İçimde bir at var, koşuyor, koşuyor ve ben ona yetişmiyorum

İSTER saflık deyin, ister “Uyan da balığa gidelim!”...

Haberin Devamı

Ben Silk&Cashmere’in Türk markası olduğunu bilmiyordum. Bu markanın bir kadın tarafından yaratıldığını da. Öğrendiğimde şaşırdım. Dünyanın 26 ülkesinde var olduğunu öğrenince, daha da çok şaşırdım. Geçenlerde Ayşen Zamanpur’un kendi hikâyesini anlattığı kitabı (Kaşmir Yolu) çıktı, onu tanımak istedim, karşısına dikildim...

Nasıl bir aile?/images/100/0x0/55eb615ef018fbb8f8bd629b
- Evlere şenlik! Kafasının dikine giden, bu yüzden sürekli tayini çıkan, aykırı, çıkıntı, kimseyi iplemeyen, şahane, sosyalist bir baba. Onu idare etmeye çalışan, müthiş pratik zekâlı, sevgi yumağı bir anne. Babam doktordu. Çok okurdu. Edebiyat tutkum ondan miras.

Olay nerede geçiyor?

- O işte biraz karışık! Babamın görev yeri sürekli değiştiğinden, ilkokulu 5 ayrı şehirde okudum. İki abim var, onlar benden evvel 7 şehir dolaşmışlar. Annem şu an 16. evinde oturuyor. Rahmetli babamla maceralı bir hayat yaşadık. Kimselere benzemeyen, nevi şahsına münhasır bir adamdı. Alkol sorunu da vardı. Ama 10 sene sonra bir gün, küt diye bıraktı. Ben ondan, hayatta her şeyin mümkün olduğunu öğrendim. Özgüvenimin mimarıdır.

Abiler...
- Benden büyükler, ben küçükken Galatasaray’da okuyorlardı. Sonra ben de Robert Kolej’de okumaya başladım. Kolej tabii, babamdan aldığım özgüveni perçinledi. “Bilmiyorum” diyebilmeyi, soru sormayı, her şeyi sorgulamayı orada öğrendim. Çabayı ödüllendiren, insanların iyi yanlarını ortaya çıkarmayı esas alan bir eğitim sistemi vardır...

Robert Kolej’den sonra...

- Boğaziçi. Sonra ver elini iş hayatı. Şişe Cam’da planlama uzmanı olarak çalışmaya başladım. Beş buçuk yıl, ekonomik araştırmalar ve planlama müdürlüğünde fizibilite yaptım. Ama o kadar bana uymayan bir işti ki, kendimi oradan zor attım. Sonra girişimci ruhum kıpırdanmaya başladı, “Kart Dünyası” diye bir işe kalkıştım. Hâlâ bugün bile adam gibi kartlar yok, fena proje değildi yani. O zamanın parasıyla 2 bin dolar kâr edip, “Buranın büyümesi lazım, büyümesi için risk almak lazım” diyerek kapattım. Sonra gittim Galeria’da Benetton açtım. Bak, mağazacılık işini çok sevdim, reyon yaptım, vitrin yaptım, sipariş verdim. Perakendecilik zevklidir. 5 mağazaya ulaştım ve “Nereye kadar?” dedim, bıraktım.

Evli misiniz o zaman peki, çocuklar dünyaya gelmiş miydi?

- Evet evet. Oğlum Ferhat 86’da, kızım Yasemin 89’da doğdu. Anneliği çok sevdim ama sadece anneliğin beni kesmesi mümkün değil, çalışmak, üretmek istiyordum. Ben hep şöyle hissettim: “İçimde bir at var, koşuyor, koşuyor ve ben ona yetişmiyorum...”

Kendi markanızı yaratma fikri nereden, nasıl çıktı?

- Benetton’un hikâyesini okudum ve çok etkilendim. Her şey, halasının ördüğü sarı bir kazakla başlıyor. Sonra bir atölyeyle anlaşıyor ve işler birden büyüyor. Aile kaynaklı bir öykü. Çok isteyince olabiliyor yani. Ben de çok istedim. Eşim Bijen, Çin’de iş yapıyordu. Kaşmir’in de anavatanının Çin olduğunu öğrenince, sanki bütün taşlar yerine oturdu. Zaten bayılırım kaşmire. Böyle bir işe girmeye karar verdim. Sihirli sözcük kaşmirdi. Mağazacılığı da Benetton’dan öğrenmişim. Robert Kolej’den sınıf arkadaşım Selmin Korman ve Bijen’le kaşmir konusunda araştırma yaptık. Ders çalıştık. Birlikte Capra hırkasının peşinde koştuk. En iyisi oymuş. Benim kitabın kapağındaki keçinin adı da o. Hırkanın, bu keçinin tüyünden yapıldığını öğrendik. Ağıllara gittik. Hakikaten ciddi bir çalışma yaptık. Ferhat 6, Yasemin 3 yaşındaydı. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi.

Bugün ulaştığınız noktayı hayal edebilmiş miydiniz?
- Valla fikre çok inanmıştım ama dünyada 160 noktada Silk&Cashmire satabileceğimizi hayal bile etmemiştim.

Eşiniz de sizinle birlikte mi çalışıyor şu anda?

- Yok hayır, onun kendi işi var, demir çelik şirketi. Çocuklar da bizim işlerimizle şöyle dalga geçiyor. Dünyanın en yumuşak elementiyle (kaşmir), en sert elementi (demir çelik) bir arada diye.

Eşiniz de sert mi?
- Alakası yok. Şahanedir. Bana çok inandı. Ve müthiş destek oldu, hâlâ olur. Ona söylüyorum, “Sen kimin kocası olsan, o bir marka yaratırdı!” diye. Gerçekten böyle hissediyorum.

Haberin Devamı

1800’lerin romantizmi 1900’lerin aşkı

Haberin Devamı

İlk mağazayı nerede açtınız?
- 1992’de Zürih’te.

Neden Zürih?
- Orada yapan her yerde yapar diye. İlk 5-6 gün hiç satmadı. Hatırlıyorum da, ağlamaktan bir hal oldum. Sonra bir anda bir şey oldu, bizi keşfettiler, bir daha da bırakmadılar. Tabii “ulaşılabilir lüks” olmamızın da etkisi var. Kaşmir ucuz bir malzeme değil ve biz hiçbir zaman ucuz olamayacağız. Ama hiçbir zaman da 500 dolar üzerinde satış yapan markalardan olmayacağız. Zürih’te çok güzel satış olunca, hemen arkasında Galeria’yı açtık. Anahtarı çevirdik müşteri bekliyormuş gibi akın etti. Sonra Akmerkez, Carrefour Kozyatağı. Aynı anda Berlin, Rusya... Artık 26 ülkede varız. Google’da herhangi bir dilde kaşmir ve ipek yazın ilk beşte adımız çıkar. Kendi alanımızda iyi durumdayız. Ama önümüzde gidilecek çok yol var.

Bundan sonra sırada ne var ki?

- Henüz dünya markası değiliz, Louis Vuitton, Prada dünya markası. Biz de olacağız. Şimdi oğlum Ferhat, Los Angeles’ı büyütüyor. St. Petersburg’a da dükkân açıyoruz. Bu arada tüm koleksiyon internetten de satışa sunuluyor.

Edebiyat ve felsefe kulübü açmak istediğiniz doğru mu?
- Evet, gelecek sene Galata’da her yeri cam, eski İstanbul’u gören bir yerde “Edebiyat ve Felsefe Kulübü” açma hayalim var. Allain de Botton’un hayat okulu gibi bir şey açmak istiyorum. Hem de uluslararası. Yer arıyorum. 1800’lerin romanlarındaki romantizmi ve 1900’lerin romanlarındaki aşkı paylaşmak istiyorum.

Haberin Devamı

TENDEKİ MED-CEZİR

- Capra keçilerinin sırtındaki ve koynundaki tüylerden üretilen kaşmiri kullanıyoruz.
- Kaşmir üretimi sırasında, hiçbir hayvana zarar verilmiyor. Ama bir tek kazak için, bir keçinin 7 yıl boyunca taranması gerekiyor.
- Taranma tarihi her yılın 1 Nisan’ı.
- Kaşmir’in anavatanı Çin ve İç Moğolistan. Biz de orada üretim yapıyoruz.
- Dünyada kaşmirin tüketicisi çok aristokrat bir kesim. Oysa “ulaşılabilir lüks” hedefini koyduk, eğitimli AB grubuna satıyoruz.
- Kaşmir tendeki med-cezir. Hoş bir duygu yaratır. Bunun bilimsel bir açıklaması da var. Yünün helezonik bir yapısı var, ip çok hızlı dönüyor. Dönerken vücut ısısını, dış ısıyla regüle ediyor. Dolayısıyla vücut hep istediğin ısıda kalıyor. Sıcak değil, soğuk değil. Batmıyor, acıtmıyor.

Yazarın Tüm Yazıları