Kadıköy’lü öğretmenin dramı

"BEN Mine Ekinci, İstanbul Kadıköy’de bir okulda öğretmenim.

Öğrencilerime nasihat verirken hep insanların yaşadığı müddetçe başlarına ne geleceği belli olmaz derdim. Ama bunun bir gün en ağırını yaşayacağımı bilemedim. Şöyle ki, 15 ay önce 5 yaşındaki oğlum Onur Ekinci havuza kazayla düştü. O anda sudan da çok korktuğu için kalbi durdu. Tahmin edersiniz beyne oksijen gitmeyince ne yazık ki, olabileceklerin en kötüsü oldu, oğlum bitkisel hayata girdi. Bütün düzenimiz, yaşantımız altüst oldu. Biz kahrolduk. Umudumuzu yitirmeden tedavilere devam ettik. Rapor çıkarttık. Fizik tedaviye başladık. Raporun bir yıllık tarihi dolunca Çapa’da yattığımız çocuk nöroloji servisine başvurduk. Ancak orada bizim için çok ağır ibaresinden dolayı artık fizik tedavi alamayacağımızı, çünkü umutlarının kalmadıklarını söylediler.

Bu nasıl olur?

Bizim daha önceden bir hastalığımız yoktu. Kaza sonrası bilinçimiz kapandı. Ama doktorlarımız her an özellikle de büyüme çağındaki çocuk olduğu için uyanabileceğini söylüyorlar. Şimdi bizim tedavimiz prosodürler gereği kesilecekmiş. Bunu hiçbir şekilde kabul etmiyorum. İçimden alabildiğince bağırmak geliyor. Yazıklar olsun. Ben kime ne diyeceğim. İnsanlar zaten çaresizlik içinde, siz yol göstereceğinize bir de engel koyuyorsunuz. Bu nasıl devlet, vatandaşının sağlığını böyle mi koruyor? Bizi bile bile kaderimize terkediyor. Ne biliyor onlar yarın benim oğlumun ne gelişme göstereceğini... Veya yarın onlar başlarına ne geleceğini biliyorlar mı? Ben biliyor muydum? Benden kesecekleri parayla kara mı geçecekler? Böyle bir uygulamayı kınıyorum. Neymiş, hastalığın durumu ağır olursa tedavi var, çok ağır olursa tedavi yok! İyi de biz hasta değiliz ki, biz kaza sonrası geçici bilinç kaybına uğradık. Hastanın uyanmasını beklerken de, elimiz kolumuz bağlı oturacak değiliz ya! Çocuk fizik tedavi almazsa hareketsizlikten her tarafı kirençlenecek....

Kime nasıl sesimizi duyuracağımızı bilmiyoruz. Çaresizlik içindeyim. Lüften bana yardım edin! Benim Sağlık Bakanlığı ile görüşme imkanım yok ama, sizler prosedürün yanlışlığını yazarsanız, hep beraber bir kamuoyu oluşturabiliriz. Allah düşmanıma bile böyle bir dert vermesin. Şimdiden çok teşekkür ederim."

Şoför yolcuya saygılı olmalı

EGO 5. Bölge Müdürlüğü’ne...

Sabah 06.30-07.00 saatleri arasında hergün işe gitmek için bindiğim 518 numara ve 06 FNL 98 plakalı otobüsünüze İstanbul Yolu Beko durağında inmek için düğmeye bastığımızda İstanbul Yolu’nda durmayacağinı söyleyerek bir takım hakaret ve küfürle birlikte hiç de haketmediğim bir saldırıya uğradım.

İki yıldır aynı sefer sayılı araçla işe gidiyorum. Bu durum ikinci kez başıma geliyor. Daha önceki e-mailimde plakı vermediğimden dolayı bir gelişme kaydedilmedi. Temennim olur ki, ilgililer gereken hassasiyeti gösterirler.

Mustafa ÜNAL

Büyükşehir’ler imarethaneye dönüşüyor

ÖNÜNMÜZDEKİ
mart ayında yerel seçimler var. Herkesin bildiği gibi yerel seçimlerde başkan adayları kıyasıya bir yarışa girecekler. Şu anda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek yakın zamanda yardım paketi adı altında 400.000 aileye yardım dağıttığını açıkladı. Diğer ilçe belediye başkanlarının da Melih Gökçek’ten geri kalır yanları yok.

Seçimi kazanmanın yolunun da verilen bu ’hediyelerden’ geçtiğini artık sağır sultanda biliyor. Şimdi diğer partilerin muhtemel adayları seçimi bu şartlar altında nasıl kazanacaklarını kara kara düşünüyorlardır. Hatta geçen gün sosyal demokratların muhtemel adayı Murat Karayalçın "Eğer seçilirsem her yoksul aileye 600 YTL vereceğim" dedi.

Şimdi bir düşünelim! Diğer adaylar istemeden bu yarışa katılacaklar hatta belki içlerinden biri "ben 15 günde bir gıda dağıtacağım, ay başlarında da 600 YTL vereceğim" diyecektir.

Herkese hayırlı olsun yardım paketleri, maaş çekleri, öğrenci bursları.

Bahattin KARADELİ

İki oğlumu gururla askere gönderirim

AKTÜTÜN
karakolunun resimlerini gördükten sonra herkese "İnsanlar yüzlerce yıl önce, oktan, mızraktan, kılıçtan korunmak için kaleler inşa etmişler en ulaşılmaz, en sivri tepelere. Bizimkiler 21. yüzyılda gecekondu tipi karakolları uygun görüyor yavrularımıza, kale yapmak gerek, kale" dedim, durdum. Dün nihayet internet sayfanızda bir İran karakolunun resmi yayınlandı. Evet gerçekten bir kale yapmış adamlar. Ben bu konudaki hiçbir mazereti kabul etmiyorum. Yok para yokmuş, yok inşası zor bir yermiş. Hepsi bahane. Sadece yapılmak istenmemiş.

Üniversitede okuyan iki oğlum var. Bir gün onları gururla askere göndereceğim. Ama ben, onları yuvaya verdiğim zaman akşam nasıl sağlam olarak almak istediysem, elinde bir ısırık izi gördüğümde nasıl öğretmeninden hesap sorduysam aynı şeyi askere gönderdiğim zaman da yapacağım. Sağ ve sağlam verip yine öyle geri almak isteyeceğim. Eğer gerçek bir savaş olsa hepimizin canı feda... Ama böyle saçma-sapan, ne olduğu, kime yaradığı belli olmayan teröre yıllardır çocuklarımızı feda ediyoruz.

Ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Hepimiz üç-beş gün sonra şehitleri de, geride bıraktıklarını da unutuyoruz. Hele o gazilerimiz... Aslan gibi çocuklar genç yaşta ellerini, ayaklarını, gözlerini kaybediyor. Kim gidip ziyaret etti onları bugüne kadar, kim "Bir ihtiyacınız var mı?" dedi? Bu yüzden yönetenlerimiz buna mutlaka bir çözüm bulmak zorundalar.

Buket SARAN-Avukat
Yazarın Tüm Yazıları