Ayşeeeeeeeeeeee, sen de büyü var be kızım.”

Haberin Devamı

 

“Ne büyüsü? Saçmalama”

Merkür, burçlar, büyü, fal, o, bu, şu, hangisi suçlu

 

“Aha bak gördün mü şurayı, bak sarılı bir şey var. Hatta dur, ay dur bu bu, bu büyü senin çok yakınında, kim yaptıysa kör olasıcası.”

 

“Nasıl çok yakınımda?”

 

“Ay kız dur, konsantrasyonumu bozma, bekle bir dakika. Haha tamam buldum; yanında işte, yani çantanda.”

 

Gaza geldim çantayı tepetaklak ettim. Aylin ile başladık karıştırmaya, ne var ne yok diye bakmaya. Bir yandan inanamamakla beraber bir yandan da meraklanmıştım. Ruj muj, alerji ilacı derken, çantanın fermuarlı bölümünde bir şey geldi elimize.

 

Küçük bir peçete kâğıdına sarılı üç tane çengelli iğne. İğneler peçeteye iliştirilmiş. Aylin bağırdı; “İşte bu bak, gördün mü? Hem de iğne, of çok fena.”

Haberin Devamı

 

“Niye, iğne ne demek ki?”

 

“Her kimse bu seni mıhlamış demek, ay dur şimdi bir araştırma yapmam lazım. Bunlar bende kalsın, sen şimdi eve git benden haber bekle, yarına hallettireceğim.”

 

Bende moral yerlere düştü mü, eve giderken yol boyu hem Merkür’e hem de bana büyü yapana Allah ne verdiyse saydım mı? Hatta sinirim o kadar bozuldu ki yol boyu bir de ağladım.

 

Eve varınca Ivanka kapıyı açıp da benim bitik suratımı görünce sordu; “Ne oldu ya, iyü müzün Anşa?”

 

“Değilim, hatta çok kötüyüm. Merkür içimize etmiş, hah senin sinirin de ondanmış ama bende başka bir durum daha varmış.”

 

“Neymüş ki?”

 

“Ay büyü varmış, büyü.”

 

“Nerden anladün kü?”

 

“Ay belli değil mi zaten halimden? Baksana her işim ters gidiyor.  Büyüyü de çantamda bulduk. Peçete kâğıdına üç çengelli iğne koymuşlar, bir de abuk sabuk bir şeyler yazmışlar. Nasıl desem senin Rusça gibi bir yazı; hani harfler bir tuhaf.”

 

Ivanka’yı hiç böyle görmemiştim. Öyle bir gülmeye başladı ki, yıllardır onu ilk kez böyle görmüştüm.

 

“Ne oldu ya, komik mi? Sizde yok mu büyü?”

 

“Hahahaha ay Anşa, sen pek çok yaşa. Bizde de var da ama sendeki büyü değil.”

 

“Eeeeeeee, ne o zaman?”

 

“Ay kız, ya sen hani televizyonda programa çıkardın ya, hep de giydiğin omuzcukları düşen bir beyaz blüzün vardı ya”

 

“Eeeeeeeeeeeeeee?”

 

“Eeeeeeeeesi işte,  o omuzların çok düşüyor, hani lazım olur, tutturman gerekir diye ben çantana koydum iğnecağızları.”

 

Ben de çok güldüm tabi, hemen de Aylin’i aradım; “Aman kimseyi araştırma durum bu merkezde, ha ayrıca benden Merkür’e de selam söyle ve de ki; yıllar boyu ne gezegenler geçmiş bu hatunun üzerinden, hiçbirinin etkisi çok kalıcı olmamış. Sen de onlardan biriymişsin.

Yazarın Tüm Yazıları