İyi bir “tahminci”den 2007 Tahmini...

Yılın son hafta sonu. Genellikle yılın son ayında, bir yılın muhasebesi yapılmaya başlanır ve onunla kalsa neyse; girilmek üzere olunan yılda neler olabileceğinin tahminleri yayın organlarında “uzman kişilikler”ce kaleme alınır.

Haberin Devamı

Veya, olan televizyon kanallarına çıkar ve anlatırlar. Bu, kendiliğinden olmaz. Onlardan bu beklenir. Bu, onlara sorulur.Nostradamus ismi bilineli beri, bir “kahin” edasıyla davranan “uzmanlar”dan gelecek tahmini beklenmesi adet halini almıştır.

Şunun şurasında bir-iki gün içinde takvim yaprakları 2007 olarak dönecek. Görevimiz, bizlerden beklendiği gibi, 2007’de “Dünya ve Türkiye” üzerine ahkam kesmek. Okurlar ve dinleyicilerin ödevi ise, çift kulak, dört göz bunları dinlemek ve okumak.

Neyse ki, hesap tutan yok. Örneğin, her yıl sonunda, bir yıl önce aynı şahısların neler söylemiş oldukları ve söylediklerinin ne kadarının çıkıp çıkmadığının –eğer bir tanesi bile çıkmışsa, şapka çıkarmak gerek- bilançosu çıkarılmıyor. İyi ki de çıkarılmıyor. Öyle olsa, gazete köşe yazarı ve televizyon yorumcuları muhtemelen soykırıma uğrardı. Gazete okurları ile televizyon izleyicilerine ise, büyük bir hayal kırıklığı kalırdı.

Haberin Devamı

Kötümserlik iyi bir şey değildir. O nedenle, böyle durumların bilançosunun çıkarılmaması herkesin yararınadır.

Türkiye’nin eski Washington büyükelçisi, şu sırada ASAM adlı Ankara kuruluşunun başkanlığını yapan Faruk Loğoğlu, birkaç ay önce elime bir metin tutuşturdu. TOBB Üniversitesi’nin Ankara’da düzenlediği “strateji” konulu tartışmalı bir toplantısında yanyana oturuyorduk. Metni masanın altından elime tutuşturduğu sırada, “önemli” isimlerin geleceğe yönelik tahminlerini dinlemekteydik. Metne hemen göz attım. “Everybody’s An Expert” (Herkes Uzmandır) başlıklı, Louis Menand imzalı idi.

Metin şöyle başlıyordu: “Tahmin, hayatın zevklerinden biridir. Konuşma, onsuz uçar gider. ‘Bu böyle devam edemez. O, onu bir ay içinde silkeleyip atacak.’ Eğer bu tahminde yanılırsanız, kimse sizden bunun hesabını sormaz, çünkü önemli olan doğru çıkmış ya da yanılmış olmanız değildir. Önemli olan, sizin o kişinin söz konusu bayana layık olmadığını düşünmenizdir. Dolayısıyla, tahmin yürütmeniz, sadece görüşünüzü, olumsuz sonuca ilişkin tatlı bir öngörü ile güçlendirmek istemenizden ibarettir. Eğer bu tahmininiz konusunda parasına bahse girmemişseniz, gönül meselelerine ilişkin şöhretinizden gayrı tehlikeye girecek hiçbir şey yoktur. Bir ay geçer ve hiçbir şey olmamışsa ve hala beraberseler, süre, ceza yaptırımı olmadan uzar. ‘Onu, mutlaka terkedecek. İnan bana. Bu sadece bir süre meselesi’ diyerek, iddianızı sürdürebilirsiniz. Evlenirlerse, ‘Bekle. Çok ilginç gelişmeler olacak. Şimdiden bilemezsiniz’ diyebilirsiniz ve hala yanlış yapmış sayılmazsınız...”

 

Haberin Devamı

***    ***  ***

 

Bu cins “tahmincilik” siyasi meselelerde aynı ölçülerle pekala geçerlidir. Zaten, Faruk Loğoğlu’nun bana verdiği metin, aslında siyaset tahminleriyle ilgili. Bu konuda. Philip Tetlock’un Princeton yayınlarından basılan “Expert Political Judgment: How Good Is It? How Can We Know?” (Siyasi Uzman Hükmü? Ne Kadar İyi? Nasıl Bilebiliriz?) başlıklı kitabından söz ediyor. Kitabın fiyatı hayli okkalı. 35 dolar. Kitabın yazarı, Berkeley’de bir psikoloji profesörü ve kitabında vardığı sonuçlara tam 20 yıl boyunca yürüttüğü çalışma sonucu ulaşmış.

20 yıllık çalışmasının sonunda vardığı sonuçların özeti şu:

Geleceğe yönelik tahmini meslek edinenler, televizyonda uzman olarak gözüken, gazete yazılarında haklarında alıntı yapılan, hükümetlere ve iş çevrelerine tavsiyede bulunan ve uzman açık oturumlarında yer alan kişiler, geri kalanlardan, bizlerden daha iyi değiller. Yanlış çıktıklarında, kendilerinden bu konuda pek nadir hesap sorulur ve hata yapmış olduklarını da pek nadir itiraf ederler. Böyle durumlarda, sadece zamanlamada yanılmış olduklarını ya da hiç beklenmeyen ve görülmesi mümkün olmayan bir olayın meydana geldiğini ileri sürerler, ısrar ederler. Aslında haklı çıktıklarını ileri sürdükleriya da yanlış yaptıkları vakit buldukları mazeret repertuvarları, herkesinkinden farklı değildir. Aradaki fark, size yaptığınız tahminler için para ödenmez, uzmanlara ödenir.

Haberin Devamı

Tetlock’a göre, daha tanınmış ve daha çok görüşlerine başvurulanlar, genellikle, geleceğin nasıl olacağına dair tahminlerinde daha az güvenilir kişiler olarak çıkıyorlar.

Sözünü ettiğim metin dört sayfa. İçeriği hakkında yazmaya devam edersem, ben dahil, birçoğumuzun pul pul dökülmesi ihtimali olduğu için, söz konusu metne atıf yapmayı, iyisi mi, burada keseyim. Ama, sihirbazlar ustası Zati Sungur’un tüm marifetlerini çırağına öğretmemesi misali, bir okuyucunun gözünden kaçacak olan, okuduğum metindeki bazı ayrıntıları kaydettim ve bunları asla açıklamayacağım. Çünkü, benim yazı yazarken veya televizyon kanallarında konuşurken kullandığım bazı “trük”lerden söz ediyordu ki, o satırları okuduğumda, br yandan “uluslararası kalibre” tutturmuş olduğumu memnuniyetle gördüm; demek ki, bunu mühim uluslararası şahsiyetler aynen benim kullandığım gibi kullanıyorlarmış; diğer yanda ise, o “trük”leri kullananları “aynasız” yakalayabilecek olanların var olduğunun farkına vararak, biraz tedirgin oldum. Hayır. O “trük”ler nedir; söylemeyeceğim. Zati Sungur düsturu.

Haberin Devamı

Şu kadarını söyleyebilirim: Birkaç ay önce elime tutuşturulan metni okuyalı beri, tahmin yeteneğim hayli törpülendi. Özgüvenim zayıfladı. 2006 sonuna yaklaşırken, bana yöneltilen “2007’deki muhtemel gelişmeler” gibi tahmin beklentilerinin büyük bölümünü savuşturdum. Bu konuda çok talep alanlardan biri olduğuma göre, “muhtemelen yanlışı en fazla çıkanlardan biri de ben olacağım” korkusu sardı beni.

Kıramayıp cevap verdiğim durumlarda ise, yüzüme oturaklı bir büyük otorite edası yerleştirip, öylesine cevaplar verdim ki, verdiğim cevapların ne olduğunu, yaptığım konuşmayı kendim bile anlamadım.

Röportajı yapanlar ise çok etkilenmişlerdi. Yüz ifadelerinden okuyabiliyordum. Bilgi bolluğunun bombardımanı ve laf ebeliğimin sağanağı altında, hayran nazarlarla ve sürekli kafalarını sallayarak, söylediklerimi onaylıyorlardı.

Haberin Devamı

Yani daha 2007’de henüz gerçekleşmemiş ve gerçekleşmesi nerede imkansız şeyleri, sanki bir gün önce kendi gözleri önünde gerçekleşmiş de, kendileri de bunun dolaysız tanığı olmuşlar gibi, dinliyorlar; hiçbir anlama gelmeyen sözlerimi saygıyla benimsiyorlardı.

Sözlerimitamamladığımda, övgülü sözcüklerle bana teşekkür ediyorlardı.

Oysa, belirttiğim gibi; daha en başından, çok şey söyleyerek hiçbir şey söylememek üzerine kurgulamıştım 2007 tahminlerimi. Bunu başarıyla yaptığımı sanıyorum. Her seferinde, yanlış çıkması imkansız şeyler söyledim çünkü. Şöyle: Şu da olabilir, bu da. Şu da olmayabilir, bu da. Veya, şu anda olabilecekleri kestirebilmek imkansız. Çünkü...

Bu tür söylemin yanlış çıkmasının ihtimali olabilir mi? Ama, mesele, az önce açıklamadığım sırda, kullandığım “trük”lerde. Bu, herkesin söyleyebileceği ve hiç tahminde bulunmadan sanki tahmin yapıyormuşcasına birkaç dakika konuşurken, araya sıkıştırdığım “trük”lerle göz kamaştırdığımın farkındaydım. Dinleyicilerin mutlu olduğuna ve beni çok iyi bir tahminci olarak kafalarının bir yerine kaydettiklerine eminim.

Ayrıca, hiçbir yerde yazı ile “2007 tahmini”nde bulunmadım. Yani, “hata izi” bırakmadım. Söz uçar, yazı kalır demişler. Benim, tahmin yapıyormuşum gibi “Şimdiden belli olmaz. Tahmin yapmak imkansız” diyerek yaptığım ve pek etki yaratan tahminlerim sözle idi. Yazılı, kalıcı bir şey yok. Akılsız değilim. Yanlıştan korundum.

Okurların yerinde olsam, ihtiyatsız biçimde, 2007 Türkiye ve Dünya tahminlerini yazıya dökenlerin yazdıklarını kesip saklar ve 2008’e birkaç gün kala tekrar bakarım. O günlerde, bu işi yazıya döküp yapanların yerinde olmayı istemeyeceğim için, ben yapmadım.

  

Dayanamayıp, yapar gibi yaptığım oldu. “Tayyip Erdoğan, 2007’de Cumhurbaşkanı olacak mı?” konusunda tahmin yaptım. Bu topa girmemek mümkün değil. Dayanamadım. Bu konuda tahmin yaptım.

Bence, olacak. Bunu belirttim. Yanılmama imkan yok. Çünkü, “şayet olmazsa..” diye başlayarak, olmazsa veya olamazsa, niye olmayacağı ya da olamayacağını da anlattım. Dolayısıyla, olduğu takdirde, “Ben söylemiştim, ben yazmıştım” diye göğsümü şişirebileceğim. Olmazsa, olamazsa da; yine “Ben ne söylemiştim?! Ben ne demiştim?!” diyerek uzmanlığımı ve tahmin kudretimi cilalama şansım var.

Ben aslında iyi “gelecek senaryosu” kurarım ve dolayısıyla iyi tahmin yaparım. Bunu, önümüzdeki haftasonu, 2007’nin ilk haftasonu yazısında görecek ve bana inanacaksınız.

İlla 2007 tahminimi soruyorsanız; sıfır hata payı ile söyleyeyim-

Herşey olabilir!

Yazarın Tüm Yazıları