İyimserliğin gücünü kimse küçümsemesin

SİNEMALARDA bugün gösterime girecek bir film, Prensesin Uykusu. ‘Babam ve Oğlum’, ‘Issız Adam’ gibi filmlerinden tanıdığımız yazar-yönetmen Çağan Irmak’ın son filmi bu.

Haberin Devamı

Filmin ana kahramanlarından Aziz, daha çocuk yaşta başından onca badire geçmesine, öksüz kalıp yurtlarda büyümesine rağmen sürekli gülümseyen, doğayı seven, insanları seven, kitap seven, hayal kurmayı seven, içinde damla kötülük duygusu bulunmayan bir adam.
Filme adını veren uyuyan prenses ise, annesinin belalısı tarafından tartaklanınca yere düşen ve kafasını çarpıp komaya giren bir küçük kız çocuğu.
Bütün film de, Aziz’in zaman zaman naiflik derecesine varan iyimserliğiyle o küçük kızın iyileşmesi için çaba sarfetmesinin hikayesi.
Daha dün tanıştığı, doğru dürüst bir kere bile konuşmadığı o küçük kızı kurtarmak için verdiği çaba...
Aziz’i izleyince, iyiliğin ve iyimserliğin gücününün farkına bir kez daha vardım.
Diyeceksiniz ki ‘Bu bir film, o iyilik ve iyimserlik de film icabı.’ Evet öyle, ben de biliyorum ama gerçek hayatta o Aziz’den çok sayıda bulunduğuna da inanıyorum.
İyilik ve iyimserlik, bence üzerinde düşünmemiz gereken kavramlar. Hele hele uzun zamandan beri kötümser olmaktan başka şey yapmamış insanların özellikle üzerinde durması gereken kavramlar.
Hayata nasıl baktığımız, bütün hayatımızı belirle-yebilir.
Şu bayram günü bunları söylemek, iyimserliğin ve iyiliğin gücünü görmeniz için size Prensesin Uykusu filmini tavsiye etmek istedim.
Benim iyimserlik-kötümserlik konusunda bildiğim şudur:
Bütün iyimserlerin iyi kalpli insanlar olması gerekmez ama bütün iyi kalpli insanlar iyimserdir.
Tam tersi de geçerli: Bütün kötümserlerin kötü kalpli olması gerekmez ama kötü kalplilerin hepsi kötümserdir aynı zamanda.

Haberin Devamı

Başkan Obama’nın sıkıştığı dar alan

ÜNLÜ The Washington Post’un efsanevi muhabiri Bob Woodward’ın son kitabı Obama’s War’u (Obama’nın Savaşı) okumakta olduğumu geçenlerde söylemiştim.
Woodward’ın kitabı, bende zaman zaman çığlıklar atma isteği doğurdu. Sebebini anlatmaya çalışayım.
Kitap, Barack Obama’nın daha başkanlığı devralmasından önceki bir tarihten, ‘Geçiş dönemi’nden başlıyor. Obama, başından beri Irak savaşını bir ‘tercih savaşı’, Afganistan’daki savaşı ise ‘mecburiyet savaşı’ olarak adlandırıyordu. Seçim kampanyasında da temel vaadi Irak’taki savaşı bitirip birlikleri bir an önce geri çekmek, Afganistan’da ise ‘Savaşı kazanmak’tı.
Dolayısıyla yeni seçilmiş ama henüz göreve başlamamış başkanın daha ilk günden Afganistan’a yoğunlaşması son derece normal.
* * *
Kasım 2008’deki seçimden hemen sonra başlayan bu yoğunlaşma, yapılan yüzlerce toplantı, gergin pazarlık vs. Taa bir yıl sonra, Kasım 2009’da ortaya ‘Obama’nın Afganistan Stratejisi’ denebilecek bir belge çıkmasını sağlıyor.
Woodward’ın kitabı işte bu belgenin ortaya çıkış süreci. İçinde yok yok. Sivillerin orduyu kontrol etme biçimlerinden tutun da Beyaz Saray’ın politika üretme mekanizmasına kadar pek çok konuda derin bilgi sahibi oluyor insan kitabı okuduktan sonra.
Yalnız, kitabın inanılmaz bir gazetecilik çabasını içermesi, en gizli toplantıları ve bu arada en gizli belgeleri ele geçirip yazması dışında beni en çok etkileyen tarafı, Amerikalı olmanın kibirinin bu kadar çarpıcı biçimde ortaya koyması oldu. Yazarın niyeti belki bu değildi ama ben bu kibri gördüm.
* * *
Afganistan’daki savaş söz konusu olunca Taliban’dan sürekli ‘direniş’ diye söz ediliyor ama neredeyse tek bir tartışmada bile kimse kimseye ‘Yahu bu Taliban neden direniyor’ sorusunu sormuyor, hatta ‘Taliban neden savaşıyor’ diye bile sorulmuyor.
Irak savaşı konusunda doğru sorular sorup doğru cevaplara ulaşan Obama bile bütün entelektüel kapasitesine rağmen Afganistan konusunda bir türlü doğru soruyu sormuyor, soramıyor.
Bir ara Pakistanlı yetkililer Amerikalıların terör tehdidini bu kadar ciddiye almasını eleştirirken ‘Bizde hergün bombalar patlıyor, sizde de bir tane patlasa dünya sona ermez’ diyor. Amerikalıların bu sözlere tepkisi inanılmaz.
Amerika gibi bir devin gözünün nasıl kör olduğunu bir kez daha görmek istiyorsanız, Woodward’ın kitabını şiddetle tavsiye ederim.

Yazarın Tüm Yazıları