Maradona boyunda bacağı olan kadınlar ve bazı anekdotlar

Nişantaşı’nda yeni açılan alışveriş merkezinin zemin katında Guy de Maupassant hesabı oturmaktayım.

Haberin Devamı

Ne alaka?..

Meşhur yazar Eyfel Kulesi’ne gıcık olurmuş, tiksinirmiş, "Iyy!" dermiş.

Fakat her gün öğlen yemeğini de çelik kule Eyfel’deki restoranda yermiş.

Böyle durumlarda anekdot oluşsun diye ortalarda gezip abuk subuk sorular soran anonim kahramanlardan biri Guy de Maupassant’a yancı yazılmış:

"Üstad ne iş? Hani atıp tutuyordun kule hakkında? Bakıyorum her gün burada lüpletiyorsun mamaları..."

Maupassant da herhalde içinden "Ulan bir duyan, anekdot diye kaydeden zevzek çıkar; artist bir cevap vereyim" diyerek çatalı bıçağı bırakıp şöyle demiş:

"Bu çirkinlik Paris’te sadece buradan görünmüyor!"

*

Nişantaşı’ndaki alışveriş merkezine yolum düşüp duruyor.

Talihin elinde Rubik Küpü olmuş vaziyetteyim. Böyle hissediyorum.

Ve böyle hissedince de hemen Maupassant Defansı uygulamaya başlıyorum.

Zemin kattaki oyuncakçıların vitrinleri çok güzel, çok farklı, çok artist ve büyük ihtimal çok kazık oyuncaklarla dolu.

"Bazılarını evde dekorasyon amaçlı bile kullanabilir insan... Kediye otomobil kullanmayı öğretebilir miyim acaba? Şuna biner gezer işte..." gibi derin düşüncelere dalmışken tanıdığım ama isim-yüz eşleştirmesi yapamadığım birini görüyorum.

"Kimdi ya bu?.. Ünlüydü ama adı neydi?.." durumuna geçiyorum.

*

Garson arkadaş içkimi getirdiği sırada o gördüğüm kişinin Emre Altuğ’la bir alakası olduğu yolunda zayıf sinyaller belirdi zihnimde.

Sinyalleri takip ettim...

Çağla Şikel değil. (Maraba Televole! Maradona ne komik söylüyordu yahu!) Dağılma, neydi o kızın adı?..

Dizide oynuyor. Mankendi, "iyi ve ciddi" manken vurgusuyla anılanlardan.

Diiideeeeeem (Uzun bir boşluk) Uzel. Oh be!

Umduğumdan kısa sürede ismi hatırladığım için kendimle gurur duyuyorum.

O coşkuyla cebimdeki akıl defterine bakmayı hatırlıyorum ve "Yastık al!" notunu görüyorum.

Gurur seviyem tavan yapıyor.

Kanepe yastıklarına kedi el koydu. Yeni kılıf aldım fakat yastık almamışım.

Hazır yastık alınabilecek bir yerdeyken deftere bakmayı akıl ediyorum ve uyarı notunu da görüyorum.

Biraz kendimden korkuyorum ve sinirleniyorum aslında: "Ne demek lan ’Yastık al’ diye not düşmek? Ne gıcık bir herif oldun sen böyle?.."

*

Tam böyle "Doktor Kanat/ Mistır Hayd" vaziyetindeyken bu kez Vural Gökçaylı’yı gördüm.

"Nişantaşı’nda böyle oluyor, her yer meşhur insan dolu" demeye kalmadı Uğurkan Erez’i gördüm.

Yanındaki kadın kimdi?.. Türkiye’nin İlk Istakoz Uzmanı Jüri Üyesi değil....

Ya onun yanındaki?.. Şu kim, bu kim?..

Sonra cemiyet ve magazin camiasının ünlüleriyle sarılmış olduğumu fark ettim.

"Bunun bir nedeni olmalı?" diye kendimi harap ederken yanımdaki masada annesiyle oturmakta olan küçük kız yardımcı oldu:

"Anneeeee kuvaför açılmış!"

Kafayı arkama çevirdim... Ohooo, kameralar, tanıdığım veya tanımadığım ünlü efekti verilmiş kişiler...

Meğer meşhur bir kuaför şube açıyormuş.

Bu arada aldığı topuk takviyesiyle iyice yükselen, Metro turnikesini diz kapağıyla açacak gibi duran kadınlar filan geçmekte.

"İnce ve uzun boylu" olmak nedir bilen biriyim. Fakat o kadar ince ve o kadar yüksekte olunca nasıl denge sağlıyorlar acaba?

*

Meşhur insanları uzaktaki masamdan seyrederken, Topesto’nun kuzeni elinde Sayın Kedi Molla Felix’e ait olan kedi taşıma ünitesi ile çıktı geldi.

Etrafa salak salak bakan adam durumunda yakalandığım için huzursuzum.

Beagle gemisinden filikayla ayrılıp Galapagos Adaları’na çıkmış Charles Darwin gibi, olaya "Türlerin Kökeni" havası vererek:

"O topukla nasıl yürüyorlar ya. Kızın bacaklar Maradona’dan uzun... Hayret! N’aber, hoşgeldin..." dedim.

"Ne bacak var kızda di mi? Türkiye Güzeli" dedi.

"Var bacak, evet var" dedim.

"Kutu sende kalabilir. Felix sevmiyor kutuyu" dedi.

"Benim eleman da sevmiyor fakat baytar ziyareti için şart, sağol" dedim.

"Baytar demesen şuna, veteriner desen?.. Sanki baytar atlara filan bakar. Benim Felix’ime baytar bakamaz!"

"Benim canavara bakacak, dokunacak, hatta iğne vuracak kişiye ben zaten Ulu Yiğit derim..." şeklinde sakinleştirdim.

*

"Benim de uğramam lazım o kuaföre, tanıyorum" dedi.

"Tamam ben hesabı bekliyorum" dedim.

Bu diyalogdan 12 saniye sonra alkış kopunca bir an "Topesto’nun Kuzen alkışla mı karşılandı yoksa?" paniği yaşadım.

Neyse ki konunun bizim hayatlarımızla bir ilgisi yokmuş...

Felix’e selam ve sevgi yumağı yolladığımı özellikle belirttim kuzene.

Kedi taşıma ünitesi ile bütünleşmiş olarak alışveriş merkezinden ayrıldım.

*

Teşvikiye Karakolu’nun çapraz karşı köşesindeki Alaaddin’in Dükkanı (Orhan Pamuk okurları hemen hatırlayacaktır) neredeyse genetik müdahaleye uğramış.

Eskiden bakıldığında tek bir ürün gibi duran dükkan genişlemiş, açılmış, aydınlanmış, modern zamana uyumlu hale getirilmiş.

İyi mi olmuş? Böyle market bulunur, Alaaddin’in kaotik halini özleyecekmişim gibi geldi.

İçeri girdim, oyuncak bölümünün korunduğunu fark edip sevindim.

Aradığım dergiyi buldum ve çıktım.

*

Dolmuş durağına geldim.

"Pantolon cebinde 1 YTL 30 Ykr.’yi tam olarak bulundurmanın verdiği özgüven/ Eldeki kedi taşıma ünitesini normalleştiriyor dolmuşa binerken" diye düşündüm.

Ortada para alışverişini yöneten yolcu pozisyonundan kaçamadım, birinin 50 Ykr’sini düşürdüm, eğilirken ünitenin kafes kısmı da düştü, ineceğim köşeye geldik ve kendimi minibüsten düşürmek suretiyle kurtardım.

Evin kapısını açtığımda kedi ağzında yastıkla beni bekliyordu.

"Haa, bir de yastık vardı di mi?" dedim.

Eleman moruldadı. "Bil bakalım bugün kimleri gördüm..." diye sordum.

Haliyle ilgilenmiyor...

Yazarın Tüm Yazıları