Hayrettin’in atı...

HAYRETTİN’in atı, kuyruğuyla sinekleri kova kova bizim evlerin arasındaki boş arsada dolanıp durur.

Beyaz-kır, bir zamanlar önemli bir mevkide olduğu belli. Şimdi bizim mahallenin tek emekçisi Hayrettin’in arabasını arada bir çeker.

O sabah bir anda kıyamet koptu...

"At boğuluyor" sesleri-çığlıkları arasında, atın kendi ipine dolandığını, boğulma tehlikesi atlattığını öğrendik.

At arsanın ortasında bitkin yattı.

Mahallenin kadınları başına toplandı. Atın boynuna çeşitli pansumanlar yapıldı; kimi sıcak, kimi soğuk, kimi orta...

Evlerden ona birçok çeşit yiyecek getirdiler; yoğurt, süt, pekmez, kurabiye, pilav, kayısı, şurup...

Sonra havlu ve battaniyeler geldi...

Yastık...

*

Ona pembe güneş şemsiyesi getirdiklerinde at gözlerini açıp baktı...

Büyük bir sevinç koptu, kadınlar onu tek tek okşadılar.

Muhterem karım "Ona bir kulübe yap" dedi.

Ben daha önce köpek kulübesi yapmıştım. Ama at kulübesi nasıl olur, onu "Önce bir başarılı proje çizmeliyiz" kararına bağladım.

O sırada birisi "Atın adı ne?" diye sordu...

Herkes Hayrettin’in yüzüne baktı.

Atın adı yoktu...

Hayrettin tek atını kaybetmenin şokundan sonra, bu ikinci şok karşısında şaşkın ve mahcup "Akıl edemedik" dedi...

(Ata isim bulma girişimi şu anda sürüyor...)

Veteriner hekim bizim Furkan’ın tedavisi kadın okşamalarına eklenince, sonuçta at düzelmeye başladı.

İlk gece ortalık karardığında tarlanın ortasında yatmakta olan atın başından eksik olmadı mahallemizin kadınları.

Hayrettin yanından ayrılmak istemediği için, ona da atın yanında yatak yaptılar.

*

Ben ise tüm bunları izlerken hep aklımda şu vardı:

Kadınların koruma ve yaşatma güdüsü ne kadar güçlü... Avuçlarında şefkat ve sevginin inanılmaz tılsımı var...

(........)

Bir gün yaşamın ipi boynunuza dolandığında, kurtulmak için çırpındığınızda ama kurtulamadığınızda...

Var mı sizin için bir kadın eli?..
Yazarın Tüm Yazıları