Her köşeden sinema çıkarsa

Bir zamanlar Hıncal Uluç’un sinema yazmasına takmışlardı.

Sinema yazarı olmayan biri nasıl olur da köşesinde şu filme gidin, buna gitmeyin diye yorumlar yapabilirdi!
Ki bence yeri geldiğinde çoğumuzdan daha doğru şeyler yazmışlığı da vardı Hıncal Abi’nin.
Şimdi bakıyorum da köşe başı sohbetlerinde onu eleştirenler dahil herkeste bir sinema sevdası başlamış.
Bazı köşe yazarlarında bir sinema eleştirisi, önerisi, bilgilendirmesidir gidiyor.
Neşeli Hayat aşağı, Vavien yukarı, Acı Aşk o yana, Avatar bu yana, yazıyor da yazıyorlar.
Moda tabirle sinema artık ‘in’.
Ama gerçekler ‘out’ değil.
Yukarıda da dediğim gibi Hıncal Abi’nin tespitleri yerindeydi ama yeni sinema heveslisi köşe yazarlarının çoğunda o da yok.
Ama ben yine de onların arkasındayım; bir SıYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesi olarak sinemanın bu kadar popüler olması, popüler hale getirilmesi hoşuma gidiyor çünkü.
Ayrıca hiçbir şey de hiç kimsenin tekelinde olmamalı.
Tek merak ettiğim zamanında Hıncal Uluç’u eleştirenlerin yeni nesil sinemasever köşe yazarlarına aynı tepkiyi neden göstermediği?

Avatar domuz gribini yendi

Geçtiğimiz hafta sonu sinema salonları bayram etti.
Demek ki domuz gribi korkusu hikayeymiş.
Filmleri batanların züğürt tesellisiymiş.
İşin aslı iyi filmde yatıyormuş.
Sinema salonlarına doğru yürüyen kalabalıkları gören işletmeciler “biz böyle şey görmedik” diyorlardı.
Havanın yağışlı olması, Avatar, Acı Aşk, Vavien gibi iyi filmlerin vizyona girmesiyle birleşince salonlar doldu, taştı.
Rekor tabii ki Avatar’da.
Avatar’da sadece akşam değil, günün ilk seansında bile yer yoktu.
Bu durum birkaç hafta daha böyle devam eder.
Çünkü henüz filme yer bulamamış olanlar kadar “Müthiş bir deneyimdi, Pandora’ya hayran kaldım, iki saat daha orada, Naviler’le birlikte olabilmek için filme bir kez daha gideceğim” diyenler de var.
En başta ben!

Zeki Ökten’e veda

Cumartesi gecesi kültür sanat editörümüz ıhsan Yılmaz’dan Zeki Ökten’i kaybettik haberini alınca hemen Erden Kıral’ı aradım.
Fransa’dan Türkiye’ye dönmek üzere havaalanında bekliyordu.
“Sadece büyük bir sinema adamını değil, 40 yıllık dostumu kaybettim, uçaktan iner inmez hastaneye, yanına gideceğim” dedi.
O gece sadece Erden Abi değil, pek çoğumuz hastaneye koştuk.
Türk sineması Zeki Ökten’le birlikte, Zeki Demirkubuz’un da her fırsatta vurguladığı gibi bir “usta”sını kaybetmiştir.
En kısa zamanda televizyonlarda ya da adına yapılacak toplu gösterimlerde Pehlivan, Sürü, Faize Hücum gibi Zeki Ökten filmlerini görmek dileğiyle.

Hayvanlar için soyunulur

Hayvanlara etik muamele için mücadele eden PETA, yayınladığı fotoğraflarla sirklerde hayvanlara yapılan işkenceleri gözler önüne serdi.
Gösteri için hazırlanan yavru fillere yapılan işkence resimlerine bakmakta zorlandım ve bir kez daha utandım insanlığımdan.
PETA’nın sirkleri protesto eden ilanında yatakta zincirlere bağlanmış çıplak bir kadın var; üzerinde “kırbaçlar ve zincirler yatak odasına aittir, sirklere değil” yazıyor.
Hayvanlara yapılan işkencelere dikkat çekmek için cinselliğe ve çıplaklığa başvurmak acı tabii. Ama işe yarıyorsa, ki bence yarıyor, bu yolda her şey mubahtır.
PETA için soyunanlar da narsist olduklarından ya da teşhircilik adına değil, bir amaç uğruna yapıyorlar bunu, anlayabildiğim, onayladığım bir amaç uğruna.
Tek dertleri hayvanlara yapılanlara dikkat çekip, deniz yıldızı hikayesi misali, bir tanesinin bile olsa hayatını değiştirebilmek.
Belki çıplaklıkla dikkat çeken bu ilanı gördükten ya da bu yazıyı okuduktan sonra şehre gelen sirke gitmeyerek siz de hayvanların iyiliği adına bir şey yapmış olursunuz.
Yazarın Tüm Yazıları