Laikliği korumak sadece askerin işi mi?

BAŞBAKAN Yardımcısı Abdüllatif Şener, Hürriyet Ankara Temsilcisi Nur Batur’a "Laikliğin teminatı sadece bazı kurumlarsa Türkiye yandı demektir" diyor. Batur’un yaptığı söyleşiyi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.

Türkiye’de uzun yıllardan gelen ciddi bir "sivilleşme sorunu" var.

Ve sivilleşme sorunu adını verdiğim şeyin kaynağı ise birçok yabancının zannettiği gibi askerler değil, doğrudan doğruya siviller.

Anayasal düzenimizin bazı özelliklerinin korunması işi yıllardan beri askere havale edilmiş durumda.

Sivillerin, Anayasal düzeni korumak konusundaki sorumluluklarını "nasıl olsa asker buna izin vermez" rahatlığıyla görmezden geldiklerini, hatta zaman zaman bu sorumluluğu hiç üstlenmek istemediklerini biliyoruz.

Bu nedenle Abdüllatif Şener’in sözlerini çok önemsiyorum.

Evet, Türkiye’de laikliği koruması gereken tek kurum Silahlı Kuvvetler değildir. Başta Anayasal kurumlar (TBMM, yargı, Cumhurbaşkanı ve hükümet) olmak üzere bu görev hepimize aittir.

Anayasal düzeni korumak konusundaki görevleri askerlere yıkan ve bunun rahatlığıyla etrafında olup bitenlere seyirci kalan biz vatandaşlara ait olan bir görevden söz ediyorum.

Şunu iyice bilelim ki, biz izin vermediğimiz sürece hiç kimse laik, demokratik düzeni değiştiremez.

Yeter ki bizler sorumluluklarımıza sahip çıkalım.

Akropolis eteklerinde ezan sesi

YUNAN hükümetinin "iç tutarlılık" adına Atina’da bir cami açma girişimi bundan önce olduğu gibi yine Yunan kilisesinin engeline takıldı.

Olimpiyatlar sırasında Atina’da kent merkezinin bir hayli dışına yapılması planlanan cami de aynı şekilde kilise tarafından engellenmişti.

Hatırlayacaksınız, Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani, Amerika gezisi sırasında Condoleezza Rice’tan Heybeliada’daki ruhban okulunun açılması için destek istemişti.

Bakoyani aynı görüşmede Yunanistan’ın ABD ile Müslüman ülkeler arasındaki ilişkileri düzeltmek için iyi bir partner olduğunu da belirtmişti.

Ben de o gün yazdığım yazıda, "Rice, keşke Atina’da neden bir tek cami bile yok" diye sorsaydı demiştim.

Atina kent merkezindeki Monastraki mahallesindeki eski bir caminin ibadete açılması önerisi reddedilince ben de Rice’ın sormasını istediğim sorunun yanıtını aldım.

Yunanistan’da bazı kafalar belli ki hálá 500 yıl öncesinde yaşıyor.

Ve bu kafanın Yunan politikasını etkileyen en önemli güç olması da sanırım iki ülke arasındaki sorunların neden bir türlü çözülmek bilmediğini de açıklıkla ortaya koyuyor.

Tanrım, beni yanlış anlaşılmaktan koru!

MASAMIN üzerinde eski Mısır tanrılarından Thoth’un küçük bir kopyası var.

Kuzgun başlı, insan vücutlu bu tanrı "iletişim tanrısı" diye biliniyor. Tanrıların ve bilimin gizlerine sahip olan, tanrıların yazıcısı Thoth!

Bu heykeli Washington’daki Gazetecilik Müzesi’nden satın alan kızım bana hediye etmişti. Kutusunun üzerinde de şöyle bir şey yazılıydı: Beni yanlış anlaşılmaktan koru!

Dün okuyucularımdan gelen e-postaları okurken masamın üzerindeki Thoth’a baktım ve şöyle dedim: "Hiçbir işe yaramıyorsun!"

Bazı okuyucular, dün yazdığım "Kışın Yediğin Hurmalar" yazısı ile hafta sonunda oynanacak maç nedeniyle Fenerbahçeli taraftarları olay çıkarmaya teşvik ettiğime kanaat getirmişler. Oysa ben o yazıyı, spor alanlarında şiddet görüntülerine artık tahammül edemediğim için yazmıştım.

Federasyon’un olaylı maçlarla ilgili tutumunun caydırıcılıktan uzak olduğunu, ancak caydırıcı ağır cezalarla bu sorunun çözülebileceğini vurgulamak istemiştim.

Federasyon’un en son oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçıyla ilgili tutumunun şiddeti teşvik ettiğini düşünüyorum.

Bu nedenle de ilgilileri "testi kırılmadan" uyarıyorum ki cumartesi akşamı bir futbol maçı izleyelim. Eminim ki o gün Şükrü Saracoğlu’na gelecek seyircilerin ezici çoğunluğu benim gibi düşünüyor.
Yazarın Tüm Yazıları