Korumalı mıyız kullanmalı mıyız?

KOYDUĞUMUZ kuralların tutsağı oluruz çoğu zaman.Yine çoğu zaman, o kuralları tartışmak, gelişmiş dünya ülkeleriyle kıyaslamak aklımıza bile gelmez.

Ama sonucu karşılaştırırız.

Kıyaslarız.

Bu satırları Roma’dan yazıyorum.

Uzun yıllar yurtdışında yaşadım.

Zaman ve fırsat buldukça, kısa süreli de olsa yurtdışına çıkmaya çalışırım.

Bunu önemli bulurum.

Günümüz dünyasında, ülkenizi ya da kendinizi, dışınızdaki dünyadan soyutlayarak yaratıcı da, üretken de olamazsınız.

Birkaç gündür İtalya’dayım.

Venedik, Floransa ve Roma.

Her üçü de, "açıkhava müzesi" ifadesini fazlasıyla hak eden şehirlerden.

Eski ve köklüler.

Ama izbe değiller.

Yalapşap restorasyonların sırıttığı şehirlerden hiç değiller.

Onlarda eski ile yeninin birlikteliğini görürsünüz.

Klasik ile modern olanın uyumunu.

Ve en önemlisi, koruma ile kullanmanın dengesini...

Hayat da, çevre de böyle bir denge üzerine kurulu değil mi?

Hani bize özgü bir tavır var.

Uçlarda gezinmeyi severiz.

Bunun en çarpıcı örneklerini de tarihi çevreyi korumada görürüz.

Ya koruma adına kimsenin elinin değmesine izin vermeyiz.

Ya da kullanma adına suyunu çıkarırız...

Sonuçta, tarihi çevreyi katlederiz.

* * *

Bu şehirleri, bu gözle bir kez daha gezdim.

Koruma ve kullanma dengesini nasıl sağladıklarını gördüm.

Bir de bizim tarihi varlıklarımızı düşündüm.

Rumeli’yi, Anadoluhisarı’nı, diğerlerini...

Bu düşünceler içindeyken Sunay Akın aradı.

Onunla da dertleştik.

Gönülden inanıyorum.

"Koruyarak kullanmayı" becerdiğimiz gün, başkalarına gıpta etmekten kurtulacağız.

* * *

Gıpta ettiğim bu şehirlerde, yine Sunay Akın’ın satırları dilime takıldı...

"Ben Rumelihisarı!

Yürekli, genç bir adam yaptırdı beni.

Derler ki, taş üstüne taş koyarken, ilkin, şeklimle attı imzasını İstanbul’a, Mehmet yazdı.

Siz ’Fatih’ diye bilirsiniz onu.

Fatih’ten tam beş yüz yıl sonra bir kadın, Mimar Cahide Tamer onardı

beni!..

Tiyatroya gönül veren bir adam, bir de tiyatro sahnesi yapmasını istedi!

İçimdeki açıkhava tiyatrosunun şekli onun imzasına benzemiyor ama, hatırlayacağınızdan eminim; ’Muhsin Ertuğrul’ derler o güzel insana.

Anfitiyatronun basamaklarında oturan sanatseverler ’hilal’ şeklini alıyorlar.

Sahnede de bir ’yıldız’ var!..

Bu birliktelik size bir öykü anlatmıyor mu?

Aklım kalmaz hiç yanımdan geçen gemilerde; yalnızca bir çocuğun suda sektirdiği taşa özenirim.

Geçmişimle ilgili birçok yazı okuyabilirsiniz.

Ama bugün, sanata açıyorum kapılarımı; Boğaz’ın en dar yerinde, sona ermesi için dargınlıkların!.."
Yazarın Tüm Yazıları