Hem çöpünü atıyorsun hem de adamı istemiyorsun

Eğer denize dökülen o zavallıların anlattığı doğruysa, Yunanistan işin kolayını buldu. Kaçak göçmen akınını durdurmak için, adamları toplayıp Türk karasularına atıyorlar.

Boğulan boğuluyor, kurtulan kurtuluyor. AB’nin diğer Akdenizli üyeleri de "Denizden ceset toplamaktan bıktık" diyor. Malta, İspanya, Portekiz ve İtalya, yüzlerce kaçak göçmenin boğularak kıyılarına vurduğunu ve ölü balık muamelesi gördüklerini söylüyorlar. Şimdi AB, kaçak göçmen akınını durdurmak için eylem planları üzerinde çalışıyor. Afrika kıyılarına devriye gemileri göndermek de plana dahil. Ancak Afrika kıyılarında başka bir şey daha oluyor. Yüzlerce kaçak külüstür tekneler içinde Avrupa’ya doğru umut yolculuğuna çıkarken, Avrupa’nın gemileri zehir saçan kimyasal atıklarını Afrika kıyılarına bırakıyor. Peki onları hangi devriye engelleyecek?

Geçen 19 Ağustos günü, bir Yunan şirketine ait Panama bandıralı bir tanker Fildişi Sahili’nin Abidjan limanına 600 ton zehirli petrokimya atığı getiriyor. Bu sinsi yük, şehrin çeşitli yerlerinde açık araziye atılıyor ve kanalizasyona karışıyor. Birkaç gün sonra şehir ahalisi, burun kanamasından ishale, kusma ve göz alerjisinden solunum güçlüğüne kadar varan çeşitli şikayetlerle hastanelere akın etmeye başlıyor. Tam 80 bin kişi hastanelik oluyor, 8’i ölüyor.

Zehirli atığın, bir zamanlar Batı Afrika’nın Paris’i diye anılan 5 milyonluk Abidjan’ın orta yerindeki lagüne yayıldığı, içme suyunu ve tarım arazilerini kirlettiği ortaya çıkıyor. Büyük bir siyasi kriz patlak veriyor, bazı bakanlar istifa ediyor. Uluslararası yardım örgütleri zehirli atıkları temizleme işine girişiyor.

Abidjan’a zehirli atığı getiren tanker Panama bandıralı ve bir Yunan şirketine ait. Gemiyi kiralayan firma ise Hollanda merkezli petrol şirketi Trafigura.

Doğal afetler, açlık ve iç savaşlar nedeniyle Afrika kıtasında zaten binlerce insan sürekli heba olup gittiğinden, Fildişi Sahili’nin sekiz vatandaşı öldü diye uluslararası kriz çıkmıyor. Ancak Greenpeace örgütü, zehirli atığı taşıyan Probo Koala adlı tankeri bir Estonya limanında kıstırıyor ve AB tarafından soruşturma açılması için bastırmaya başlıyor.

Bu arada Fildişi Sahili’nde olayla bağlantılı 10 kişi tutuklanıyor. Aralarında Trafigura’da çalışan iki Fransız da var. Bu nedenle Fransa devreye giriyor ve zehirli atıkları toplayıp götürme vaadinde bulunuyor. Ekim ayı ortalarında atıklar, Fransa’daki bir işleme merkezinde imha edilecek.

Fildişi Sahili sancılı bir ülke. Topraklarının yarısı gerillanın elinde. Hükümet pamuk ipliğine bağlı. Zehirli atık skandalında adaletin yerini bulacağı da pek şüpheli.

ZULÜM VARSA GERİ GÖNDERİLEMEZ

Bu tablo birçok Afrika ülkesi için geçerli. İşte bu yüzden Afrika hiç de barınılası değil. İşte bu yüzden binlerce insan kaçak göçmen tacirlerine binlerce dolar sayıp canı pahasına bir umut yolculuğuna çıkıyor. Avrupa’ya doğru. Binlercesi sahillere çıkmayı başarıyor ama, onlarcası da boğularak can veriyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Ankara’daki Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır, "Kaçak göçmenler karışık gruplardan oluşuyor" diyor; "Doğudan batıya, güneyden kuzeye uzanan bu yolda kimi ekonomik nedenlerle, kimi de savaş ve zulümden kaçıyor. Kimi zaman da bu nedenler iç içe geçiyor. Ancak her ne olursa olsun insanca muamele görmeleri gerekiyor. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin 24. maddesi, sığınma hakkını bir insan hakkı olarak kabul ediyor. Sığınmacıların zulüm görme ihtimali bulunan menşe ülkelere geri gönderilmemesi gerekiyor."

1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi, mültecilerin vardıkları ülkede sadece fiziksel koruma altına alınmasını değil, sosyal hak ve temel özgürlüklere de kavuşturulmasını öngörüyor.

Batı Afrika’dan Avrupa’ya uzanan uzun ve tehlikeli kaçak yolunun bir numaralı istasyonu İspanya’nın Kanarya Adaları. Başta Senegal ve Moritanya, batı yakasındaki ülkelerden adaya gelen kaçak sayısı bu yılın ilk altı ayında 17 bini buldu. İspanya ve Moritanya bu insani krize çare olarak ortak devriye uygulamasına başladı.

DENİZLER TOPLU MEZARA DÖNDÜ

AB’ye giriş kapısı olarak diğer bir Akdeniz istasyonu da Malta adası. Malta’nın içişleri bakanı "Kıyıya vuran cesetleri toplamaktan bıktık. Bunlar insan, balık ölüsü değil. Akdeniz’de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu sadece bizim değil bütün AB’nin sorunudur" diyor. 2006’nın ilk altı ayında Malta’ya gelen kaçakların sayısı 1200. Rakam küçük görünüyor ama, Malta için büyük. Bakan diyor ki, "Bu Almanya’ya 100 bin kişinin gelmesi gibi bir şey."

İtalyanlar, "Denizlerimiz toplu mezara döndü" diyor. AB’nin orta ve kuzey kesim üyeleri, o göçmen akınından er geç etkileneceklerini biliyor. Bu nedenle eylem planı kapsamında, kaçak işçi çalıştıranlara daha ağır cezalar verilmesi, Afrika kıyılarında etkin bir devriye uygulaması ve daha sıkı sınır kontrolleri gündeme geliyor. BMMYK ise geçen temmuzda ilan ettiği 10 maddelik eylem planı ile mültecilerin uluslararası koruma hakkını daha sağlam güvenceler altına almaya çalışıyor.

Sonunda geçen 25 Eylül’de İtalya, Fransa, İspanya, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Malta, Portekiz ve Slovenya, AB Komisyonu ve dönem başkanı Finlandiya’ya mektup yazarak 25’leri acilen ortak eyleme çağırıyorlar. Kuvvetli bir siyasi irade sergilenmesi ve kaçak göçmen veren ülkeler ile transit ülkelerin de işbirliğine ikna edilmesi isteniyor.

Kaçak göçmen sorunu siyaseti doğrudan etkiliyor. Metin Çorabatır şöyle anlatıyor: "Hedef ülkelerdeki aşığı sağ, bu sorunu kullanıp seçimlerde oya dönüştürüyor. Halk ’Ben vergimi veriyorum, kaçak göçmen kapıdan bacadan girip hakkımı yiyor’ diye düşünüyor. Aşırı sağ bu siyaset üzerinden oy kazandıkça sol sertleşiyor. Nitekim son derece insani uygulamalarıyla tanınan İsviçre’de yapılan referandumda halk, iltica koşullarını sertleştiren yasaya onay verdi. Bu artık genel bir eğilim."

Kaçak göçmenlerin tacirlere ne kadar para ödediğini soruyorum. Hedef ülkeye varış garantisi olan durumlarda ödenen meblağın adam başına 2-3 bin doları bulduğunu söylüyor Çorabatır. Kimileri ise denizde bırakılıyor. Sudan’dan, Somali’den, İtalya pazarlığı ile yola çıkanlar bir gece vakti sahil yakınında bırakılıyor, Avrupa kıyılarına çıktıklarını sanıp, Türk topraklarında ezan sesiyle karşılaşıyorlar.
Yazarın Tüm Yazıları