Maestro

ÇOK zor bir maçtı. Çünkü rakip, kaybettiği zaman ağaçtan düşecekti.

Slovakya her şeyini ortaya koydu. İki takım arasında kalite olarak büyük fark var. Ve bu fark, ilk yarı oyuna yansıdı. Çok net pozisyonlarımız var. Birini attık, diğerlerini kaçırdık. Olabilir, girmek de önemli. Ama ikinci yarı, biz zorla rakibi kendi üstümüze çektik. Onlar bir şey oynamıyorlardı ama, biz onlara yardım ettik. Çünkü, maç oynamamanın sıkıntısını çeken futbolcularımız vardı. Mesela Hakan Şükür, mesala Alpay, mesela Fatih Akyel...

Fenerbahçe, zaten ağaçtan düşmüştü beş-altı hafta evvel. Bu Fatih Akyel, büyük hatalar yapıyor. Ondan daha büyük hatası, son derece laubali. Altı tane taç attı, üçü taçtan taca dışarı, biri oyundan gene dışarıya, diğerleri rakibe... Rakibe attıklarından bir tanesi aleyhimize gol pozisyonu.

Ümit Karan niye yok?

Hakan Şükür
, ikinci yarı ‘‘beni al’’ diye bağırıyor. Ağzından değil, vücudu ‘‘al’’ diye bağırıyor, ‘‘beni al, beni dışarı al’’ diye... Alternatif mi? Bursasporlu Okan alındı. ‘‘Sakat’’ diyorlar. Nerede Ümit Karan? Ama Allah'tan takımın çoğu iyi oynadı. Sırayla Emre, Bülent, Nihat, Tugay, Yıldıray ve Rüştü... Yani yarıdan fazlası.

Ergün'le Okan ‘‘eh’’ işte. Böyle olduğu halde bile iyi pozisyona girdik. Şöyle Bülent'e bir bakıyorum, o yaşta sahanın en diri adamı. Hem de en savaşçı... Bir karşılaştırın bakalım Bülent'le Fatih Akyel'i. Vurun birbirine. Bir takım içinde özellikle kıyaslandığında iki futbolcu arasında bu kadar büyük fark olursa haksızlık olmaz mı? Şimdi artık Makedonya maçını düşünmeliyiz. Ondan sonra da final. Ama maça ‘‘5-6 sıfır atacağız’’ diye çıkarsak kaybederiz İngiltere'de olduğu gibi.

Kalite her yerde fark ediyor. Emre Belözoğlu oyundan çıkarken Slovak seyirciler bile ayağa kalkarak alkışladılar. Rakipte olsa bile önemli değil, burası Avrupa. Seyirci ‘‘maestro’’ diye bağırıyordu. O da bu alkışı hak etti.
Yazarın Tüm Yazıları