Kalkan bir adım atsa, Cote D’Azur olacak...

Dünkü yazımda, bu yaz Cemre ile yaptığımız uzun bir deniz gezisinin Yunan adaları bölümünü aktarmıştım. Bugün de Bodrum’dan Kekova’ya kadarki şeridi anlatacağım. Hem de bir dalıcı gözüyle. Zira Cemre ile birlikte dalıyoruz da...

Haberin Devamı

Dünkü yazımda, bu yazCemre ile yaptığımız uzun bir deniz gezisininYunan adaları bölümünü aktarmıştım. Bugün de Bodrum’dan Kekova’yakadarki şeridi anlatacağım. Hem de bir dalıcı gözüyle. Zira Cemre ile birliktedalıyoruz da...

          

Bana “Bu bölgenin yıldızı hangi şehir?” derseniz, hiç tereddüt etmeden Kalkan derim.

          

Hiç abartmıyorum, eğer Kalkan belediye başkanı Mustafa Şalvarlı (ki hakkında çok iyi sözler duydum) biraz çaba harcasa, kentini Fransız rivierasının yıldızı sayılan Cote D’Azur’deki kasabalarıyla yarıştırabilir. İtalya’nın ünlü Positano’sunu andıracak duruma sokabilir.

Haberin Devamı

          

Eski şehir aynen muhafaza edilmiş. Yollar düzgün, restoranlar birbirinden düzenli ve her birinin harika manzarası var. Etraflarına çiçekler dikmişler, rengarenk begonvillerle donatmışlar. Bulundukları yerleri de tertemiz tutmuşlar.Dostum Galip Erdoğan ve arkadaşı Nazan ile Aubergine’de bir yemek yedik, İstanbul’un değme restoranında bu lezzeti bulamazsınız.

          

Alış veriş caddesi de bir başka harika.

                      

Dedim ya, buraya hayran kaldım ve inanamadım. Türkiye’de pislikten ve zevksizliklerden kurtulmuş böyle bir yer nasıl olur ? Bunun tılsımı nedir, diye araştırdım ve sonunda anladım: İngilizler ve orayı benimsemiş Türklerin özverileri...

          

İstanbullular nasıl Bodrum’u benimsedilerse, İngilizler de binlerce kilometre uzaktan Kalkan’ı bağırlarına basmışlar. 5300 İngiliz ailenin evi var. Hala da satın alıyorlar. Keşkedaha da fazla gelseler ve daha da fazla ev yaptırsa, daha fazla ev satın alsalar. Bir sezonda yaklaşık 10-15 bin İngilizin gelip gittiği bir trafikten söz ediyorum.

          

Kalkan gibi küçük bir yer için çok ciddi bir rakkam.

Haberin Devamı

          

Durum böyle olunca da, esnaf kendini İngiliz müşterinin beğenisine göre ayarlamış. Yani, temizlik, düzgünlük, fiyatların disiplini, çıçek vs...

 

Dalmaya gelince, tek adres var. O da ( Kamil Karayazı  0542 6279757, Dolphin Scuba Team dolphinscuma@superonline.come ) Sizi bir batık başta olmak üzere, oldukça renkli bir deniz dibi gezisine çıkarır. Tertemiz bir tekne, nefis öğle yemeği ve dünya güzeli ailesiyle birlikte, meraklıysanız bir kaç gününüzü ayırabileceğiniz ve çok mutlu olacağınız bir isim.

Kalkan’a gelecek yıl yine gideceğim ve gerçek bir Cote D’Azur olmuş mu, yoksa fakir adamın Cote D’Azur’ ü olarak mı kalmış, mutlaka sizi bilgilendireceğim.

Haberin Devamı


KAŞ BÜYÜMÜŞ, ANCAK
ŞİRİNLİĞİNİ KAYBETMEMİŞ...

          

Kalkan’ı görmemiş olsanız, Kaş için de “bölgenin yıldızı“ diyebilirsiniz. Ancak ikisinin arasında önemli bir fark var. Bıraktığımda küçücük bir kasaba idi. Bugün ise, orta boyda bir kent görünümünde.

          

Allahtan hem bazı belediye başkanlarının, hem de uzun yıllar boyunca oraya yerleşmiş İstanbulların sayesinde, Kaş’ın tarihi bölümü kurtarılmış. Aynı dar yollar, aynı güzelim evler ve ara sokaklar.Yine bazı zevksiz yapılar ve çirkinlikler var tabii...Olmasa olmaz. Onlar bizim adeta markamız. Nefis bir rum evinin yanı başında, iğrenç bir bina koymakta üstümüze yok.

          

Bütün bunlara rağmen, eski Kaş kendini korumuş.

Haberin Devamı

          

Barları ve restoranlarıyla cıvıl cıvıl.

          

İki restoran tavsiye ederim: Biri, yılların Mercan’ı, diğeri ise Kaş’ın neredeyse anıtlaşan simgesi Evy. 30 yıldır burada. Hem Fransız, hemTürk vatandaşı. Kime sorsanız onun restoranını gösterir. Fransız usulü koyun budu yedim, tadına doyamadım.Artık 70’ine geldiğini ve eviyle restoranı satıp keyfine bakmak istediğini söylüyor. İçime bir hüzün çöktü. Evy olmadan Kaş olamaz ki...İnşallah Kaş’lılar onu ikna ederler.

          

Diğer bir tavsiyem de, giderseniz otelde kalkamayın. Zaten fazla otel de yok. Pansiyonları tercih edin. Ben bunun kadar temiz pansiyon görmedim.

          

Kaş’ın asıl hoşuma giden yanı, Belediye Başkanı Halil Kocaer’in deyimiyle, alt yapısının önemli bir bölümünün tamamlanmış olması. Marinası, Kalkan’a oranla daha iyi organize, daha bakımlı ve düzgün. Yanaşır yanaşmaz, hemen yardım elleri uzanıyor ve rahat ettiriliyorsunuz.

Haberin Devamı

          

Kaş, bölgenin dalış merkezi.

          

Tüm etrafı güzelliklerle dolu.

          

Buradaki adresiniz de Murat Draman olmalı (0532.2321668, Archipel Dalış merkezi, archipeldiving@eko-natura.com ) Aslında 6-7 ciddi dalma okulu var. Draman’a göre, hepsi de son derece profesyonel. Gerçekten de, baktım tekneleri ve verdikleri giysiler-tüpler gayet kaliteli.Draman’dan, sizi batığa götürmesini isteyin, bayılacaksınız.

KEKOVA’NIN ADINI HANGİ AKILLI DEĞİŞTİRDİ ACABA ?

          

Kaş’tan kalkıp, kendimizi Kekova’ya attık. Burası, tekne turizminin cenneti. Karadan gelip gitmek güç.Denizden de kolay sayılmaz, ancak bütün dünya denizcilerinin rüyalarındaki bölge. Gelen gitmek bilmiyor.   

          

Likya’lılardan kalma mezarları, denizin içindeki lahitleriyle bir tarih ve tabiat cenneti. Ulaşılması güç, ancak ulaştıktan sonra da tadına doyum olmuyor.

          

Kekova’ nın diğer özelliği, dalış bölgelerinin çok hoş olması.

          

Tavsiyem, dalma meraklılarının Erkan Çağlar (05322317339, Demre Dalış Merkezi, erkan@demrediving.com) ile temas etmeleri. Zaten Erkan oraların tek ismi. Nefis bir batığı var. Diğerleri gibi, donanımı çok temiz ve bakımlı. Son derece sempatik ve gencecik bir uzman.

          

Kusura bakmayın, Kekova  konusunda beni çıldırtan tek gelişme, Ankara’da bazıları adını değiştirmişler ve tarihi adını atıp, yerine Geyikova koymuşlar. Efendim, adalardan birinde geyik varmış da, bundan dolayı ismini Türkçeleştirmişler.

          

Aklınıza şaşayım sizlerin.

          

Yılların Kekova’sını siz, küçük dünyanıza uysun diye adını istediğiniz kadar değiştirin. Orası bizler için yine Kekova kalacaktır.

 

GÖÇEK’e HER GİRİŞİMDE ÖZAL’A DUA EDERİM...

İyi bir haber vereyim.

          

Göcek iyi korunuyor, bozulmuyor. Bazı süprüntü restoranlar dahi yıkılmış. Koylar, tüm tahrip ve kirletme çabamıza rağmen direnmiş.

          

Göçek’e her girişimde rahmetli Turgut Özal’a dua ederim. Tabii onu yönlendiren ve Göçek’i korumaya aldırma konusunda ikna eden Can Pulak‘a da duayı eksik etmem. Bu iki insan bu ülkeye öylesine büyük bir iyilik yaptılar ki, heykellerini diksek azdır... Allah onlardan razı olsun.

          

Benim bir projem var.

          

Sürekli yazıyorum ve birilerinin dikkatini çekene kadar da yazmaya devam edeceğim.

          

Göçek koyuna girişi paralı yapalım.

          

Bu koyun bir eşi yok. Ne yapıp edip korumalıyız.

          

Böylesine harika bir güzelliği korumanın yolu da, buraya gelenlerin yaşadıkları güzelliğin karşılığını ödemeleridir.

 

Girişlerde, özel teknelerden para alınır. Ticarilerden de mutlaka vergi gibi para kesilir. Biriken bu paralarla da, bütün teknelerin sintineleri kontrol edilir, ağaçlara bağlamamaları veçöplerini kıyıya atmamaları için birkaçzodiak ile sürekli koylar denetimde tutulur.

 

Bunu yapabilirsek, bu güzelim bölge bizde kalır ve uzun yıllar boyunca Göçek’ten yararlanabiliriz. Aksi halde, çok zorlanırız.


GÖKOVA DİRİLMİŞ

 

Herkes “Gökova öldü” diyordu, oysa tam tersiylekarşılaştım.

 

Örneğin, Karaca limanı:  Küçük amrinası ve mutlaka yemek yenilmesi gereken Gökova Yelken Kulübüile sanki kurtarılmış bir bölge.

 

Örneğin Yedi adalar :Tabiatla başbaşa geçirdiğiniz nefis koylar insanı hayranbırakıyor. Üstelik tertemiz ve kıyılarda da kaçak lokanta çirkinliklerine rastlanmıyor.

 

Bir de fevkalade hüzünlendiğimbir yer gördüm: Çökertme.

 

Arkası dağlar ve çam ormanları ile kaplı bu nefis koyun dibindeki köye, sakın sabah saatlerinde  uğramayın. Bir zavallı ağaca bir sürütekne bağlamışlar, sokakları çöp ve pislikiçinde, kokudan geçilmiyor. Binaları  tipsiz ve özensiz. Sağlık bakanlığından bir teftiş görseler, köy yatlara kapatılabilir. Merak ettim, bu yörenin belediyesine yapıyor? İnsanları neden böylesine pislik içindeyaşatıyor.Çökertme koyuna girin, ancak köye sakın çıkmayın.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları