Magazin yaz

Özel jetinizle, müstesna yaz malikánenize gidiyorsunuz. İnişte de bir dilberin kullanacağı spor otomobilinize biniyorsunuz.

Paparazzi flaşlarına yakalanmamak kaygısıyla hem tenteyi kapatıyor, hem güneş gözlüklerinizi takıyorsunuz. Sonra uçağınız gerçekten iniyor ve kemerlerinizi bağlayın ışıkları yanıyor. Kendinizi bir dolmuş uçakta, kıytırık bir tatil kasabası yolunda buluyorsunuz.

Belli, artık iyiden iyiye yaşımı başımı almışım. Daha açıkçası, ihtiyarlamışım. Her halükárda, "demode adam" kategorisine girdiğim kuşku götürmüyor.

Bunu tanımlamak için hani şimdilerde "out" kelimesi kullanılıyor ya, işte öyleyim.

Neden mi?

Efendim şundan ki, tek satır "magazin basın" okumuyorum. Daha doğrusu, okuyamıyorum. N’apim, içimden gelmiyor.

Sittin sene var ki, İngilizce’de "people" denilen ve falancanın yaşadığı dehşet aşkı, filancanın boynuzladığı kaknem flörtü veya fişmekánın giyindiği açık dekolteyi kapı gibi manşet ve pabuç gibi fotoğrafla duyuran o günlük, haftalık, aylık dergilere bakmadım.

Yani, şu şarkıcının nerede fink attığı; bu soylunun nasıl bedbaht yaşadığı; o artistin niçin estetik yaptırdığı konusunda sayfa sayfa "bilgi" (!) veren neşriyata sonsuz yabancıyım.

Fakat inkár edecek değilim, çocukluğumda, hatta belki ilk yetişkinliğimde; Ağa Han’ın Saint Tropez sahilinde kaç beygirlik bir "Riva" motorla dolaştığı; veya, Baron von Opel’in Davos’ta Prenses Süreyya’yı hangi sarışın aşifteyle aldattığı; yahut da soprano Maria Callas’ın uzatmalı sevgilisi Aristotle Onassis’e yat güvertesinde neden Osmanlı tokadı nakşettiği konularını işleyen dergilere, daha doğrusu dergi sayfalarına göz attığım olurdu. Ama dediğim gibi, hanidir ve hanidir bitti.

Belki belki, dişçinin bekleme odasında zangır zangır titreyerek birazdan başlayacak işkenceye hazırlanırken, korkumu bastırmak için sayfaları şöyle bir çevirdiğim oluyor.

Hepsi o kadar ve de kapik vererek bayiden satın aldığımı hatırlamıyorum. Halbuki?

TATİL GELDİ; MAGAZİN COŞTU

Halbukisi şu ki, Fransızların anlı şanlı "Le Monde" gazetesi dahi hafta içinde yarım sayfa haber yapmak ihtiyacını hissetti. Meğersem, zaten genelde çok satan o "people" dergiler tatil geldi miydi, tam anlamıyla zirveye çıkıyorlarmış.

Bütün yaz boyu tirajlar öyle bir fırlıyormuş ki, tıkış tıkış charter uçakların kalktığı havaalanı bayilerinde; yahut istif istif kumsalların dolduğu sahil kasabalarında, bilûmum "magazin basın" daha tezgaha ulaştığı an, kapanın elinde kalıyormuş.

Hatta bazı dergiler, bilmem kim bilmem kiminle kırıştırırken çekilmiş olan ve "scoop" niteliği taşıyan bir paparazzi fotoğrafını rakip atlatarak yayınlayabilmek için, olağan günlerinden önce piyasaya sürülüyormuş.

Üstelik de bu "ebediyat"la (!) ilgilenmek artık pek bir moda, yani yukarıdaki "out"un tam zıddına, müthiş "in"miş.

Eh, normaldir.

ÖZEL JETLE YOLCULUK

Normaldir, çünkü diyelim ki, şıpıdık plaj terliklerini pedikürsüz ayaklarına daha şimdiden geçiren ve beline geçen yaz kalp şekliyle çizdirttiği dövme mutlaka gözüksün diye de en kısa naylon bluzunu giyinen sevgilinizle birlikte, uçak; artı yatak; artı kahvaltı; artı çay; artı susamlı kraker; artı Sulukule animasyonu, harcıálem katalogdan seçtiğiniz ama deniz kıyısına uzaklığı konusunda bazı tereddütler beslediğiniz bir beldede tatile gitmenin mutluluğuyla titriyorsunuz.

Önünüzdeki koltuklara, arsız ve sümüklü çocuklarının reaktör sesini bile bastıracak derece viyaklamasına hiç mi hiç tınmayan bir familya çökmüştür.

Arkada da, hostesin biraları yetiştiremediği bir ayyaş grubu şarkı söylemektedir.

Sizse, uçak daha fazla yolcu alsın diye mesafesi artık tek karışa indirilmiş o iki koltuk arasına bin bir zahmetle dizlerinizi yerleştirmeye çalışırken, sahil şeridinin hafiften hafife görünmeye başladığını lombozdan aşağı bakmıyorsunuz.

Hayır, iyiden iyiye horuldayarak şimdi başını omzunuza dayayan ve uyuklar profiliyle gözünüze her zaman bile daha çirkin gözüken sevgilinize de bakmıyorsunuz.

Peki, neye bakıyorsunuz?

Tabii ki, bilet kontrolünü geçmeden önce aldığınız "people" magazine bakıyorsunuz.

Ve kuşe kağıda basılı fotoğraflarda görüyorsunuz ki, öyle dolmuş uçakla kıytırık bir tatil kasabasına falan değil, kendi özel jetinizle, müstesna yaz malikánenize gidiyorsunuz.

İnişte de, havalandırma tertibatı çalışmayan otobüse değil, yanınızda uyuklayan kaknem kadına hiç benzemeyen bir dilberin kullanacağı spor otomobilinize bineceksiniz.

Ama sarı çizmeli Mehmet Ağa olmadığınız için de, paparazzi flaşlarına yakalanmamak kaygısıyla hem tenteyi kapatacak, hem güneş gözlüklerinizi takacaksınız.

Yani, elinizdeki o "magazin basın"ın o "kahraman"ı olarak tatile çıkacaksınız.

Sonra, uçağınız gerçekten iniyor ve kemerlerinizi bağlayın ışıkları yandı.

Kaknem sevgili de esneyerek uyandı. Şıpıdık terlikleri tekrar ayaklarına geçirdi.

Öndeki sümüklü çocuk "Baba şişirilmiş ördek de al" ve arkadaki sarhoş grubu "Ahmet mayosu yarım. Tramplene çık, atlayalım" diye anırmaya başladı.

Hostes, "Püf, püf, acente otobüsleri terminale geç gelecek" anonsunu yaptı.

Eh, ulaşılmaz efsaneler ve erişilmez hayaller üreten ve üretmek zorunda olan "people" basın ve "magazin dergiler" yaz tatillerinde tiraj patlaması yapmasın da, ne zaman yapsın?
Yazarın Tüm Yazıları